2.
TERMİK SANTRALLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ
2.a Kömürle çalışan termik
santralların çevresel etkileri ve önleme olanakları
Türkiye’nin
sahip olduğu en bol fosil kaynaklı yakıt, düşük-kaliteli ve yüksek derecede
kirlenmeye yol açan linyittir ve en bol
bulunduğundan ülke enerji üretiminin belkemiğidir. Ancak bu tür kömürün
kullanımı çok yüksek miktarlarda kükürt dioksit (SO2), azot oksitler (NOx),
karbonmonoksit (CO), Ozon (O3), hidrokarbonlar, partiküler
madde (PM) ve kül oluşturmaktadır. Bu atıklar, çevre sağlığına çok çeşitli
biçimlerde etki eder. Bu olumsuz etkileri şu şekilde sıralayabiliriz:
Eğer herhangi bir filtre
kullanılmazsa 100 megawatt gücünde kömürle çalışan bir termik santralın kirletici
etkileri aşağıdaki tabloda görülmektedir.
Kükürt dioksit (SO2) |
45,000 ton/yıl |
Azot oksitler (NOx) |
26,000 ton/yıl |
Karbonmonoksit (CO) |
750 ton/yıl |
Katı partiküller (PM) |
32,500
ton/yıl |
Hidrokarbonlar |
250 ton/yıl |
Kül |
5,660 ton/yıl |
Kaynak: Türkiye Çevre Sorunları
Vakfı
SO2 ve
NOx gazları asit yağmurlarının
oluşumundan birinci derecede sorumludurlar. Bacalardan atılan kükürt ve azot oksitler,
hakim rüzgarlarla ortalama 2 - 7 gün içerisinde atmosfere taşınırlar. Bu zaman
süresi içinde bu kirleticiler, atmosferdeki su partikülleri ve diğer bileşenlerle
tepkimeye girerek sülfürik asit ve nitrik asiti oluştururlar. Bunlar da yeryüzüne
yağmur ve kar ile ulaşır. Böylece baca gazları ikinci kez ve daha geniş bir bölgeye
etki etmiş olurlar. Bölgenin arazi yapısı ve hava koşullarına bağlı olarak, etki
yüzlerce kilometreye kadar yayılabilmektedir. Asit yağmuru denilen bu olgu yalnızca
canlılar için değil, taş yapıtlar ve eski sanat eserleri için de önemli bir tehlike
oluşturmaktadırlar.
Asit
yağmurları, yaprakların stomalarına girerek yaprağın su dengesini sağlayan
stoplazmanın asitleşmesine neden olurlar. Bunun sonucunda sıvı kaybeden yaprak, kısa
sürede ölür. Bu şekilde ağacın hastalıklara dayanıklılığı azaldığından
zararlı böceklerin istilasına uğrar ve ölümü hızlanır. Ayrıca giderek
zayıflayan ve yaprak kaybeden ağacın tepe çatıları seyrekleşerek rüzgar perdesi
görevini yapamaz ve ağaç rüzgardan devrilebilir. Asit yağmurunun toprağa düşmesi
sonucu toprağın asiditesi artar ve bu kuvvetli asidik çözeltiler topraktaki Ca++
, Mg+ , K+ gibi minerallerin kaybına neden olur. Bu mineraller
ağaçların büyümesi ve kendilerini yenilemeleri için yaşamsal öneme sahiptirler.
Toprakta PH %5’ in altına düşerse toprak sıvısı içinde alüminyum ve ağır
metallerin konsantrasyonu artar. Kurak mevsimlerde topraktaki nemin azalması sonucu bu
maddeler iyice yoğunlaşır ve bitki kökleri için öldürücü etki gösterirler.
Ayrıca kloroplastlarda biriken SO2 yaprağın
fotosentez yapmasını engeller ve bu yolla da ağaca zarar verir. Tüm bunların
sonucunda ağaçların yeşil sürgünleri gelişmeyip kurumakta, yaprakları
dökülmekte, çiçek ve meyve vermemektedir.
Asit
yağmurları ve diğer zararlı gaz ve küllerin verdiği ekonomik zararları şöyle
sıralayabiliriz:
1.
Ağaçların henüz olgunlaşmadan kesilmesinden doğan zarar.
2. Arazi
gelirlerinden yoksun kalmaktan doğan zarar: Bu zarar orman ölümü ile üretimden
uzaklaşan arazinin zarar süresince sağlayabileceği gelirden oluşur.
3. Toprak
koruma önlemlerinden doğan zarar: Orman rejimi içine giren ve fakat çeşitli
nedenlerle aşınmaya uğrayan toprakların korunması ve özelliklerinin iyileştirilmesi
için yapılan harcamalardır.
4. Ek
ağaçlandırma giderlerinden doğan zarar: Zarara uğrayan alanda gaz etkisinin geçmesi
ile yeniden ormancılık üretimine geçilmesi için gerekli olan ağaçlandırma
giderleridir.
5.
Ormanların azalması ve toprağın çoraklaşması sonucu oluşan erozyon büyük
miktarlarda toprak kaybına neden olur.
6. İnsan
sağlığı açısından doğan zararlar: Ormanlar hava kirliliği için bazen doktor
bazen de hasta durumundadırlar. Olgun iri yapraklı 100 yaşındaki bir kayın ağacı
saatte yaklaşık olarak 1.7 kg O2 üretmekte, 2.35 kg CO2
tüketmektedir. Ayrıca aynı kayın ağacı yılda 1 ton tozu süzmekte, baca gazları,
bakteri ve virüsleri bağlamaktadır. Bu nedenle orman havası havadaki partiküllerin,
özellikle solunumla akciğere giden tozların sayısı bakımından kent havasına göre %90 - 99 oranında daha temizdir. Bu durumda
termik santralların etkileriyle ortaya çıkan orman ölümlerinin insan sağlığını
ne derece olumsuz etkilediğini tahmin etmek pek zor değildir.
7. Bacadan
atılan gazların etkisiyle evcil hayvanların verimi azalır, kara ve sulardaki yaban
hayvanlarının sayısında azalma olur.
Termik
santral küllerinin toplandığı alanda (kül depolarında) oluşan Radon gazı (Ra222)
havaya ulaşmaktadır. Bu küllerin üzeri toprakla örtülse dahi toprağın
gözeneklerinden geçen Ra222 havaya karışır. Ra222 3.8 günlük
bir süre içinde Polonyum’a (Po210) ve aktif kurşuna (Pb210)
dönüşebilmektedir. Bu nedenle kül yığınları çevreye radyoaktivite yayar. Bacadan
atılan maddelerin içinde belki de en önemlisi, linyitte bulunan ve yanma ile açığa
çıkarak etrafa yayılan uranyumdur.
Küllerdeki uranyum da ayrı bir sorun yaratmaktadır.
Termik
santrallar soğutma, buhar elde etme ve temizleme gibi çeşitli amaçlarla su kullanmakta
ve tüm bu işlemler sonucunda tonlarca atık su
oluşturmaktadırlar (Su arıtma tesisi atık suları, su - buhar çevriminden kaynaklanan
atık sular, curuf teknesi taşıntı suları, luvo yıkama ve temizleme suları, yağlı
sular, evsel atık sular ve yağmur suları, kömür stok sahası drenajları). Bu miktar
ve özellikteki atıkların ne kadar işlemden geçirilirse geçirilsin, çevre
kirliliğine yol açması kaçınılmazdır. Çünkü sonuç olarak bu sular ya toprağa
ve yeraltı sularına ya da bir şekilde denize ulaşacaktır.
· Desülfürizasyon
ünitesi (Flue Gas Desulfurization - FSD) SO2 gazının %
95’ini tutabilmektedir. Ancak FSD üniteleri sadece kükürtü tutmaktadır. Çevreye
zarar veren diğer etkenler bu sistemden etkilenmezler. Bu ünite baca gazındaki SO2’i bazik karakterli maddeler çözeltisi içinden
geçirerek katı maddelere dönüştürür. Oluşan bu kükürtlü bileşiklerin bir
kısmı kimya ya da gübre sanayisinde kullanılabilse de, yine de ortaya önemli bir
katı atık sorunu çıkmaktadır. Düşünülen başka bir yöntem, SO2’i
çeşitli kimyasal işlemlerle alçı taşına dönüştürmek ve bu taşlardan briket
yapımında yararlanmaktır. Ancak alçı taşı kanserojen bir madde olup özel
yöntemlerle saklanması gerekir. Diğer bir düşündürücü konu, desülfürizasyon
ünitesinin maliyetidir. Örneğin 1991’de Çevre Bakanlığı Kemerköy Termik
Santralı’nın 1,182 trilyona malolacağını hesaplamış, aynı kaynak
desülfürizasyon ünitesinin 1,070 trilyon liraya yapılabileceğini ileri sürmüştür.
· Bacadan yayılan diğer maddeler, uçucu küllerdir
(partiküler madde - PM). Bu küller ve filtrelerde biriken tozların oluşturduğu
yığınlar, termik santralların yarattığı en önemli sorunlardan biridir. Toz ve kül
tutmaya yarayan elektrostatik filtreler % 95 - 99 oranında işe yarasa da, bir
termik santralın en sık arızalanan üniteleri elektrostatik filtreler olduğundan ve
arıza süresince üretimin durdurulup durdurulmayacağı belirsiz olduğundan bu
ünitelerin işlevseliği kuşkuludur.
Bu iki
yöntem sadece SO2 ve PM’nin yarattığı kirliliği önlemeye yöneliktir ve
kömürle çalışan termik santralların diğer atıklarını (NOx, CO, O3
gibi) filtre etmez.
2.b Yatağan Termik Santralı
Yatağan
Termik Santralı 3 x 210 MW gücünde olup, birinci birimi 1982, ikinci birimi 1983 ve
üçüncü birimi 1984 yılında çalıştırılmaya başlanmıştır. Bacaların
yüksekliği 120’şer metredir. Kullanılan kömürün içinde ortalama %4 oranında toplam kükürt vardır. Yanabilen
kükürtün oranı ise %2.7’dir. Üç birimin toplam kömür tüketimi 6.5 milyon
ton/yıl olup, günlük tüketim yaklaşık 18,000 tondur. İşletilmeye başlanmasından
bu yana 16 yıl geçmesine rağmen desülfürizasyon ünitesi, ancak 2001 yılında
devreye girebilecektir. Diğer bir deyişle santral 16 yıldır yılda yaklaşık 270,000
ton SO2 yaymaktadır.
Bu hava
kirliliği güneydeki Bencik Dağı - Sepetçi Dağı yamaçlarında 40,000 ha alanda
ormanların zarar görmesine ve 4,186 ha alan ormanın kurumasına neden olmuştur
(Yöredeki orman ağaçları, özellikle kızılçam ağaçları 40 - 60 µg /m3 derişimde SO2
içeren havada ölmektedirler.) Kerme Körfezi’nin kuzeyinde yeralan Yatağan’da
kurulmuş olan termik santralın baca gazları, yöreye hakim kuzey rüzgarları altında
Bencik Dağı ile Sepetçi Dağı üzerinde bulunan kızılçam ormanlarının ve
çevredeki tarım alanlarının şiddetle etkilenmesine neden olmuştur. Bencik Dağı -
Sepetçi Dağı arazisinde henüz kurumamış olan kızılçam ormalarında ise önemli
bir artım düşüklüğü belirlenmiştir. Bu ormanlardaki kızılçamların
yapraklarında kükürt oranı 1,600 - 3,800 ppm arasında olup, yıllık halkaları çok
daralmıştır. Bu şekilde etkilenmiş olan kızılçam ağaçlarının kerestelik odun
kalitesinde de önemli ve olumsuz değişiklikler olmaktadır.
Asit
yağmurlarından etkilenen toprakların reaksiyonunun yer yer 4.3 PH’ya (0.1 N KCl’
de) düştüğü bildirilmiştir. Bu da ağaçların beslenmesini etkileyen ve
kurumalarını kolaylaştıran bir faktördür. Ayrıca çevredeki köylerde; zeytin,
antep fıstığı, incir, badem ağaçları, üzüm bağları, sebzecilik ve yaygın
tarım ürünü olan tütüncülük şiddetle zarar görmüştür. Ağaçların bir
kısmı kurumuş, kurumayanların verimi %60
- 80 oranında azalmıştır. Tütün ise SO2 gazından etkilendiğinden satın
alınmamaktadır.