Bir Olağan Dışı Durumda TTB İzmit Koordinasyon Merkezi'nin
Deneyimine Dair Tamamiyle Bireysel ve Duygusal Bir Yazı
17 Ağustos 1999: Deprem Saat 03 küsur. Süre 45 saniye deniyor.
Evden kırkıncı saniyede çıkabiliyorum. Karanlığı anlamaya çalışıyorum.
Kndimi, etraftaki binaları ve o 45 saniye denilen sürede yaşadıklarımı...
Evet yaşıyorum. Yalnızlığımdan sıyrılıp kendimi kontrol ediyorum. Buradayım,
gece ve sokağın ortasında bir karmaşada. Bağrışlar ve çığlıklar arasında.
Ya başkaları? Neredeler? Acaba neredeler? Önce umut ve telaşla ve sonrasında
çaresizce telefona sarılmalar. Yenilgi yenilgi ve yenilgi.
Karanlık; sadece o var. Hiç bu kadar uzun gelmemişti hastane
yolu. Bu şehri hiç bu kadar karanlık görmemiştim. Karanlığın arasında ulaşılabilen
sesler ve sisli görüntüler. Hastane; sanki acının sokak panayırı. Şaşkınlık,
korku, dehşet: Belki daha da tanımsız. Ardarda gelen otomobiller çığlıkları
taşıyordu.
Gün ışıyordu, herşey aslında yeni başlıyordu.
Depremi yaşadık. Bunu anlatmak çok zor. Sadece ifade etmek değil
ama! Yani anlatabilmek, yani anlatabilecek gücü bulabilmek! Hepimiz bir
yerlere koştuk, yaşamanın biraz sevinci ancak bir o kadar da ağırlığı ile...
Hemen hemen hepimiz kendi kurumlarımızın çaresizliğini gördük.
"Ne yapmalıydık?" sorusu çınladı belleğimizde. Kimimiz TTB'lilerle karşılaştı.
Bölgeyi gezen ve "Ne yapılmalı" sorusunu soran bu insanlarla ortaklaşmalarımız
vardı. Sonra çalışma hazırlıkları başladı. Ziyaretler, gezilerle beraber
şekillendi aslında, okuduğunuz bu çalışma. Bir mekan gerekiyordu, bulundu.
Ekip gerekiyordu, hazırdı. Umut gerekiyordu, derinliklerimize inince bulduk
çıkardık onu. Yıkılışımızın üzerinden üç ya da dört gün geçmişti (şimdi
net olarak hatırlamıyoruz o günleri). Yeni mekanımıza bir yandan yerleşip,
bir yandan algılamaya çalışırken olup bitenleri...
Aslında her şey yeniydi. Yeni, yepyeni...
Aslında anlamı var mı bunları, şunları yaptık demenin?
Onlarca insan geldi geçti.
Paylaşıldı, paylaşıldı, paylaşıldı... Acılar büyüdü... Umutlar da...
|