3.
HAVA KİRLİLİĞİ
3.a Hava
Kirliliğinin Sağlık Üzerine Etkileri
1950 lerden beri hava kirliliğinin
insan sağlığına etkilerini gösteren kanıtlar vardır. 1980 sonları 1990 larda ise
yeni epidemiyolojik çalışmalarla hava kirliliğinin sağlığa etkileri
gösterilmiştir. Bu çalışmalar önce ABD ve Avrupa ülkelerinde yapılmış, daha
sonra pek çok ülkede de benzer çalışmalar ile sağlığın olumsuz etkilendiği
gözlenmiştir. Bu çalışmalarda ölümler, hastaneye başvurular gibi sağlık
göstergeleri ile havadaki kirleticilerin konsantrasyonunun ilişkisi aranmış ve her
ikisinin birlikte artış veya azalış gösterdiği belirlenmiştir.
Hava kirleticilerindeki günlük
artışlar çeşitli akut sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Örneğin kirletici
konsantrasyonunda artma astma ataklarında artışa yol açmaktadır. Kirleticilere uzun
süreli maruz kalım ile sağlıkta kronik etkiler ortaya çıkmaktadır. ABD ve
Hollanda'da yapılan çalışmalarda hava kirliliği olan
bölgelerde yaşayanların ömrünün,
kirliliğin olmadığı bölgelerde yaşayanlara göre 1-2 yıl daha kısa olduğu
belirlenmiştir. Yalnızca gelişmekte olan ülkelerde havada bulunan partiküler madde ve
kükürt dioksit nedeniyle yılda 500,000 kişinin
öldüğü tahmin edilmektedir.
Hava kirliliğinin sağlık etkisi
öksürük ve bronşitten, kalp hastalığı ve akciğer kanserine kadar değişmektedir.
Kirliliğin olumsuz etkileri sağlıklı kişilerde bile gözlenmekle birlikte, bazı
duyarlı gruplar daha kolay etkilenmekte ve daha ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır
(Tablo.2). Bu gruplardan biri yaşlılardır. Fizyolojik kapasitesi ve fizyolojik savunma mekanizması
fonksiyonlarındaki azalma, kronik hastalıklardaki artma nedeniyle yaşlılar normal
popülasyondan daha duyarlıdır, bu nedenle daha kolay etkilenmektedir. Küçük
çocuklar savunma mekanizması gelişiminin tamamlanmaması, vücut kitle birimi başına
daha yüksek ventilasyon hızları ve dış ortamla daha sık temas nedeniyle daha fazla
riske sahip diğer bir gruptur. Yaş yapısı yanısıra hava yolunda daralmaya yol açan
hastalıklar da kirleticilere duyarlılığı artırmaktadır. Yapılan çalışmalar
kirlilik arttıkça astma ve kronik obstrüktif akciğer hastalıkları (KOAH) gibi
hastalıkların alevlenmelerinde artış
olduğunu göstermiştir. Kalabalık yaşam, yetersiz sanitasyon, beslenme yetersizliği
gibi düşük yaşam standartları da duyarlılığı etkileyen faktörlerdendir. Bu
koşullarda yaşayanlar enfeksiyon hastalıkları sorunları ile karşı karşıyadır ve
yetersiz sağlık hizmeti almaktadırlar. Bu nedenle hava kirliliğinin sonuçlarından
daha fazla etkilenilmektedir.
Tablo.2 Hava Kirliliği ve Risk Grupları
v
Bebekler ve gelişme çağındaki çocuklar v
Gebe ve emzikli kadınlar v
Yaşlılar v
Kronik solunum ve dolaşım sistemi
hastalığı olanlar v
Endüstriyel işletmelerde çalışanlar v
Sigara kullananlar v
Düşük sosyoekonomik grup içinde yer
alanlar |
Genel olarak havadaki kirleticilerin
sağlığa etkileri şöyle toparlanabilir;
· Solunum fonksiyonlarında bozulma
· Solunum sistemi hastalıklarında
artış
· Kronik solunum sistemi hastalığı olan kişilerin hastalıklarının
alevlenmesinde artış
· Kronik kalp hastalığı olan kişilerin hastalıklarının
alevlenmesinde artış
· Kanser insidansında artış
· Erken ölüm insidansında artış
Çevresel hava kirliliğinin toplum
sağlığı ile ilişkisi değerlendirilirken yukarıda sıralanan doğrudan sağlık
etkilerinin yanı sıra içme ve sulama suyu kaynaklarının, bitki örtüsünün zarar
görmesi ve mikro klima değişiklikleri nedeniyle dolaylı etkilerini de göz önünde
bulundurmak gereklidir. Tüm bunların yanı sıra ortamın nem oranı, sıcaklık,
sıcaklık değişim hızı, rüzgarlar ve benzeri etmenler de çevresel hava
kirliliğinin sağlık sonuçları üzerinde etkili olmaktadır.
İnsan sağlığını etkileyen
havadaki kirletici maddeler içinde yer alan ve hava kirliliği ölçümlerinde
değerlendirilen SO2 ve asılı partiküler maddelerin etkileri ayrı ayrı
gözden geçirilebilir. Tüm kirleticilerde olduğu gibi bunların oluşturacağı sorunun
ciddiyeti iki faktöre bağlıdır; kişi bu maddelere ne miktarda ve ne kadar süre ile
maruz kalmaktadır.
Sülfürdioksit (SO2)
24 saatten kısa süreli maruz
kalımda , inhalasyondan sonraki ilk bir kaç dakika içinde akut yanıt oluşur. Etki solunum
fonksiyonlarında değişme, hırıltılı solunum ve nefes darlığı gibi semptomlarda
artış şeklinde ortaya çıkar. Hem normal kişiler hem de astmatik kişiler etkilenir,
ancak astmalılar en duyarlı gruptur. 24 saatin üzerinde maruz kalımda duyarlı
hastalarda semptom alevlenmeleri görülür. Bu sürede yıllık ortalama değer 50 mg/m3 günlük değer 125 mg/m3 ü geçmeyen
düşük düzeylerdeki maruz kalımda bile kalp ve solunum sistemi hastalıklarına bağlı
ölümlerde,tüm solunum yolu hastalıkları ve KOAH nedenli hastane başvurularında artışlar gözlenmiştir.
Son çalışmalar önemli sağlık
sorunu yaratacak etkilerin çok düşük düzeylerde bile gözlendiğini göstermiştir.
Bunların sonuçlarına göre önerilen SO 2 düzeyi 24 saat ortalaması 125 mg/m3, yıllık
ortalaması ise 50 mg/ m 3 olarak
belirlenmiştir. Ancak bu eşik değerlerin altında bile sağlık sorunlarının
görülebileceği akılda tutulmalıdır.
Asılı partiküler madde (PM)
Sağlık üzerine etkisi partikül
büyüklüğü ve konsantrasyonuna bağlıdır. PM10 (10 mm çapından küçük partiküller) ve
PM2.5’un (2.5 mm çapından küçük partiküller)
günlük dalgalanmalarına göre sağlık etkileri de değişir. Akut etkileri günlük
mortalitede artışa, solunum sistemi hastalıklarının alevlenmesine, hastane
başvurularında artışa, bronkodilatatör kullanımı ve öksürük prevalansında
artışa, solunum fonksiyonlarında azalmaya yol açmaktadır. Çok düşük değerlerde
bile (100 mg/m3den az) kısa süreli
maruz kalım sağlığı etkilemektedir. PM'nin düşük değerlerde uzun süreli etkileri
de mortalite ve solunum sistemi hastalıklarında artış ve solunum fonksiyonlarında
azalma gibi kronik etkilere yol açmaktadır.
Son zamanlarda yapılan
çalışmalarda çok düşük düzeylerde bile sağlık sorunlarına neden olduğu
belirlenmiştir. Bu nedenle hem kısa süreli hem de uzun süreli ortalama
konsantrasyon için önerilen bir eşik değer yoktur.
SO2
ve PM, diğer atıklara göre iki yönden farklılık göstermektedirler. Birincisi
ülkemizde sadece bu iki maddenin ölçülüyor / izleniyor olması, diğeri ise termik
santrallar için geliştirilmiş filtrasyon yöntemlerinin yine sadece bu iki maddeye
özgü olmasıdır. Diğer bir deyişle bu iki maddenin dışındaki kirleticiler ne
izlenmekte, ne de filtre edilmektedir. Oysa bu maddeler de insan ve çevre sağlığı
açısından önemli etkilere sahiptirler. Ayrıca burada göz ardı edilmemesi gereken
bir diğer nokta, tüm bu zararlı maddelerin birbirleriyle etkileştikleri ve ortamda
birlikte bulunduklarında zararlarının arttığıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nün
1999 yılında yayımladığı Hava Kalitesi Kılavuzu’na göre bu maddeler ve
zararları şöyle belirtilmektedir:
Kısa
süreli maruziyet etkileri: Normal sağlıklı kişiler, 4,700 mg/m3 (2.5 ppm) üzerinde bir konsantrasyona maruz
kaldıklarında akciğer fonksiyonlarında bir azalma görülür. 560 mg/m3’e yaklaşık 4 saat maruz kalındığında
kronik obstrüktif akciğer hastalığı olanların solunum şikayetlerinin ortaya
çıktığı gösterilmiştir. Aynı konsantrasyona 30-110 dk. maruz kalan astım
hastalarında ise çeşitli yakınmalar oluşmaktadır.
Uzun
süreli maruziyet etkileri: Akciğerlerde geri-dönüşlü ve geri-dönüşsüz
birçok etkisi olduğu saptanmıştır. Akciğer dokusunda yapısal değişikliklere yol
açabilmekte ve amfizem benzeri bir tabloya neden olabilmektedir.Düşük seviyeli
konsantrasyonlara uzun süre maruz kalınması hücresel düzeyde değişikliklere yol
açmaktadır. Ayrıca bakteriyel ve viral enfeksiyonlara karşı direnci düşürmektedir.
Yapılan çalışmalar uzun süre azotdioksite maruz kalan çocukların solunum sistemi
semptomlarında artış ve akciğer fonksiyonlarında azalış olduğunu göstermiştir.
Ancak erişkinlerde benzer bir ilişki net olarak gösterilememiştir.
CO alveolar, kapiller ve plasental
membranlardan hızla geçer. Hemoglobine affinitesi oksijenden yaklaşık 250 kat daha
fazladır ve hızla hemoglobine bağlanarak karboksihemoglobini (COHb) oluşturur.
Düşük konsantrasyonlarda hipoksiye bağlı belirtiler oluşurken, yüksek
konsantrasyonlarda yaşamsal tehlikeler ortaya çıkar. Toksik etkileri öncelikle beyin,
kalp, iskelet kası ve fetüs gibi yüksek düzeyde oksijen kullanan organ ve dokularda
oluşur.
Koroner
arter hastalığı olan hastalarda artmış COHb miktarının, angina oluşum zamanını
kısalttığı, EKG değişiklikleri ve sol ventrikül işlev bozukluklarına neden
olduğu gösterilmiştir. Ayrıca sigara içme ile çevre ve işyerinde CO maruziyetinin
kardiyovasküler mortaliteyi artırdığı bilinmektedir.
O3
toksisitesi kısa dönemde akciğer fonksiyonlarında değişikliğe, solunum yollarında
enflamasyona ve diğer bulgulara yol açmaktadır. Bu etkiler 160 mg/m3’lük (0.08 ppm) bir konsantrasyona yaklaşık
7 saat maruz kalan sağlıklı yetişkinlerde görülmektedir. Çocuklar ise 2 saat
boyunca 240 mg/m3 O3’e maruz kaldıklarında akciğer
fonksiyonlarında azalma meydana gelmektedir. Ayrıca O3 maruziyetinin solunum
sistemi yakınmalarına bağlı hastane başvuruları ve astım hastalarının
yakınmalarında artışa yol açtığı gösterilmiştir.
3.b Yatağan'da Hava Kirliliği ve
Sağlık Etkileri
Devlet İstatistik Enstitüsü
istatistiklerinde belirtilen Yatağan'ın 1990-93 yılları kükürt dioksit ve
partiküler madde konsantrasyonları aşağıda görülmektedir.
Tablo.3 Yatağan ilçesinde 1990-93
yılları ortalama yıllık konsantrasyon (mg/m3)
Yıl |
SO2 |
PM |
1990 1991 1992 1993 |
69 154 - 320 |
31 38 - 43 |
Tablo.4 Yatağan ilçesinde 1990-93
yılları ortalama aylık SO2 konsantrasyonu (mg/m3)
Aylar |
1990 |
1991 |
1992 |
1993 |
Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık |
182 91 91 66 32 - 44 59 44 30 53 - |
308 356 213 82 120 69 79 97 74 72 - 238 |
- - - - - - - - - - - - |
- - - 201 - 208 311 369 - - 316 430 |
Tablolardan görüldüğü gibi
gerek SO2 gerekse partiküler madde ortalama yıllık konsantrasyonu yıllar içinde artış
göstermiştir. Bu değerler en düşük olduğu 1990 yılında bile sağlık etkilerinin
ortaya çıkabileceği eşik değerin
üstündedir. Kirliliğin Muğla il merkezindeki SO2 düzeyi verinin mevcut olduğu 1992
yılı için 48 mg/m3, 1993 yılı için
ise 126 mg/m3 ile Yatağan' daki
değerlerden oldukça düşüktür.
Aylık ortalama değer olarak ele
alınırsa 1990-91 yıllarında kış aylarında dikkati çeken SO2 kirliliğinin
1993 yılında tüm aylarda görüldüğü söylenebilir. 1993 yılında Muğla'da ise
kış aylarında (Ocak 313 mg/m3) kirlilik dikkati
çekerken yaz aylarında (Ağustos 5 mg/m3) oldukça düşük
değerler görülmektedir.
Bu dönemde ölçülen aylık en
yüksek SO2 değeri incelendiğinde 1990
yılında 416 mg/m3 ile Ocak ayında, 1991’de 680 mg/m3 ile Şubat ayında,1993 yılında ise 692 mg/m3 ile Ağustos ayında olduğu görülmektedir.
Benzer sonuçlar partiküler madde için de söylenebilir . Bu değerler sırasıyla Kasım ayında 160 mg/m3, Ocak ayında 402 mg/m3, Temmuz ayında 278 mg/m3’tür.
1999 yılı DİE istatistiklerine
göre Yatağan ve Muğla merkezdeki hava kirliliği ölçüm sonuçları Tablo.5’te
görülmektedir. PM her iki merkezde de
benzer düzeyde iken SO2 nin Yatağan'da daha yüksek düzeyde
olduğu gözlenmektedir.
Tablo.5 Muğla merkez ve Yatağan
ilçesi 1999 yılı ortalama yıllık ölçüm
sonuçları
|
SO2 (mg/m3) |
PM10 |
||
|
Yıllık
ortalama |
Maksimum |
Yıllık
ortalama |
Maksimum |
Muğla
|
83 |
347 |
40 |
105 |
Yatağan |
193 |
567 |
39 |
78 |
Elimizdeki en son veri olan Kasım
2000 günlük ölçüm sonuçları ise Tablo.6’da sunulmuştur. Görüldüğü gibi
günlük ortalama SO2 değerleri ayın her günü sağlık sorunlarının
görülebileceği sınır değerleri aşmış ve çok yüksek değerlere ulaşmıştır.
Partiküler madde için ise en küçük değerlerin bile sağlığı etkileyeceği ve akut
etkilerin hemen ortaya çıkacağı unutulmadan sonuçlar değerlendirilmelidir.
Günler Ortalama 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 |
SO2 Ortalama
En yüksek 1,053
6,102 226
3375 118
756 65
135 51
135 138
405 170
1,134 208
1,755 351
1,620 218
540 111
162 81
108 77
162 81
135 577
3,807 399
945 302
2,340 147
1,620 139
645 62
321 10
145 197
3,132 76
315 |
PM
10-12.30 arası 1,884 319 187 54 54 193 93 348 714 504 117 94 40 86 1,101 415 904 137 81 110 - 1,243 65 |
Daha önce söz edildiği gibi ölçüm yapılan her iki
kirleticinin de akut etkileri sonucunda solunum sistemi hastalıklarına bağlı
yakınmalarda artma ve hastaneye bu şikayetlerle yatış hızında da yükselme
beklenmelidir. Yukarıda kirlilik düzeyleri
karşılaştırılan Yatağan ilçesi ile Muğla merkezinde 1999 yılı hastaneye yatış
nedenleri Tablo.7’de sunulmuştur.
Tablo.7 Yatağan ve Muğla
merkezde bulunan hastanelerde 1999 yılı yatan hasta sayıları, solunum sistemi
hastalıklarına bağlı yatış sayısı ve tüm yatışlar içinde bu hastalıkların
oranı
|
Muğla Merkez Hastaneler |
Yatağan Devlet Hastanesi |
Yatan hasta sayısı Solunum sistemi hastalıkları (SSH) ile yatan hasta sayısı Bronşit, amfizem, astma (BAA) nedeniyle yatan hasta sayısı Yatan hastalar içinde SSH yatış oranı(%) Yatan hastalar içinde BAA yatış oranı(%) |
23,753 3,289 1,192 13.8 5.0 |
882 250 112 28.2 12.7 |
Tabloda görüldüğü gibi,
1990-93, 1999 yılları kirlilik düzeyleri karşılaştırıldığında daha yüksek
değerler gözlenen Yatağan da hastaneye yatış nedenleri arasında solunum sistemi
hastalıklarının oranı % 28.2 iken Muğla'da % 13.8 ile daha düşüktür. Bu oran
yalnızca bronşit, amfizem, astma için hesaplandığında da benzer farklılıklar
görülmektedir. Her ne kadar eldeki kirlilik ve sağlık sorunları ile ilgili veriler
aynı yılları içermiyorsa da sorunun boyutu hakkında kabaca fikir vermektedir. Ayrıca
sağlık ile ilgili verilerin sadece hastaneye yatışlarla kısıtlı kalması, aylık ve
günlük verilerin olmaması, nedene özel ölümlerle ilgili aylık günlük verilere
ulaşılamaması, yıllara ve bölgelere göre morbidite ve mortalite hızlarının hesaplanamaması daha fazla yorum
yapmayı engellemektedir. Bu nedenle var olan verilerin tümüne ulaşılması, gelecekte
ileriye yönelik araştırmalar yapılması ve kayıt sistemlerinin geliştirilmesi ile
daha güvenilir sonuçlar elde edilebilir.