|  |  |  |  |  |  |  | 
| 
 |  .........   | 
| . |     | 22 Aralık 2000  BASIN AÇIKLAMASI Öncelikle şu an itibariyle ikisi güvenlik görevlisi, toplam
    22 kişinin yaşamını yitirdiği bu süreçte kamuoyuna derin üzüntümüzü bildirir
    ve yakınlarına başsağlığı dileriz.  Yaklaşık iki aydır fiilen Türkiye gündeminde olan ve
    kamuoyu vicdanını derinden yaralayan açlık grevleri/ölüm oruçları süreci
    19.12.2000 Salı günü başlayan operasyonla yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Türk
    Tabipleri Birliği gerek operasyon öncesi ve gerekse de yeni başlayan süreçle ilgili
    aşağıdaki değerlendirmesini kamuoyuna sunmaktadır: A)İlk olarak yaşanan süreci başlıklar halinde
    kısaca hatırlatmakta yarar vardır: 1-1991 yılında Terörle Mücadele Yasası’nda
    gerçekleştirilen değişikliğe koşut olarak F Tipi Cezaevleri gündeme getirilmiştir. 2-Konuyla ilgili kamuoyunda sağduyu ile ve bilimsel gerçekler
    ışığında yürütülemeyen ve sıklıkla süreci yanlış yönlendiren argümanların
    sunulduğu sözde bir tartışma, “kör döğüşü” yaşanmıştır. 3-Açlık grevleri başlayana kadar konuyla ilgili toplumsal
    mutabakat oluşturulacak sağlıklı bir zemin sunulmamış,  yaşanmamıştır; bu açlık grevleri sonrası
    için de geçerli olmuştur. 4-Açlık grevlerinin bir aşamasından başlayarak konu bir
    hekimlik uygulaması tartışmasına dönüştürülmüş ve bu tartışma operasyon
    sonrası da bir yönüyle temel başlık haline getirilmeye çalışılmıştır.        5-Türk Tabipleri Birliği açlık grevlerinin öncesinde F
    Tipi’ne ilişkin değerlendirmesini kamuoyuna iletmiş, açlık grevleri boyunca
    hekimlik görevlerini yerine getirmede azami bir özen göstermiştir. 6-TTB hekimlik sorumluluğunun yanı sıra, bir devamı ve insan
    yaşamına duyduğu saygının da gereği olarak sürecin sağlık açısından olabilecek
    en az olumsuzlukla sonlanması için Açlık Grevi/Ölüm Orucunun nedenlerinin çözümü
    konusunda katkı sunmaya çalışmıştır. 7-Sorunun çözümü için yapılabilecekler ve yapılması
    gerekenler varken 19.12.2000’de operasyon başlatılmıştır. Türk Tabipleri Birliği operasyon öncesi olduğu gibi
    sonrasında da kamuoyunda tartışılan ve yukarıda kısaca başlıkları belirtilen
    süreçte aşağıdaki konuların detaylandırılması ve hekimlik uygulaması üzerinden
    tartışma yürütülmesine bir sadelik getirilmesini zorunlu görmektedir. B)Hekimlik mesleği ve Türkiye’de hekimlik
    değerlerinin savunucusu olan TTB varoluşundan bu yana insan yaşamı, sağlığının
    korunması ve geliştirilmesi noktasını varlık sebebi olarak görmüştür. Hekimlik
    insan yaşamını her türlü kavram ve kaygının ötesinde ele alır, değerler
    sistemini herşeyin merkezine insanı, yaşamını ve sağlığını koyarak
    şekillendirir. Bu yaklaşım açısı sonucu insan sağlığına ve dolayısıyla
    yaşamına zarar veren her şey ve tutum hekimliğin doğasına ve süreç içerisinde
    oluşan değerler sisteminin temel çıkış noktasına terstir; hekimlikçe kabul
    edilemez. Örneklemek gerekirse; kişinin sigara içerek başta kendisi olmak üzere
    sağlığına, yaşamına verdiği zarar ile intihar girişiminde bulunarak/intihar ederek
    veya açlık grevi yaparak verdiği/vereceği zarar özde (hekimlik mesleğinin doğası
    gereği) aynıdır. Yani, sağlığa ve yaşama zarar veren her bir eylem hekimlik
    değerlerinin temel çıkış noktasına terstir ve hekimlerce kabul edilemez.  C)Hekimlik değerler bütününün temel çıkış
    noktası ile onu tamamlayan tıp etiğinin 4 temel ilkesi; özerkliğe saygı, zarar
    vermeme, yararlı olma, adalet/hakkaniyet ilkesi günümüzde hekimlik meslek ilkelerinde
    tutum belirlemenin köşe taşlarını oluşturur. Bunlar içerisinde de açlık
    grevi/ölüm orucunda hekimin etik açıdan sorumluluklarını belirlerken, özerklik,
    bilgilendirme ve onay alma, gizlilik ve tedaviyi reddetme hakkı ön plana çıkar.
    Ayrıca yeterlik (kendi hakkında karar verebilecek durumda olmak) eklenmelidir.  D)Türk Tabipleri Birliği bu temel zemin üzerinde
    yıllar içerisinde tartışılarak geliştirilen görüşler çerçevesinde kendi
    yöneticilerinin kişisel fikirlerini değil, uluslararası platformda yıllar süren
    tartışmalar ve Türkiye’deki katkıların da geldiği aşamanın sonucunu tutum ve
    eğilim olarak hekimlere iletmektedir; bu da sorumluluğu ve görevidir. 1975 Tokyo, 1981 Lizbon, 1991 Malta, 1994 Amsterdam
    Bildirgeleri, yıllar süren tartışmaların bir ürünüdür. Herhangi bir anda rastgele
    biraraya gelenlerin oluşturdukları fikir ve eğilimler değillerdir. Dolayısıyla
    bugün köşe yazarlarının aklına geldiği “intihar edenleri peki ne yapacaksınız,
    bırakalım ölsün mü diyorsunuz, ettiğiniz Hipokrat yeminini hatırlatırız size”
    benzeri sorular 20 yılı aşan süreçte tartışılan başlıklardandır ve
    hükümlü-tutuklu hekim ilişkisinin (açlık grevi-ölüm orucu yapanlar da dahil) bir
    hasta/hekim ilişkisi olmak zorunluluğu sonucuna varılmıştır.  E)Türk Tabipleri Birliği yıllar süren
    tartışmaların kelimelerle ifadesinin ruhunun kısa bir anda, hele de bu
    yaşadığımız günler içerisinde kamuoyunca kavranmasının zorluğunu bilmekte ve
    yaşamaktadır. Ama doğrusu “işin” aslı da bu değildir. Çünkü Türk Tabipleri
    Birliği son açlık grevleri/ölüm oruçları sürecinde meslek uygulamasını(yani
    kamuoyundaki ifadeyle ve kimilerince kirletilen biçimde tıbbi müdahaleyi) kurumsal
    olarak yerine getiren tek kurumdur.  Adalet Bakanı 9 Aralık 2000 tarihli basın toplantısında
    “Türk Tabipleri Birliği cezaevlerindekileri açlık grevi/ölüm oruçcularını
    muayene etmekte ve olası sağlık sonuçları hakkında bilgilendirmektedir” ve 15
    Aralık 2000 tarihinde “TTB, sürecin çözümü konusunda olağanüstü çabalar
    sarfetmiştir” sözlerini basın mensupları önünde 
    kamuoyuna açıklamıştır. Hekimlik meslek uygulaması Meslek Etik Uygulaması
    Kurallarına uygun olarak yapılan bir bütünlüktür 
    ve Türk Tabipleri Birliği’nin de katıldığı biçimde açlık grevi/ölüm
    orucu sürecinde dün olduğu gibi bugün de layıkıyla yerine getirilmekte ve yarın da
    getirilecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.  F)Hekimler ve sağlık çalışanları doğrudan
    kendilerine bağlı olmayan süreçlerle ilgili olarak sıklıkla hedef haline getirilip
    suçlanırlar. Bugün de, bizzat Sağlık Bakanı’nın da dahil olduğu bir biçimde,
    yaşanan sürecin sonucunda ortaya çıkabilecek ölümlerin tamamının hekimlere
    “fatura” edilmesinin altyapısı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Hekimler alışıktırlar. Siyasi iktidarların sağlığın
    korunup geliştirilmemesindeki kusur ve suçlarını örtmek için (örneklemek gerekirse,
    asgari ücretin 102 milyon olarak belirlendiği ve sonuç olarak çalışanların
    açlığa mahkum edildiği ve sağlıklı yaşama koşullarının bozulduğu bir ortamda
    dikkatler sonuçlara toplanarak “kötü hekimler, kötü sağlıkçılar”
    propagandası yapılır, oysa ki hekimler bir işi, yeterli bir ücreti olmayan,
    dolayısıyla iyi beslenemeyen bir toplumda “sağlık” dağıtamazlar) hekimlerin
    hedef gösterilmesini yaşamaktadırlar. Bu durum açlık grevi/ölüm oruçları için de
    geçerli hale getirilmeye çalışılmaktadır; yani mantık aynıdır. Sorun yaratan ve
    sorun çözme çabası ve cesareti olmayan iktidarlarda en hafif deyimiyle yaptıkları
    “işin” doğruluğundan kuşku duyduklarında tartışmayı açlık grevi/ölüm
    orucundaki hekimlik uygulamasına yöneltirler ve sonuçta “hekimler müdahale
    etmiyorlar, etmezlerse bunlar ölecekler” ifadesini kullanırlar; kullanmaktadırlar.  Her kim ki bu süreçle ilgili dün, bugün ve yarın ortaya
    çıkmış ve çıkacak ölümlerde sorumluluğun hekimlere ait olduğunu söylüyor ya da
    ima ediyorsa neyi gizlemeye/gölgelemeye çalıştığını düşünmek gerekir. Çünkü
    tıbbi müdahale dün olduğu gibi bugün de hekimler tarafından hekimlik meslek etik
    ilkelerine uygun olarak yapılmaktadır/yapılacaktır. Dolayısıyla ortaya çıkan ve
    çıkacak ölümlerin sorumluluğu hekimlere, onların örgütü Türk Tabipleri
    Birliği’ne asla ait değildir. Ama buna rağmen TTB ve hekimler her bir ölümün
    acısını yüreklerinde hissetmekte ve süreçte yaşamın ölüme galip gelememesine
    dayanamamaktadırlar. G)Bu noktada kamuoyunda yaratılmaya çalışılan
    “hekimler müdahale etmiyor ve ölümlere izin veriyor” atmosferini yaratanlara Türk
    Tabipleri Birliği’nin iki çift sözü vardır: Yukarıda da belirttiğimiz gibi TTB’nin söyledikleri
    kendinden menkul fikirler değildir ve bu gün de ortaya çıkmış değillerdir.
    Uluslararası düzeyde yapılan tartışmalara Türkiye’deki katkıların bir sonucudur.
    Örneklemek gerekirse 1989 yılında TTB Başkanı Prof.Dr.Nusret Fişek konuya ilişkin
    TTB değerlendirmesini şöyle ifade etmiştir:”Hekim olduğumuz zaman herkesin
    yaşam hakkını koruyacağımıza and içtik. Andımız hükümlüleri de –idam
    mahkumları dahil- kapsar. Bu nedenle hükümlülerin sağlığının ve onurunun
    korunması bizi ilgilendirir. Onların yaşam ve onurlarını korumak için çaba harcamak
    görevimizdir. Tedavi isteyen herkese elimizden gelen yardımı yaparız. Muayene ve
    tedavi olmak istemeyen bir kişiyi de muayene ve tedavi edemeyiz.” Türk Tabipleri Birliği gazetelerdeki  köşe sahibi yazarların hekimlere
    sorumluluklarını hatırlatmasını değerlendirmektedir. Ancak söylenmesi gereken Türk
    Tabipleri Birliği’nin köşe sahibi olmadığı, insanlık ve hekimlik değerlerinin
    savunusunun sahibi olduğudur. Türk Tabipleri Birliği’nin bugün değerleri konusunda
    gösterdiği hassasiyet, herkesin sahip olduğu şeyleri korumak için gösterdiği
    hassasiyet gibi doğal olarak karşılanmalıdır.  H)Son kez söylemek gerekirse, hekimler meslek etik
    kurallarına uygun olarak tıbbi müdahaleyi yapmaya devam edeceklerdir. Ancak eğer
    beklenen ne tıp fakültesi eğitimleri sırasında, ne sonrasında ne de yıllardır
    yürütülen tartışmalarda görmedikleri, öğrenmedikleri ve kabul etmeyecekleri
    “zor” kavramını içeren bir müdahale ise böyle bir işlemi doğaları gereği
    benimsemeyeceklerdir. I)Türk Tabipleri
    Birliği üyesi uzman heyetlerden oluşan hekimler açlık grevi/ölüm orucu sürecinin
    bir aşamasında Adalet Bakanı’nın izni, tutuklu ve hükümlülerin talebi üzerine
    hekimlik yapma şansı bulmuştur. Bu süre içerisinde 10 cezaevinde muayene edilen 135
    kişinin günlük raporları, beyanları, vb. tutanakları elimizdedir. Sağlık
    durumları hakkında, açlık grevi/ölüm orucu yapılıp yapılmadığına ilişkin
    veriler vardır. Bilindiği gibi bütün tutuklu ve hükümlüler aynı gün ve zamanda
    açlık grevi/ölüm orucuna başlamamıştır. Dolayısıyla muayenesini yaptığımız
    kişiler üzerinden muayene yapan hekimlerin (isimleri bizde saklı) söyleyecekleri ve
    belgeleri bulunmaktadır. Gerektiğinde ilgili hekimler raporlarıyla birlikte
    tanıklıklarını kamuoyuna sunmaya ve bilgilendirmeye hazırdırlar. “Acaba
    hekimler bunlara gerçek dışı rapor mu verdiler” ifadesini kullanarak kamuoyunu
    yanlış yönlendirmeye çalışanların bu tutumu utanılacak bir tarz olup, mahçup
    olmaları kaçınılmazdır. İ)Türk Tabipleri Birliği aşağıdaki başlıklarda da
    kamuoyunun dikkatini çekme ve uyarma sorumluluğu olduğunu düşünmektedir:  -İnsan yaşamı ve halk sağlığı açısından günlerdir
    açık ya da örtük ne sebeple olursa olsun şiddete tapınmanın görüntüleri ve
    boyutları son derece önemli bir halk sağlığı sorununa dönüşmüştür. Tüm
    toplumun böyle bir travmaya maruz bırakılmasının etkilerinin çok uzun süreye
    yayılması beklenir. Bir biçimde toplumsal sorunların çözümünde en iyi, en kestirme
    yolun şiddet kullanmak olduğu zihinlere kazınmıştır. Dolayısıyla cezaevi
    operasyonlarıyla toplum olarak insanların ruhuna müdahale edilmiştir. Öldürerek
    hayata döndürmeye herkes inansa da hekimlerin inanması beklenmemelidir. Sonuç olarak
    bu denli yoğun bir travmanın hiçbir gerekçesi haklılığı olamaz, biz hekimler bu
    halk sağlığı sorunundan korunmaya yaşamsal bir önem atfediyoruz.  -Toplum bu denli yoğun bir travmaya maruz bırakılırken son
    cezaevi operasyonunun gerçekleştirdikleri ifade edilen Adalet, İçişleri ve Sağlık
    Bakanlıklarınca kamuoyunu tatmin edecek düzeyde hiçbir bütünlüklü açıklama
    yapılmamakta, kamuoyu -biz dahil- bilgilendirilmemektedir.  -Bilgilendirilme hakkının büyük ölçüde kesintiye
    uğradığı bir ortamda gerçek bilgiye sahip olamamanın da sonucu sorun, sebepleri ve
    çözümü doğrultusunda insanı merkez alan bilgiye dayalı tartışmalar yerine,
    sorunun çözümüyle esas olarak ilişkisi olmayan ve bilgiye dayanmayan tartışmalar
    yeğlenmektedir.  -Bugün hastanelerdeki durum hakkında Türk Tabipleri Birliği
    arzu edilen düzeyde net bilgilere sahip değildir. Ancak anlaşıldığı kadarıyla
    hekim/hasta ilişkisine uygun olmayan ortamlar yaşanmakta, hastalar kelepçeli-zincirli
    bir biçimde tutulmaktadır. Bu durum hakkında Sağlık Bakanlığı ve ilgili
    bakanlıklar derhal açıklama yapmalı ve düzeltilmesini sağlamalıdır.  -Türk Tabipleri Birliği insan yaşamından daha değerli neyin
    olduğu sorusuyla yakından ilgilidir. Kamuoyunda şu an itibariyle ikisi güvenlik
    görevlisi 22 kişinin yaşamını yitirdiği hayata dönüş operasyonunun  bu soru ışığında ele alınmasında yarar
    olduğunu düşünmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla bir telaş içerisinde
    önümüzdeki günlerde de ortaya çıkabilecek ölümlerde hedef saptırılmaya
    yönelinmektedir. Ama herkes bilmelidir ki; “cinayeti kör bir kayıkçı gördü TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ 
 
 
 
 | ||||||||||||||
| . | . | . | . | . |