YSŞ dosyalarından alınacak dersler*

Değerli Meslektaşlarımız;
Bu yazı ile sizleri Yüksek Sağlık Şurası çalışmaları konusunda bilgilendirmek istedik. Türk Tabipleri Birliği 1593 Sayılı Yasanın 10.-17. maddeleri ile 181 No’lu KHK ve 1219 Sayılı Yasanın 75. maddesi gereği Sağlık Bakanlığı tarafından atanan 11 üyeden oluşan Yüksek Sağlık Şurası’nın 1993 yılından beri üyesidir. Bu kurulun kararları danışma niteliğinde olup, mahkemelerden gelen istekleri bilirkişi olarak yanıtlar. Ancak geleneksel olarak mahkemelerce ceza davaları başta olmak üzere (zaman zaman idari davalarda da) Yüksek Sağlık Şurası görüşü istenmektedir.  Ceza davalarında TCK’nın 455. madde(ölümlü davalarda), diğer davalarda ise 459. maddesi uygulanmakta,  bilirkişi görüşü ve verilen oranlar doğrultusunda mahkemeler karar almaktadırlar. Mahkemeler isterlerse Yüksek Sağlık Şurası dışında bilirkişi atayabilirler. Yılda iki kez toplanan kurul son zamanlarda biriken dosyalar nedeniyle daha sık toplanmak durumunda kalmıştır. Eylül 1996 tarihinden itibaren 100’ün üzerinde dosyanın tartışıldığı Yüksek Sağlık Şurası toplantısına katıldık. Bu dosyalar ile ilgili olarak genel bir değerlendirme ve bazı öneriler yapmak istiyoruz. Dosyalarla ilgili genel değerlendirme şu şekildedir:
Yüksek Sağlık Şurası’nda görüşülen dosyaların büyük oranı “hekimler ile ilgili konularda” açılmış davalardır. Çok az oranda diğer sağlık meslekleri (ebe, hemşire), yine az oranda dosya da hekim olmadığı halde tıp uygulaması yapan kişilerle ilgilidir.
Görüş sorulan dosyaların azımsanmayacak bir kısmı acil başvurularda varolduğu düşünülen sorunlarla ilgilidir(%20).
Bunun yanı sıra bazı uzmanlık dalları ile ilgili daha yoğun başvuru olduğu gözlenmektedir, ki bu dallarda da acil konular ağırlıklıdır.  Tüm başvuruların %30’u kadın doğum, %17’si ortopedi, %10’u genel cerrahi, %13’ü de iç hastalıkları konularındadır. Bu dallarda acil hizmet gerektiren konulardaki dosyalar ağırlıktadır. %4 oranında anestezi ile ilgili konu, %3 oranında göz hastalıkları, %2 oranında radyoloji, %7 oranında kızlık zarı muayenesi gibi adli rapor konuları  gündeme gelmiştir. 
Yüksek Sağlık Şurası’nda hekimlerle ilgili alınan kararların olumsuz olmasını etkileyen bazı durumlar vardır. Bunları şöyle toparlayabiliriz:
1-Hasta dosyaları:Günlük hekimlik yükümüzün ağırlığı nedeniyle sıklıkla ihmal edebildiğimiz bir konudur. Oysaki iyi tutulmuş bir dosya hem mesleki bir zorunluluktur hem de öykü, soygeçmiş, FM, tanı, kanaat, günlük izlemler, ameliyat notları, ameliyat sonu izlemlerin ayrıntılı biçimde dosyalara işlenmesi yasal bir sorunla karşılaşıldığında hekimler lehine önemli kanıt olmaktadır.
2-Bilgilendirilmiş Onam Alınması; da  hem mesleki hem yasal bir zorunluluktur. Hastalarımızın anlayacakları bir dille bilgilendirilmeleri ve bunun yazılı bir onam(rıza) formunda imza altına alınması karşılıklı yanlış anlamaları ve gereksiz hak arama çabalarını büyük ölçüde engelleyecektir. Kurumlarınızı bu formları kullanmaya teşvik etmelisiniz. Ayrıca, kendi özel çalışmalarınızda da mutlaka kullanmalısınız, Pek çok kurumda hastaneye yatış sırasında genel anlamda alınan imzalı form bu amacı tam kapsamamaktadır ve her türlü müdahaleye ilişkin ayrı yazılı onam alınmalıdır. Yüksek Sağlık Şurası’na gelen dosyaların önemli bir kısmı kişilerin tam bilgilendirilmemelerinden kaynaklanmaktadır.
3-Yalnızca adli vakalar için değil; tüm hastane ölümlerinde otopsi önemlidir. Ülkemizde otopsinin çok az yapılıyor olması hekimler için bir dezavantaj olmaktadır.  Böylece tıp ortamının gerçek ve adil denetim mekanizmalarından biri kullanılamamaktadır. Pek çok adli vakada klasik otopsi yapılmamakta ve dış görünüş kanaat olarak verilmektedir. Bu da hekim hataları ile ilgili karar alınırken hekim aleyhine kararları kolaylaştırmaktadır. Hekimler olarak hem adli hem diğer ölümlerde otopsi isteyelim ve klasik otopsi yapılma oranlarının artırılmasına çalışalım.
4-Son olarak çok önemli bir noktaya değinmek gerekiyor:sağlık sistemi altyapısı. Hepimiz; hiç de olumlu olmayan bir sağlık sistemi altyapısı içinde hizmet vermeye çalışmaktayız. 3 dakikada bir hasta muayene etmek zorunda kalan hekimlerin bilgilendirmiş onam almalarının ve hatta dosya tutmalarının mümkün olamayacağı ortadadır. Ancak bunun hem yasal hem de mesleki sorumluluk olduğu gözönüne alınarak örneğin her hastaya 15 dakika ayırma ilkesini biz hekimler yaşama geçirelim. 
Gerekli teçhizatı, sarf malzemesi ve personeli olmayan durumlarda hekim yanlışları artmakta ve tüm bu olumsuzlukların sorumluluğu hekimin omuzlarına çökmektedir. Mesleğimizi uygulamamızı engelleyecek bu altyapı eksiklikleri ile ilgili olarak çalıştığımız kurumların yöneticilerine istekte bulunalım. Bu isteklerin birer kopyasını meslek örgütümüze iletelim. Böylece ilgililerin sorumluluk alıp altyapıyı düzelteceklerini umuyoruz. Ayrıca bu yolla yasal bir olumsuzluk ortaya çıktığında gerçek sorumluların belirlenmesi de sağlanabilecektir.
Ülkemizde ilk yardım ve acil hizmet örgütlenmesinin yeterli olmamasının sorumluluğunun önemli ölçüde hekimin omuzuna bırakıldığı açıkça görülmektedir. Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nı göreve çağırıyoruz. Sizler de kendi illerinizde ilk yardım/acil hizmet altyapısının varolup olmadığını denetleyip, eksiklikler konusunda sorumluları uyarmayı sürdürmelisiniz.
TTB Örgütü “iyi hekimlik” kavramının yaşama geçirilmesi için tüm gücüyle çalışmaktadır. İyi hekimlik yapan meslektaşlarının her koşulda yanındadır. Hep birlikte; daha nitelikli hizmet verebilmenin, mesleki doyum sağlamanın, halkımızın sağlığına katkıda bulunmanın koşullarını yaratmalıyız. Bu alanda bizler üstümüze düşeni yaparken, sorumluları göreve çağırmak da ne yazık ki bize bir sorumluluk olarak yüklenmektedir. O halde daha çok ses çıkaralım hem haklarımızı hem halkımızı koruyalım.

TTB Merkez Konseyi Adına
Dr. Füsun Sayek 

* 1998 yılında tabip odalarına gönderilen genelgeden
 
 
 

 
 

mail9.gif (17469 bytes)buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)