SAĞLIK BAKANLIĞI’NCA HAZIRLANAN 
MALPRACTİS YASA TASARISI TASLAĞI TARTIŞMAYA AÇILDI
 

TTB Genel Sekreteri Dr. Eriş Bilaloğlu, Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı Mal practis yasa tasarısı taslağı hakkında Tıp Dünyası’nın sorularını yanıtladı. 

Zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortası, tek tek kişilerin ceplerinden özel sağlık sigortacılığına kaynak aktarma ile sonlanacak, Türkiye’de aradığı kaynağı henüz yeterince bulamayan özel sağlık sigortacılığına kaynak aktarımı sağlanacaktır. Böyle bir amaçla yasa çıkartılması elbette bir tercihtir. Sağlık Bakanlığı ve 57. Hükümet Türkiye tıp ortamına bu adımla bir katkı sunmayacak olsa da, özel sağlık sigortacıları nezdinde takdir edileceği açıktır. 

Türk Tabipleri Birliği olarak arzumuz ve isteğimiz; hekim hataları tartışmasını Türkiye tıp ortamı ve hekimler nezdinde sindiren ve içselleştiren bir sürecin yaşanması, siyasi otoritenin de bu süreçte kendi payına bugüne kadar adım atmadığı noktaları farkederek adım atmaya başlamasının sağlanmasıdır. Acele ederek yapılacak bir yasalaştırma süreci yukarıdaki kaygımızı doğrulamaktan öte, Türkiye tıp ortamına bir katkı sunmayacaktır.
 
- Sağlık Bakanlığı’nın Mal practis konusunda yasa tasarısı taslağı hazırlamasını nasıl karşıladınız?
 Mal practis konusunu tartışmamıza, bir biçimde gündemde tutulmasına olanak sağlayan ve aynı zamanda üzerinde tartışma yürütülecek bir tasarı taslağının olması yararlı bir girişimdir. Dolayısıyla bu girişime sıcak bakmak ve Türkiye tıp ortamı için olumlu sonuçlar çıkartacak biçimde değerlendirmek gerekmektedir. 
Tabip Birlikleri, özel olarak da Türk Tabipleri Birliği Malpractis konusunun tartışılmasının hekimler arasında tutucu bir yaklaşımla karşılanmasını önlemekle sorumludur. Sonuçta bu tartışma, tartışmanın çıktıları açısından –siyasi iradenin olumlu tutum izlemesi şartıyla- hekimler ve hastaların yararına/çıkarınadır.
Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, hasta hakları ile hekim hataları (bilerek ya da bilmeyerek) eşitlenmektedir. Bu büyük bir yanılgıdır. Hekim hataları önemlidir; üzerinde –tek bir kişi için bile geçerli olsa- konuşmaya, ortadan kaldırmaya/azaltmaya ve hekim hatası kuşkusu oluştuğunda bilimsel, objektif, saydam bir sürecin mümkün olan en hızlı biçimde işleyerek tarafları (ve varsa kamuoyunu) aydınlatacak içerikte sonuçlandırılması sağlanmalıdır. Ancak bu çerçeve ile yani, hekim hataları ile hasta haklarını eşitlemek hem hekimler hem de hasta/hasta yakınları için büyük bir haksızlık, daha da ötesi bilinçli bir çarpıtmadır. Yasa taslağı gerek kurgusu, gerekse de gerekçeleri ve kamuoyuna yansıyış biçimiyle bu tehlikeyi/endişeyi kuvvetlendirmeye adaydır. Dolayısıyla, herkes sorumlu davranmak durumundadır. 

- TTB mal practise nasıl bakıyor, bu alanda neler yapıyor?
Türk Tabipleri Birliği, gerek hasta hakları başlığında, gerekse de hekim hataları/mal practis konusunda “rahat” bir örgüttür. 1980 yılının Mayıs ayında Tıp ve Hukuk Kurultayı düzenlemiş, 1980’lerden sonra ve 1990’ların başından itibaren Hasta Hakları konusunu (bir hekim örgütü olarak) doğru biçimiyle Türkiye Sağlık ve Tıp Ortamının gündemine taşımış (Hasta Hakları Broşürleri, Uluslararası Belgeler Kitabı, vd.), Yüksek Onur Kurulu dosyalarını objektif bir biçimde değerlendiren bir çalışmaya olanak sunmuş ve bunu bir kitap olarak yayınlamış bir örgüt olarak  kamuoyunda yanlış bir biçimde değerlendirilebilecek “komplekslerden” uzak bir örgüttür. Bir başka ifadeyle; hasta hakları ile hekim haklarını birbirine karşı konumlanış ve içeriklerde değerlendirmeyen birbirini tamamlayan haklar bütünü olarak ele almıştır. Hekim hatalarını ise, yaygın bir söylemle, “hekimler hekimleri korur”; “kol kırılır yen içinde kalır” kalıplarıyla değerlendirmeyen bir yaklaşımın savunucusu ve somutlayıcısı olmuştur. Bu açıklık ve berraklık sonuç olarak Mal practis tartışmasında ve sürece katkı sunulmasında Türk Tabipleri Birliği’ni en önemli öğelerden biri haline getirmektedir. 

- Yeniden taslağa dönersek... 
Kanun taslağının genel gerekçesi, “ihtiyaca” ve hazırlanış kurgusuna ışık tutan bir içeriktedir. 
İlk parağrafta “sağlık sektörü ile ilgili şikayetlerin büyük bir bölümü sağlık hizmetlerinde tıbbi yanlış uygulamalar konusunda yoğunlaşmaktadır” denmesi ve Sağlık Bakanlığı’nın bu konuya ilişkin bir başka değerlendirme koymaması, yanılgıya düşürücü bir ifade olmaktadır. Medyaya yansıyan ve mahkemelerde dava konusu olan tabip odalarına yapılan şikayetlerin önemli bir kısmının hekim hataları ile ilgili olduğu çok açıktır. Ancak Türkiye’de sağlık sektöründe bu hatalara da önemli ölçüde yolaçan çok daha büyük ölçekli bir sorunlar ve konuyu bilenlerin şikayetleri vardır. Elbette kanunun maddelerine bu yansımaz ancak, genel gerekçede ifade edilmesi yaklaşımın sağlıklılığı ya da sağlıksızlığı konusunda önemlidir. 
Bebek ölüm hızının binde 38 olduğu, bağışıklama oranlarında herkesce bilinir sıkıntıların yaşandığı, sağlığa ayrılan kamu kaynaklarının yetersiz bulunduğu, tıp fakültelerinde eğitimin ve eğiticilerin kalitesinin herkesçe malüm olduğu (1991 yılında Meclis’te Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Komisyonunun kurulduğu ve 3 ciltlik rapor yayınladığı), sevk sisteminin işlemediği, hekim ve diğer sağlık personelinin dengesiz dağıldığı, hekim ve diğer sağlık çalışanlarının özlük haklarının yetersizliğinin bilindiği, hekimlerin geçinebilmek için iki üç hatta dördüncü işlerde çalışıp, tam süre çalışmanın hayata geçirilmediği, vb. bir ortamda Mal practis’i konuşuyoruz. Bunların genel gerekçede söylenmiş olması, Mal practis’in hoş görülmesi anlamını asla çıkartmaz. Ancak Dünya Tabipler Birliği’nin 1992 yılındaki “Tıpta Yanlış Uygulama Bildirisi”nde de söylendiği gibi, “tıp eğitimi, mezuniyet sonrası eğitim, sağlık hizmetlerinde kaynak yetersizliği, yetersiz olunan kişi ve kurumların uygulamalarının engellenmesi, halkın sağlık alanında doğru bilgilendirilmesi, vb.” yıllardır bilinen konularda çözüm için doğru adım atmayan bir ortamın düzeltilmesinin gerekliliğini hatırlatır. Çünkü, bu konularda adım atılmayıp da (önce veya eş zamanlı olarak) Mal practis Yasası konusunda telaş gösterilmesi doğal olarak farklı çağrışımları gündeme getirir. 
Saydığım sorunlara  ilişkin henüz adım atmayıp, vardiya vb. uygulamaları getiren 57. Hükümet düşünüldüğünde, bu yasa için ifade edilen kaygılar, kaygı olmanın da ötesine geçer.  
Genel gerekçenin son paragrafı “bütün bu olumsuz durumların ortadan kaldırılabilmesi için hukuki düzenleme yapılması, hasta hakları açısından da kaçınılmaz duruma gelmiştir. İşbu kanun ve ona dayanılarak çıkartılacak yönetmelik ve genelgelerle, yaygın bir hal almış olan tıpta yanlış uygulamalar ile ilgili kesin çözüm yolu tıbbi ve idari açıdan açılarak, Türk insanına daha kaliteli sağlık hizmetleri sunulması sağlanacaktır” 
diye bitmektedir. Yukarıda aktardıklarımız gözönüne alındığında, bir yasa ile bütün bu olumsuz durumların ortadan kaldırılabilmesi en hafif deyimiyle, bir yanılsımadır. Kaldı ki, Türkiye’de hasta ya da hasta yakınlarının herhangi bir hekim hatası kuşkusu doğduğunda gerek mahkemeler düzeyinde, gerekse de Türk Tabipleri Birliği nezdinde başvuruda bulunmaları ve sürecin sonlanması için gerekli mekanizmalar vardır. Ancak temel sıkıntı, adaletin ya da hukuksal süreçlerin arzu edilen hızda işlememesidir. 
Yasanın omurgasını oluşturan standart uygulama rehberleri önemli bir başlıktır. Türk Tabipleri Birliği ve Uzmanlık Dernekleri son yıllarda giderek artan bir enerjiyle bu alandaki eksiklikleri tamamlamaya çalışmaktadırlar. Sağlık Bakanlığı bu çabalara destek vermelidir. Ancak bilinmelidir ki, standart uygulama rehberleri önemli bir ihtiyacı karşılayacak ve bir yol gösterici olmakla birlikte hekim hataları noktasında bütün ihtiyaçları karşılayacak diye bir yanılsamaya düşülmemelidir. 

- Yasa sigorta zorunluluğu getiriyor. Bu “yeniliği” nasıl yorumluyorsunuz? 
Yasanın hazırlayanlarca “can alıcı noktası” diye dile getirilen zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortası bizce de yasanın temel hazırlanma gerekçesidir. Çünkü yasada yeralan hemen birçok öğe, halihazırda değişik yasa, tüzük, yönetmelik, vb. düzenlemelerde bulunmaktadır. Yasanın getireceği “yenilik” zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortasıdır. Bu da görüldüğü kadarıyla en azından şu anda kamudan ve muhtemelen daha sonra tek tek kişilerin ceplerinden özel sağlık sigortacılığına kaynak aktarma ile sonlanacaktır. Diğer başlıklarda adım atma konusunda bir telaş gösterilmeden çıkacak bu yasa ile özel sağlık sigortacılığının giderek artmakla birlikte Türkiye’de aradığı kaynağı bulamadığı noktada bir kaynak aktarımını sağlamakla sonlanacaktır. Böyle bir amaçla yasa çıkartılması elbette bir tercihtir. Sağlık Bakanlığı ve 57. Hükümet Türkiye tıp ortamına bu adımla bir katkı sunmayacak olsa da, özel sağlık sigortacıları nezdinde takdir edileceği açıktır. Türk Tabipleri Birliği olarak arzumuz ve isteğimiz; hekim hataları tartışmasını Türkiye tıp ortamı ve hekimler nezdinde sindiren ve içselleştiren bir sürecin yaşanması, siyasi otoritenin de bu süreçte kendi payına bugüne kadar adım atmadığı noktaları farkederek adım atmaya başlamasının sağlanmasıdır. Acele ederek yapılacak bir yasalaştırma süreci yukarıdaki kaygımızı doğrulamaktan öte, Türkiye tıp ortamına bir katkı sunmayacaktır.
 

 
 
 

mail9.gif (17469 bytes)buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)