| ÖLÜM ORUÇLARI ve HEKİMLİK*Ölüm orucu eylemi bir grup örgüt mensubunun devletle mücadele ederken
    seçtiği en dramatik eylem biçimidir. Dünyanın başka yerlerinde yapıldığında da
    ülkemizdekine benzer sorunlara ve sorulara yol açmıştır. Ölüm oruçları hemen her
    zaman siyasi bir eylem olduğundan bu girişimde bulunanların, ölüm orucu süresince
    her türlü baskıya dayalı girişimden korunması ve bu eylem süresince uluslararası
    standartlara her koşulda uyan bir yaklaşımla izlenmeleri gerekmektedir. Böyle
    davranılmasının iki nedeni vardır: a) İnsanlara her durumda (kendileri kendilerine
    böyle davranmasa bile) ve suçları ne olursa olsun insan haklarının evrensel
    standartları uygulanmalıdır. b) Daha önceki ölüm orucu girişimlerinin gösterdiği
    gibi bu kişiler ancak uluslararası belgelere göre davranan (yaptıkları yönetimlerin
    amaçları ile çatışsa bile böyle davranmayı sürdürebilen) hekim gruplarınca
    izlenmeyi ve tedavi edilmeyi kabul etmektedir.   Dünya Tabipler Birliği
    (DTB), hekimliğin evrensel ilkelerini korumayı ve geliştirmeyi amaçlayan, Ulusal Tabip
    Birliklerinin kurduğu bir üst örgüttür. DTB'nin, global sağlık sorunlarında Dünya
    Sağlık Örgütü ile işbirliği yapan ve politik ön kabullere göre davranmayan
    saygın bir örgüt olduğu herkes tarafından bilinmektedir. DTB'nin en önemli
    işlevlerinden birisi hekimliğin güncel sorunları konusunda bildirgeler üretmektir.
    Bugünlerde çok konuşulan "Malta Bildirgesi" de açlık grevleri konusunda
    temel insan ve hasta haklarını ifade eden bir çerçeve metindir. Bu metin ülkemizde
    şu günlerde tartışılan iki soruya açıklık getirmektedir: a) Açlık grevini
    sürdüren kişiyi izleyen doktor artık o kişinin hekimi sayılmalıdır. Bu doktor,
    kişinin bilinci kapanıncaya kadar açlık grevindeki kişinin izni olmaksızın onu
    zorla beslemeyecektir. b) Açlık grevi yapanın bilinci kapandığında ise onunla daha
    önce yaptığı görüşmeler doğrultusunda kendi vicdanına göre davranacaktır veya
    onun doktorluğunu yapmayı kabul etmeyecektir. 
 DTB Bildirgesi'nin temel
    amacı zorla beslenme girişimiyle karşı karşıya kalma ihtimali yüksek olan
    kişilerin hekimler eliyle baskıya maruz kalmasını engellemektir. Bilinci kapanan
    (ölme ihtimali yüksek olan) bir kişiye karşı hekimlerin doğal davranışı onu
    yaşama döndürecek girişimlere acil olarak başlamaktır. Ölüm oruçları olayında
    bilinç kapandıktan sonra yapılacak girişim konusunda işte hekimliğin bu doğal
    refleksi ile hastanın daha önce beyan ettiği iradesi arasında bir çelişki meydana
    gelmektedir. Dünyanın en zor sorusuna verilecek cevap konusunda hangi seçenekler
    vardır? a) Hekim bilinci kapandıktan sonrada ölüm orucundaki kişinin daha önce
    kendisine ifade ettiği irade doğrultusunda davranıp tedavi girişimlerinde sorumluluk
    yüklenmeyecektir. b) Hekim, kişinin beyanı tedavi kabul etmem yönünde olsa bile onu
    yaşama döndürecek girişimlerde bulunacaktır. c) Hekim bu zor sorunun tarafı olmayı
    istemeyecek ve açlık grevcisinin hekim olmaktan kendi isteği ile vazgeçecektir. 
 Yukarıdaki şıkların
    hepsinde karar verici olan, o hastayı başından beri izleyen hekimin kendisi olacaktır.
    Bir başka deyişle Sağlık Bakanlığı veya TTB bu durumda ne yapacaklarını emretmeye
    yetkili değildir. Tartışılan konu temel bir etik sorundur. Bu nedenle evrensel
    bildirgeler gibi çerçeve metinlere mutlak ihtiyaç vardır. Etik konular insana ait
    evrensel konulardır ve her türlü siyasi mülahaza ve ihtiyaçlardan bağımsız olarak
    değerlendirilmelidir. Hemen belirtmeliyiz ki, bu konularda ancak hekim meslek örgütleri
    uygulamaya dönük görüş söyleyebilir. 
 Yeniden konuya dönersek,
    yukarıda sayılan üç şıktan birisini uygulamak konusunda bütün hekimler özgürdür
    ve bu davranışlarından dolayı suçlanmaları mümkün değildir. Esas sorun,
    hekimliğin baskı uygulamalarının aracı olmamasıdır. DTB Bildirgesi hekimlerin
    bilinci kapalı olsa bile daha önce kendilerinin beslenmemeleri konusunda beyanları olan
    kişilerin hekim tarafından beslenmemesi görüşüne daha fazla ağırlık tanımakla
    birlikte, bu konuda mutlak bir zorunluluk olduğu yönünde bir ifade içermemektedir.
    Şimdiki durumda henüz bilinci kapanan kişi olmamakla birlikte hekimlerin b ve c
    şıklarına göre davranma ihtimalleri yüksektir. Ne böyle davranan hekimlerin ne de a
    şıkkındaki gibi davranan hekimlerin suçlanması mümkün değildir. 
 Gelelim TTB'nin tutumuna.
    Öncelikle belirtmeliyiz ki, ölüm orucu gibi yaşamı tehdit eden ve hekimliğin temel
    felsefesine aykırı bir eylem sürecinde hekimlik ahlakının evrensel standartlarını
    izlemek bir örgüt için en zor görevdir ve TTB ne yazık ki bu görevi defalarca
    üstlenmek zorunda kalmıştır. Böyle bir durumda her şeyin bütün taraflarca
    "politika ve propaganda" ile kirletilmesi "beyaz kalmanın" zorluğunu
    arttırmaktadır. TTB olayların başından itibaren hem açlık grevini sürdürenlere
    tıbbi bakım vermeye çalışmış (çünkü tutuklu ve mahkûmlar başka bir sağlık
    hizmet seçeneğini kabul etmemektedir), hem de olayların barışçı bir şekilde
    çözümlenmesi sürecine Adalet Bakanlığı yetkililerinin izniyle katkıda
    bulunmuştur. TTB, bu görevlerini yaparken DTB Bildirgelerinin kamuoyunca anlaşılması
    için çaba göstermiştir. Şimdiye kadar TTB sözcüleri bu bildirgede yer almayan
    hiçbir sözcüğü söylememişlerdir. Bütün bu süreç boyunca hem kamuoyunu
    oluşturanlar hem de devletin ilgili birimleri, TTB'den ölüm orucundakilerin zorla
    beslenmesine dönük eğilimlere destek olması beklentisi içinde olmuşlardır. TTB, bu
    beklentiye uygun davranmayınca her türlü başarısızlığın nedeni TTB'nin ve
    hekimlerin tutumunda aranmaya başlanmıştır.  
 Yaşam devam etmektedir.
    Ölüm orucuna devam eden kişilerin yaşam karşıtı olan bu eylemi bırakmaları
    hepimizin dileğidir. Bu kişilere, hekimlerin çoğunluğunun bilinci kapananlara seyirci
    kalamayacağı ve yaşama döndürme doğal refleksiyle davranacağı, bunu yapmak
    istemeyenlerin ise onların hekimliğini bırakma eğiliminde olacağı; dolayısıyla
    hiçbir hekimin gözünün önünde bir insanın ölmesini seyretmeyeceği söylenebilir
    ve bu söylenmelidir. 
 Bir ülkeyi uygar yapan,
    devletlerin ihtiyaçları doğrultusunda davranan örgütler ve kişiler değil her
    koşulda yan tutmadan evrensel değerleri ayakta tutmaya çalışan örgütler ve
    kişilerdir. TTB hekimlere emir veren değil, çerçeve sunan bir örgüttür. Son olayda
    sunduğu çerçeve, bu konuyla ilgili tek etik bildirgesi olan Malta Bildirgesi'nin
    çerçevesidir. Ülkemizi uygar olmaktan daha çok uzaklaştıracak esas tehlike bütün
    bu dramatik gelişmelerin oluşturduğu girdabın, devletin operasyon birimleri gibi
    davranmayan herkesi mahkûm etmesidir. Herkesi ülkemizi bu girdaptan kurtarmak için daha
    titiz davranmaya çağırıyor, saygılar sunuyorum. ŞÜKRÜ HATUNProf. Dr., Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu Üyesi
 * 31 Aralık 2000 tarihli Radikal 2 Gazetesi'nde yayınlanmıştır. 
 |