AKP Giderayak Sağlığı Kaosa İtiyor
08.06.2007
BASIN AÇIKLAMASI
AKP GİDERAYAK SAĞLIĞI KAOSA İTİYOR
Bilindiği gibi AKP Hükümeti dört buçuk yıldır temel mantığı sağlık hizmetlerini piyasalaştırmak olan "Sağlıkta Dönüşüm Programı"nı uygulamaya çalışıyor. Devletin sağlık hizmeti sunumundan çekilerek sadece denetleyen ve politika üreten olması, sağlık hizmetlerinin piyasa tarafından sunulması anlamına gelen birçok düzenleme bu dönemde gündeme geldi. Bunlardan bazıları bizlerin çabaları ve hukuki engeller dolayısıyla hayata geçemezken bazıları ise gerçekleşti. Ancak genel seçimlere kısa bir süre kaldığı şu günlerde AKP Hükümeti"nin kendi ilan ettiği programını da bir tarafa bıraktığı, popülist bir anlayışla bazı düzenlemelere girdiği, sağlık ortamını bütünüyle kaotik bir hale çevirerek "pazar"ı genişletmeye çalıştığı görülmektedir.
TAŞERONLAŞTIRMA SAĞLIĞA ZARARLIDIR
1.6.2007 tarihinde kabul edilen "Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun"un ek 2. maddesinde "sağlık hizmeti sunan idareler bu kanunda öngörülen temel ihale usullerini uygulamak kaydıyla sürekli biçimde ihtiyaç duydukları mal ve hizmet alımlarına ilişkin çerçeve sözleşmeler yapabilir ve bu çerçeve sözleşmelere istinaden alım ihaleleri düzenleyebilir" denmektedir. Bu yasa, konuyla ilgili ayrıntılı dosyamız kendisine iletilmiş olmasına rağmen ne yazık ki çok kısa bir süre içerisinde sayın Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanmıştır. Günümüzde kamu sağlık kurumlarında destek hizmetlerinin neredeyse tamamı taşeron şirketler eliyle verilmektedir. Ancak bu düzenleme ile hizmet satın alımı çerçeve anlaşmalar yolu yaygınlaştırılmakta ve adeta genel kural haline getirilmektedir. Yapılmaya çalışılan sağlık hizmetinin parçalara ayrılarak özelden hizmet alımı biçiminde piyasaya devridir. Bu durum aynı hastane içerisinde farklı taşeron şirketlerce sunulan sağlık hizmetinin bütünlüğünü ve niteliğini bozacaktır.
SAĞLIKTA YAP İŞLET DEVRET
"Sağlık Bakanlığı"nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" TBMM"nin dönem çalışmalarını tamamladığı gün olan 3.6.2007 tarihinde yasalaştı. Bu düzenlemeye göre Sağlık Bakanlığı "Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı" kurmaktadır. Yap işlet devret modelinin sağlık alanında uygulanmasının önünü açan bu yasa ile birlikte kamu hizmetinin özel hizmetten en temel ayrımı olan, kamu hizmetinin kamu güvencesine sahip kamu görevlilerince ve kâr aranmaksızın sunulması anlayışı ortadan kaldırılmaktadır. Bu durum beraberinde bazı soruları akla getirmektedir:
- Sağlık Bakanlığı"nca tahsis edilen arsalara özel sektörce inşa edilen hastanelerin kiralanması yoluna gidileceğine göre, kazanç beklentisi olmaksızın bu işe soyunacak özel girişimci nereden bulunacaktır?
- Şimdiye dek kamu tarafından sunulan hizmete kâr payı eklenecek ve hizmet pahalılaşacaktır, bunun faturasının da vatandaştan toplanan primlerle oluşturulan Sosyal Güvenlik Kurumu"nca ödeneceği göz önüne alındığında kamunun bu işten yararı ne olacaktır?
- Sağlık Bakanı siyasi bir partiye mensup olduğuna göre, Bakanlığın hizmeti kiralayacağı, kesimlerin kendi yandaşları olacağını tahmin etmek, bugüne kadarki AKP uygulamalarına bakarak, güç değildir. Siyasi tercihleri bilinen AKP hangi gruplara rant aktarmayı düşünmektedir? Yeni Ali Dibo"larmı yaratılacaktır?
- Kamu kurumu olmayan bu yerlerin denetimi hangi kurallar esasına göre yapılacaktır? Bakanlıkça kiralanan tesislerde çalışanların statüsü ne olacaktır? Kamu görevlilerinin uymakla yükümlü olduğu 657 sayılı yasada geçen kurallar ve haklar bu işletmelerde çalışacak olanlar içinde geçerli olacak mıdır?
Sağlık Bakanlığı bu uygulama ile sağlık hizmetlerine genel bütçeden pay ayırmak istemediğini, sağlık hizmet sunumunu bütünüyle özel sektöre devretmek istediğini göstermektedir. Aynı yasa"nın ek 7. maddesinde ise yurt dışında görevlendirilecek sağlık personeline gündelik verilmeyeceği belirtilmektedir. Bu düzenleme hukuka uygun olmadığı gibi bu günlerde gündeme gelmiş olması da manidardır.
MALİYE VE SOSYAL GÜVENLİK KURUMU"NDAN SAĞLIKTA KAOS TEBLİĞLERİ
Maliye Bakanlığı"nın hazırladığı "Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği" ve Sosyal Güvenlik Kurumu"nca hazırlanan "Sağlık Uygulama Tebliği" 15 Haziran 2007"den itibaren yürürlüğe girecek. Bu tebliğlerin hazırlanması aşamasında TTB tarafından hazırlanan raporlar Maliye, Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu yetkililerine sunulmuş, Müsteşar düzeyinde katılımın sağlandığı uzun toplantılar gerçekleştirilmiştir. Ancak görüşlerimizin temel noktalarda dikkate alınmadığını üzülerek gördük. Bu genelgelerin getirdiklerine kısaca bakılacak olunursa:
- Sevk zinciri bütünüyle ortadan kaldırılmaktadır. Emekli Sandığı mensuplarının üniversite hastanelerine doğrudan müracaat hakkı olduğu ileri sürülerek SSK ve Bağ-Kur"lular için de aynı uygulama getirilmekte ve bu düzenleme hekim seçme özgürlüğü olarak sunulmaktadır. Basamaklandırılmış sağlık hizmeti sunumu bilimsel bir gerekliliktir. Bunun aksi uygulamalar ancak hiçbir sağlık sisteminin olmadığı, az gelişmiş ülkelerde görülmektedir. Vatandaşların temel sağlık bilgisinden yoksunluğu suiistimal edilmekte, nereye başvuracağını bilemeyen hastalar için kaotik bir durum yaratılarak özel sağlık sektörüne yine vatandaşın primleri ile oluşturulan sosyal güvenlik fonları pompalanmak istenmektedir. Genel bütçeden son derece sınırlı kaynak ayrılan, döner sermaye gelirlerine mahkûm edilen üniversiteler ise bu uygulamaya mecbur bırakılmaktadırlar. Ancak ihmal edilen bir başka gerçek; uygulamanın başlamak üzere olduğu bu günlerde kamu sağlık kurumlarının alacaklarının bir kez daha siliniyor olması, özel sektör alacaklarının ise düzenli olarak ödendiğidir. AKP Hükümeti"nin türlü itirazlara rağmen dört yıldır uygulamaya çalıştığı "Sağlıkta Dönüşüm Programı"nın temel bileşenleri olan Aile Hekimliği ve Genel Sağlık Sigortası uygulamalarının elle tutulur tek yanı sevk zincirinin kurulacağını belirtmesidir. Oysa bu tebliğlerle birlikte Hükümet sağlık programının iflasını ilan etmiştir. Böyle bir düzenlemeye genel seçim öncesi gidiliyor olması Hükümet"in sağlık alanında popülist düzenlemeler yolu ile oyunu arttırmaya çalıştığını göstermektedir.
- Tebliğ içerisinde aile hekimliği yapan pratisyen hekimlere reçete düzenlemede geniş yetkiler tanınırken, pratisyen hekimlere ise kısıtlamalar yapılmaktadır. Bu durum Hükümetin sağlıkta bilimsel doğruları bütünüyle bir yana bırakarak tamamen "ideolojik" davrandığının göstergesidir.
- Sosyal Güvenlik Kurumu"nun tebliğine göre ilaç raporu bulunan hastalar yeniden muayene ve reçeteye gerek kalmadan 2 yıl boyunca doğrudan eczaneden ilaç alabilecektir. İlaç raporu kronik hastalıklara verilmektedir ve bu grup hastalıklar sık hekim kontrolü gerektirirler. SGK tasarruf amacıyla bu hastaları 2 yıl süre ile doktor kontrolünün dışına çıkarmaktadır. Sevk zincirini oluşturmayarak oluşacak maliyet bu yolla giderilmeye çalışılmaktadır ki bu durum toplum sağlığını riske etmektedir.
- 15 Haziran 2007 tarihinden itibaren vaka başı ödeme sistemi yeniden gündeme getirilmektedir. Bilindiği gibi bu uygulama 1 Temmuz 2006 tarihinde gündeme gelmiş ve açtığımız dava sonucu durdurulmuştu. Bu kez küçük değişikliklerle yeniden gündeme getirilmek istenmektedir. Diğer düzenlemelerle birlikte düşünüldüğünde bilinçsizce sağlık kurumlarına başvuracak hastalar sonucu sağlık giderlerinin kontrol altına alınması çabası olarak düşünülebilir. Ödemelerde kamu açısından bazı azaltmalara gidilirken doğacak farkın ise vatandaşın cebinden ödemesi talep edilmektedir. Böylece primini, vergisini ödeyen vatandaş sağlık hizmetinden yararlandığında resmi katkı payı dışında bir de ek ücret ödemek zorunda kalacaktır. Ayrıca sağlık kurumlarında hizmet sunan sağlık çalışanları için vaka başı ödeme hizmeti sınırlayan bir unsurdur. Kısaca Hükümet vatandaşa "istediğin yere başvur, ancak paran varsa" demektedir.
Yukarıda bahsedilen düzenlemelerle, AKP giderayak sağlık alanında dört buçuk yıldır değişik gerekçelerle uygulamaya koyamadığı düzenlemeleri genel seçim öncesi bir kez daha yasalaştırmıştır. Anayasa Mahkemesi"nce iptal edilen Genel Sağlık Sigortası Maliye Bakanlığı genelgesi ile uygulamaya konulmak istenmektedir. Sağlık hizmet sunumu taşeron şirketlerin insafına bırakılmaktadır. Bu duruma seyirci kalınamaz. Dört buçuk yıldır olduğu gibi bizler yine "Sağlık Hakkı" mücadelemizi sürdüreceğiz. Beklentimiz yaklaşan seçim öncesi vatandaşların tüm bu sağlığı piyasalaştırıcı uygulamaları görerek seçimlerde tercihini buna göre yapmasıdır. İnanıyoruz ki bu piyasacı anlayış sandığa gömülecektir.
SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI (SES)
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ (TTB)
DİSK- DEVRİMCİ SAĞLIK İŞÇİLERİ SENDİKASI (DEV-SAĞLIK-İŞ)