zehirlenmeler ve madde bağımlılığı
Dr.
İmdat ELMAS, Dr. Ahmet YILMAZ
Yeterli miktarda (toksik
dozda) alındığında vücudun kimyasal ve fizyolojik düzenine etki ederek sonuçta
ölüme yol açan maddelere toksin ya da zehir denir. Zehirlenme; yeterli miktarda
verildiğinde zehir gibi davranabilecek bir kimyasal maddenin dokularda yol
açtığı hasarın klinik belirtileridir. Bir zehirlenme olgusu karşısında:
zehirlendiğinden kuşkulanılan kişi hayatta ise ve kooperasyon kurulabiliyorsa
kendisinden; bilinci kapalıysa veya komadaysa yakınlarından, dikkatli ve
ayrıntılı bir anamnez alınmalıdır. Kişi vefat etmişse yine yakınlarından,
tanıklardan ve soruşturma dosyasından, adli yetkililerden zehirlenmeye yol açan
maddenin ne olduğu, hangi yolla ve ne miktarda almış olduğunun öğrenilmesine
çalışılır. Zehirlenme nedeniyle öldüğünden kuşkulanılan bir kimsenin üzeri ve
ölü olarak bulunduğu yer dikkatlice gözden geçirilmeli ve incelenmelidir.
Şüpheli maddeler özellikleri bozulmadan incelenmek üzere uygun ambalajlara
konarak alınır. Savcılığa teslim edilir. Tokikolojik inceleme yapmak için
gerekli vücut sıvıları, doku ve organlardan örnekler alınır. Zehirlenmeler,
olay kaynağı (orijin) açısından çoğu kez kaza, seyrek olarak intihar, nadiren
cinayettir.
Sık Rastlanan Bazı İlaç Zehirlenmeleri:
Aspirin: Zehirlenmeye yol açan
doz kişiden kişiye büyük farklılık gösterir. Aspirine karşı aşırı duyarlık durumu
varsa küçük bir dozun ilk alımında bile, ürtiker, anjionörotik ödem,
hipotansiyon, glottis ödemi, kollaps görülebilir. Erişkinlerde 25-30 tablet,
çocuklarda 5-10 tablet aspirin zehirlenme kliniği oluşturur. Belirtiler: Kulak
çınlaması, halsizlik, solukluk, hava açlığı, terleme, mide-barsak kanamaları,
asit-baz dengesi bozuklukları şeklinde sıralanabilir. Başlangıçta semptomlar az
olsa bile, alımdan 24 saat sonra kardiyak aritmilerle ani ölüm oluşabilir.
Sindirim kanalında aspirin bulunduğu sürece emilim devam edeceğinden alımın
üzerinden zaman geçmiş bile olsa mide yıkanmalıdır.
Parasetamol: 10-15 gram kadar
alınırsa beyin sapına doğrudan toksik etki ile ani ölüme; ya da erken veya geç
dönem karaciğer yetmezliği ile ölüme yol açar.
Antidepresanlar ve
Sedatifler: Bu tür ilaçlar dozaşımı halinde kendi başlarına da
öldürücü olmalarına rağmen diğer ilaçlarla ve alkolle birlikte alımı çok daha
tehlikelidir..
İnsülin: Kan şekerinde uzun
süreli ve önemli düşüşlere yol açarak beyin ölümü yaratabilir. İntihar ya da
cinayet amaçlı kullanılabilir. Şüpheli durumlarda cilt dikkatlice
araştırılmalı, kuşkulanılan enjeksiyon bölgesi, altındaki yağ ve kas dokusu ile
birlikte alınıp radyoimmunoassay yöntemi ile incelenmek için gönderilmelidir.
Kanda da insülin aranabilir ama sonuç almak zordur.
Aşındırıcı (Korozif)
Asitler (Sülfürik, Nitrik, Hidroklorik, Okzalik Asit vb.), Alkaliler (Sodyum
Hidroksit, Potasyum Hidroksit vb.), Güçlü deterjanlar, çamaşır suyu (Sodyum
Hipoklorid) Maddeler: Bu maddelerin ağızdan alımı şiddetli acı hissine, yutma
ve solunum güçlüğüne, şoka yol açabilir. Hızlı ve zayıf nabız, hipotansiyon ve
ölüm oluşabilir. Otopside, aşındırıcı maddenin temas ettiği ağız çevresi,
boyun, özefagus gibi yerlerde renk değişikliği, haşlanmış görünüm, yüzey bozukluğu,
kanamalar görülebilir.
Arsenik: Bir ağır metal olan
arseniğin oluşturduğu tuzlar toksiktir. Etkilerini hücrelerin mitokondriyal
enzimlerini bozarak gösterir. Bu etkiye damar endoteli hücreleri çok hassastır,
geçirgenlik artışı ve kanamalar oluşur. Otopside midede kırmızı kadife görünümü
saptanır. 200-300 mg kadar arsenik alımı akut arsenik zehirlenmesi oluşturmak
için yeterlidir. Ağızda yanma hissini izleyen kısa bir şiddetli gastroenterit,
kanlı-sulu ishal, bulantı, kusma görülür. Kronik arsenik zehirlenmesinde,
iştahsızlık, hafif bulantı, saç dökülmesi, el ve ayak tabanlarında
hiperkeratoz, tırnakların kırılganlaşması, kaşıntılar, ağrılı şişlikler
görülebilir. Arsenik, alımı izleyen ilk saatlerden itibaren saç ve tırnakların
keratin lamelleri arasında birikir. Arsenik zehirlenmesinden kuşkulanılan ölüm
olgularında kökleri ile birlikte alınmış bir tutam saç ve birkaç tırnak
incelenmeye gönderilmelidir.
Siyanür: 150-300 mg. alımı 15-20
dakika içinde ölüme yol açar. Etkisini dokularda oksijenasyon işlemini sağlayan
sitokrom oksidaz enzimini inhibe ederek gösterir. Cilt tuğla renginde olabilir.
Mide ve barsaklarda kanamalar görülebilir.
Organik Fosfor: Paration, Malation,
Demetan gibi tarım ilaçlarının bileşiminde bulunur. Etkisini Asetil Kolin
Esteraz enzimini inhibe ederek gösterir. Otopside sarımsak kokusu alınır. Bu
tür zehirlenmeler önlem alınmaksızın yapılan tarımsal ilaçlamalarda ve kendi
ambalajından başka kutu veya şişeye konmuş tarım ilacının içilmesi sonucu
kazayla; ya da bilerek içilmesi sonucu intihar şeklinde olur.
Striknin: Merkezi sinir sistemini
aşırı uyararak tonik spazmlara yol açar ve asfiki ile ölüme neden olur.
MADDE BAĞIMLILIĞI
Madde bağımlılığı dünya
genelinde yaşanmakta olan çok boyutlu ve büyük bir sorundur. Bağımlılık yapan
maddelerin birçoğu aslında hallüsinojen-uyarıcı etkileri için alınmaktaysa da,
alımdan kısa bir süre sonra gelişen derin uyku ve uyuşukluk hali nedeniyle bu
tür maddelere genellikle “uyutucu-uyuşturucu” maddeler denmektedir.
Uyutucu-uyuşturucu maddelerin çoğu hızla tolerans gelişimine yol açar. Aynı
etkinin oluşabilmesi için giderek artan miktarda maddeye gereksinim duyulur. Bu
da giderek artan toksik etkiler, madde bulmak için ayrılan para ve zamanın
artması demektir. Basit bir tanımlamayla, kişinin madde kullanma
alışkanlığından vazgeçememesi demek olan bağımlılık da toleransla paralel bir
olgudur. Madde bağımlısı bir kişi, çoğu kez, gittikçe artan miktarda maddeye
gereksinim duyar; bu uğurda evini, ailesini, işini, çevresini kaybedebilir,
sosyal felaket içine düşebilir.
Kullanımı ve ticareti
ağır birer suç olmasına karşın engellenemeyen, hatta giderek yaygınlaşan bu
maddeler hakkında hekimlerin bazı temel konuları bilmeleri; gerek canlıda
gerekse cesetlerde madde bağımlılığına-kullanımına ilişkin fiziksel belirtileri
saptayabilmeleri beklenir. Yasalarımızda “Uyuşturucu maddeleri kullanan bir
kimsenin alışkanlığı bağımlılık düzeyinde ise salahı tıbben anlaşılıncaya kadar
bir hastanede muhafaza ve tedavisine karar verilir.” denmektedir.
Sanılanın aksine, madde
bağımlılarının mutlaka enfekte yaralarla kaplı, bir deri-bir kemik görünümde
olmaları gerekmez. Hastalıklı ve zayıf bağımlılarda bu görünüm, kullanılan
maddelerin kendi toksik etkilerine olduğu kadar, iştah kaybına, gıda için para
ayıramamaya, vitamin eksikliğine, tekrarlayıcı enfeksiyonlara, madde
bağımlılarında özellikle sık görülen bazı enfeksiyonlara bağlıdır. Tekrarlayan
enjeksiyonlardan dolayı ekstremite venlerinde trombozlar, flebitler, nedbeler,
cilt abseleri, yağ nekrozu ve miyozitis gelişebilir. Katı (toz halindeki)
maddelerin, steril olmayan koşullarda dilüe edilmesi ve enjeksiyonu sonucu,
akciğerlerde ve karaciğerde önce mikroemboliler, daha sonra abse ve granülomlar
gelişir. Bağımlı kişilerce ortak olarak kullanılan enjektörlerden B tipi hepatit,
AIDS, sıtma, piyojenik bakteriyel enfeksiyonlar bulaşır. Sepsis, enfektif
endokardit, klebsiyella pnömonisi görülebilir. Yetersiz beslenme, tüberküloz
başta olmak üzere pnömoni ve diğer ağır enfeksiyonlara zemin yaratır. Bağımlı
kişiler, madde alacak para bulmak için soygun, hırsızlık, zimmete para geçirme,
fahişelik vb. yasadışı işlere girişebilirler. Her türlü kazaya ve yangına maruz
kalma riskleri fazladır. Maddelerin kombine edilerek kullanımı, saf olmayan
maddelerdeki katkı bileşimleri, etki arttırmak için katılan striknin bazen ani
ölümlere yol açar.
Uyutucu-uyuşturucu
maddelerin çoğu hızla tolerans gelişimine yol açar. Aynı etkinin oluşabilmesi
için giderek artan miktarda maddeye gereksinim duyulur. Bu da giderek artan
toksik etkiler, madde bulmak için ayrılan para ve zamanın artması demektir.
Basit bir tanımlamayla, kişinin madde kullanma alışkanlığından vazgeçememesi
demek olan bağımlılık da toleransla paralel bir olgudur. Madde bağımlısı bir
kişi, çoğu kez, bu uğurda evini, ailesini, işini, çevresini kaybedebilir,
sosyal felaket içine düşebilir.
Morfin, Eroin ve diğer
Opioidler: Afyon (Opium) bitkisinin reçinesinden (afyon sakızı)
elde edilirler. Temel madde morfindir. Eroin (diasetil morfin), kodein,
petidin, pentazosin, difenoksilat gibi maddeler morfin türevleridir. Bu
maddeler, kullanıcılar tarafından “yoğun” etkileri nedeniyle aranırlar.
Etkileri, alkolde olduğu gibi merkezi sinir sistemine depresyon-inhibisyon
şeklindedir. Etkilerine karşı tolerans çabuk gelişir.
Henüz tam anlaşılamayan
bir mekanizma ile, kronik kullanıcılarda bile alımdan hemen sonra ani gelişen
ventriküler fibrilasyon ve pulmoner ödem sonucu ölüme yol açabilmektedirler. Bu
tür ölümlerde kişi çoğu kez enjektör damarında olduğu halde bulunur.
Morfin ve türevleri ile
zehirlenmede, cildin ılık ve nemli olduğu, tansiyonun düştüğü, solunumun
yüzeyelleştiği, pupillaların topluiğne başı büyüklüğünde olduğu görülür. Alınan
doz çok yüksekse, ölüm, solunum merkezi depresyonu sonucu olur.
Bir opioid olmasına
karşın, Petidin eksitasyona yol açar. Toksikasyonu halinde atropin etkisine
benzer ağız kuruluğu, taşikardi, pupilla dilatasyonu oluşur.
Esrar: Hintkeneviri (Cannabis
Sativa) bitkisinin öğütülmesiyle elde edilir. Dünya genelinde yaygın olarak
kullanılır. En yaygın kullanım yöntemi sigara içine konup dumanının inhale
edilmesidir. Yoksunluk sendromuna ve doğrudan ölüme yol açmaz. Zayıf bir
bağımlılık oluşturur. Uzun süre esrar kullananlarda çeşitli psikiyatrik
sorunlar görülür.
Kokain: Koka bitkisinin
yapraklarından elde edilir. Sıklıkla diğer bağımlılık yapan maddelerle birlikte
kullanılır. Tolerans ve bağımlılık kolay gelişirse de yoksunluk sendromu
yaratmaz. Kronik kullanıcılarda mental disfonksiyonlar görülür. Genellikle
buruna çekilerek kullanıldığından şüpheli olguların burun boşluklarından nemli
pamuklu çubukla sürtme yoluyla materyal alınması yararlı olabilir. Aşırı dozda
alımında, beyin kanaması oluşturabilecek hipertansiyon, yüksek ateş, aritmiler,
pupillalarda dilatasyon ve solunum merkezi depresyonu görülür. “Crack” adı verilen
madde, kokainin karbonat benzeri bir alkali ile karıştırılmasıyla elde edilir.
Bu maddeye karşı bağımlılığın ilk kullanımda bile gelişebildiği
belirtilmektedir.
LSD: Kullanımı ortadan
kalkmış gibidir. Alımı, şiddetli eksitasyona, halüsinasyonlara neden olur.
Yapıştırıcı Koklama: Son yıllarda, 10-20 yaş
grubunda yaygınlaşan bir bağımlılık türüdür. Toluen içeren yapıştırıcılar
naylon torba içine konarak havası solunur. Aynı etkiyi yaratmak için ağza, çakmak
doldurma gazı sıkılması, inhibisyonla ölüme yol açabilir. Yapıştırıcı koklamaya
bağlı olduğu düşünülen ölümlerde, bir akciğer naylon torbaya konup ağzı sıkıca
bağlanarak kimyasal tetkik için gönderilir.
Barbituratlar ve Diğer
Hipnotikler: Bu maddelere karşı tolerans çabuk gelişir. Yoksunluk
belirtileri şiddetlidir. Alkolle ya da amfetaminle birlikte alınırsa düşük
dozları bile öldürücü olabilir.
Amfetaminler: Yorgunluk ve uykusuzluk
gidermek amacıyla yapay olarak geliştirilmiş bir madde gurubudur. Kronik
kullanımı, hipereksitasyon, hallüsinasyon ve psikoza yol açar. Toksikasyonunda
ise yüksek ateş, hipertansiyon, aritmiler, subaraknoidal ve intraserebral
kanamalar görülebilir.
ALKOL
TAYİNİ VE ALKOL ENTOKSİKASYONLARINDA HEKİM YAKLAŞIMI
Alkoller, hidroksil
gurubu içeren hidrokarbon bileşikleridir. Adli tıp açısından, önem taşıyan etil
ve metil alkoldür.
ETİL ALKOL
Bira mayalarının şeker
içeren maddelere enzimatik etkisiyle fermantasyon sonucu, veya distilasyon
yöntemi ile elde edilir. Etil alkolün içki olarak kullanımı önemli adli tıp
sorunları oluşturur. Fermantasyon yolu ile elde edilen bira hacimce %4-8, şarap
% 9-14, distilasyon yöntemi ile elde edilen rakı, votka, cin, rom, brandy,
viski gibi içecekler ise %35-45 oranında etil alkol içerirler.
Emilim ve metabolizması: İçkilerle alınan
alkolün %20’ si mideden, geri kalan bölümü ise ince barsaklardan emilerek kana
karışır. Midedeki emilim hızı ince barsaklara oranla daha yavaştır. Bu nedenle
midenin boşalım süresini etkiliyen faktörler (kişinin emosyonel durumu,
kullanılan ilaçlar, mide ameliyatları, midenin boş veya dolu olması), alkolün
emilim hızını da etkiler. %10-20 alkol konsantrasyonu, emilimin en hızlı olduğu
yoğunluktur. Kan alkol seviyesi, kişisel faktörlere (cinsiyet, fiziksel yapı,
tolerans), alınan alkolün miktar ve içim hızına, alkolün emilim ve
karaciğerdeki yıkım hızına bağlı olarak farklılıklar gösterir. Kana geçen alkol
doku ve organlara, içerdikleri su ve kan oranında dağılır. Bu nedenle az su
içeren kemik ve yağ dokusunda alkol konsantrasyonu çok düşüktür. Kandaki alkol
konsantrasyonu 1 birim olarak kabul edilirse, bu yaklaşık bir değer olarak
serumda ve spinal sıvıda 1. 15, idrar ve tükürük salgısında 1. 30, beyinde 0.
90, alveol havasında 0. 0005 birimdir. Etil alkolün %90’ı karaciğerde, alkol
dehidrogenaz enzimi aracılığı ile, önce asetaldehit ve asetik asit’e daha sonra
da karbondioksit ve su aşamasına kadar yıkılır. Geri kalan alkolün %5-8 kadarı
solunum ve idrar yolu ile değişime uğramadan, ihmal edilebilecek bir miktar ise
ter ve feçes ile atılır. Tükürük ile atılan alkol tekrar yutulduğu için dikkate
alınmayabilir. Alkolün karaciğerdeki yıkılımı, emilimine oranla daha stabildir.
Kan alkol düzeyindeki 1 saatlik düşüş, ortalama bir değer olarak erkeklerde 18
mg/100ml, kadınlarda 15 mg/100ml olmak üzere her iki cinste 10-25 mg/100ml
arasında değişmektedir.
Alkol tayininde dikkat
edilecek hususlar; Yaşayan kişilerde alkol tayininde kullanılan en pratik
araç alkolmetredir. Özellikle trafik kontrollerinde yaygın olarak
kullanılmaktadır. Bu yöntemin fazla hassas olmadığı ve hata payının olduğu
yönünde itirazlar olmasına karşın, yasal sınırın çok üstünde alkol alan
sürücülerin belirlenmesinde yeterli bir yöntemdir. Kuşkusuz yasal sınıra yakın
bir düzeyde alkol alınımı saptanmışsa, bu olgularda ayrıca kan analizinin de
yapılması gerekir. Alkol tayininde en doğru yöntem venöz kan analizidir. Kanın
alınmasında ve tetkikin yapılacağı laboratuvara gönderilmesinde dikkat edilmesi
gereken bazı hususlar vardır: 1-Venöz kan alınacak deri bölgesi, alkol ihtiva
etmeyen bir solüsyon ile dezenfekte edilmeli. 2- Kan steril enjektörle, iki
ayrı steril tüpe alınmalı (ikinci tüp, kontrol amaçlı kullanılabilir). 3- Kan
analizi gecikecekse, fermantasyonu ve koagülasyonu engellemek için tüplere
yeterli miktarda sırayla %1’lik sodium fluorid ve potassium oxalate ilave
edilmeli, buzdolabı koşullarında saklanmalı. 4- Kan örnekleri uzak bir merkeze
gönderilecekse, dökülmeyecek tarzda uygun kaplara konmalı, kapların üstü
etiketlenerek, kanı alınan kişinin ismi, kanın alınış tarih ve saati, ilave
edilen katkı maddelerinin isim ve miktarları yazılmalıdır.
Otopsi işlemi sırasında
da alışılmış bir yöntem olarak kan örneği, kalp boşluklarından veya perikard
açılıp temizlendikten sonra kalbe gelen büyük damarların kesilmesi ile perikard
boşluğunu dolduran kandan alınmaktadır. Otopsi işlemi geciken olgularda,
gastrointestinal sistemden göğüs ve perikard boşluğuna pasif diffüzyonla alkol
veya benzeri maddelerin geçebileceği, bu nedenle kan örneklerinin perifer
venlerden alınmasının daha uygun olacağı belirtilmektedir. Çürümüş cesetlerde
doğru sonuç elde edebilmek için, kan ile birlikte bakteri kontaminasyonunun
nispeten daha düşük olduğu idrar, beyin-omirilik sıvısı ve vitreous humor
(göziçi sıvısı) örneklerinin de alınması uygun bir yaklaşım olur.
Klinik muayene metodları
ve bulguların değerlendirilmesi: Pratisyen hekim, en iyi alkol
intoksikasyon teşhisini, klinik gözlemlerinden çıkarır. Fakat bu bulgular yasal
çerçevede ve hukuk uygulamalarında her zaman objektif bulgular olarak kabul
edilmez. Mahkemelerin asıl önem verdiği değer kan alkol konsantrasyonudur.
Muayene, anamnez alınması ile başlar. Daha önceden geçirilmiş bir hastalığı
olup olmadığı, insülin, oral antidiyabetik, sedatif, antihistaminik, hipnotik,
trankİlizan ve antiepileptik ilaçları kullanıp kullanmadığı sorulur. Sinir ve
kas sisteminin bütünlüğünü gösteren koordinasyon (denge, yürüyüş, konuşma, yazı
yazma) testleri ile ince ve kaba hareketlerdeki beceriler ve görme
kabiliyetinde bozukluk gelişip gelişmediği değerlendirilir. Bu amaçla, düz
çizgide yürüme, parmak testleri (parmak-burun, parmak-parmak testi), yerden
küçük bir cismi alma, ceket düğmesini ilikleyip açma, benzeri testler
uygulanabilir. Bu tür testlerdeki yetersizlik ve patolojik sonuçların, alkol
intoksikasyonu dışında başka bir nedene bağlı olup olmadığının araştırılması
gerekir. Bu nedenle, en az 15-20 dakika süren, sistemik bir muayenenin
yapılması önemlidir.
Nistagmus, pupilla
reaksiyonları, cildin sıcak, nemli ve kızarık olup olmadığı gibi bulgular da,
muayene sırasında dikkate alınmakla birlikte fazla güvenilir olmadıkları, başka
nedenlerede bağlı olarak da gelişebilecekleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Beyne ulaşan alkol, santral sinir sistemi depresanı gibi etki eder. Başlangıçta
muhakeme gibi yüksek fonksiyonlar etkilenir. Bunu kas koordinasyonunu içeren
daha otonomik fonksiyonların etkilenmesi izler. Kan alkol konsantrasyonu ile,
gelişen bulgu ve semptomlar arasında, genellikle bir korelasyon vardır. Ancak
bu tüm olgular için geçerli olmayabilir. Aynı kan alkol konsantrasyonuna
rağmen, farklı etkileşim söz konusu olabilir. Özellikle kronik alkolikler,
gelişen tolerans nedeniyle çok yüksek kan alkol seviyelerinde dahi ciddi bulgu
vermeyebilirler. Alışkanlığı olmayan kişilerde ise, beklenenden daha fazla bir
reaksiyon gelişebilir. Aşağıdaki şema, 100 ml kanda mg cinsinden belirli alkol
konsantrasyonlarında beklenen semptom ve bulguları göstermektedir.
10-30 Hafif
fizyolojik bozukluk.
30-50 Araba
kullanma gibi kompleks hünerlerde bozukluk
50-70 Efori,
kendine güvende artış, reaksiyon cevabında ve dikkatte bozulma, gülme, fazla
konuşma ve duygusallaşma.
70-100 Reaksiyon
cevabı, dikkat, görüş keskinliği, duyumsal- motor koordinasyon ve muhakeme
gücünde artan bozulma.
100-150
Heceleri karıştırarak
konuşma, kararsızlık, huzursuzluk.
150-200
Ataksi, belirgin sarhoşluk,
mide bulantısı, sendeleyerek yürüme,
koordinasyon
kaybı, uyuklamaya eğilim.
200-300
Letarji, kusma, uyuklama,
koma riski.
300-350
Stupor veya koma, kusmuğun
aspire edilme tehlikesi.
350
ve üstü Solunum
merkezi paralizisi sonucu artan ölüm tehlikesi.
Ölüm, 350 mg/100mg’ın
üstünde solunum merkezi paralizisi sonucu oluşabilirken, daha düşük dozlarda,
şuur bulanıklığı veya uyuklama esnasında mide içeriğinin aspire edilmesi sonucu
da gelişebilir. Alkollü kişiler, düşme veya bir kaza sonucu öldürücü bir
travmaya maruz kalabilirler ya da akarsu veya denize düşerek ölebilirler. Yanan
sigara ile yatağa giren ve bir süre sonra uykuya dalan alkollü kişiler, çıkan
yangın sonucu yanarak veya CO zehirlenmesi sonucu ölebilirler. Yangın,
sendeleyerek yürüyen kişinin yanmakta olan ısıtıcılara çarpması sonucunda
çıkmış olabilir. Alkollü sürücüler, hem kendi hem de başkalarının yaşamını
tehlikeye sokan trafik kazalarına yol açabilirler. Saldırgan davranışlarda
bulunarak, ciddi yaralanma veya ölümlere neden olabilirler.
Otopsi bulguları: Akut alkol
entoksikasyonu, solunum merkezi paralizisi sonucu ölüme yol açmış ise, spesifik
olmayan asfiksi bulguları dışında önemli bir bulgu bulunamaz. Yüksek bir kan
alkol seviyesi olmadığı durumlarda, sekonder bronşlara kadar dolduran mide
içeriğinin tespit edilmesi, ölümün muhtemel bir sebebi olarak kabul edilebilir.
Kronik alkoliklerde organ patolojisi daha belirgin ve yaygındır. Başlıca
bulgular, karaciğer, kalp, beyin ve pankreastadır. Alkol entoksikasyonu şüphesi
veya iddiası olan olguların otopsilerinde, mutlaka histopatolojik inceleme için
örnek alınması gerekir.
Alkol kullanımıyla ilgili
yasal uygulamalar: 16.6.1985 tarih, 2918
sayılı Karayolları Trafik Yönetmeliğin 110. maddesine göre; ticari taksi, dolmuş, minibüs, otobüs gibi
yolcu taşıyan ve kamyon, çekici, TIR gibi yük taşıyan araç sürücüleri alkollü
araç kullanamaz. Özel araç sürücüleri ise en fazla 0. 50 promil (50mg/100ml)
alkol alabilirler. TCK 571.
maddesine göre, halka açık yerlerde halkın rahatını bozacak derecede sarhoş
olarak yakalanan kişilere hapis ve para cezası öngörülmektedir. Ayrıca
sarhoşluğu itiyad (alışkanlık) edinenlerin cezasında artış olacağı
belirtilmiştir. TCK 574. maddesine
göre, sarhoşluk itiyadını iptila derecesine vardıran kişiler, mahkeme kararı
ile, iyleşinceye kadar bir hastaneye kapatılabilmektedir. TCK 48. maddesi, ihtiyari (isteğe bağlı) sarhoşluğun cezayı ortadan
kaldırmayacağını belirtir. Arızi (isteğe bağlı olmayan) sarhoşlukta (kişinin
alkolü ilk kez kullanması, zorlanarak içirilmiş olması gibi) şuur, irade ve
harekat serbestisi ileri derecede bozulmuş ise TCK 48. maddesi kapsamında
değerlendirilip 46. veya 47. madde uygulanır. Kronik alkolizm (alkol iptilası)
olgularında ceza ehliyeti derecesi, hastalardaki klinik tablonun ağırlığı,
işlenen suçun türü ve işlenen suç ile alkolizm arasındaki ilgi gözönünde
tutularak azaltılmış ceza ehliyeti veya tam cezai ehliyetsizlik (TCK 46, 47)
kararı uygulanır. Alkol psikozlarının (delirium tremens, Wernicke hallüsinozu,
alkol paranoyası, alkol demansı, Korsakoff psikozu gibi) seyirleri esnasında,
hastaların ceza ehliyetine sahip olmadıkları kabul edilir. İptila derecesinde
alkol bağımlılığı olan kişilerin, ailelerini yoksulluğa sürükleyebilecekleri,
sorumsuzca mal ve mülk satışında bulunabilecekleri dikkate alınarak, Türk
Medeni Kanununun 355 ve 359. maddelerine göre kişiye vasi, 379. maddeye göre
müşavir tayin olunur.
METİL ALKOL
Metil alkol (metanol)
odun talaşının distile edilmesi ile elde edilir. Endüstride boya inceltici,
teksir makine sıvısı, antifriz, cam temizleyici gibi maddelerin yapımında
kullanılır. Akut zehirlenmeler daha çok yanlışlıkla içki olarak kullanılması
sonucu oluşurken, kronik zehirlenmeler, işyerlerinde buharının inhale edilmesi
sonucu oluşur. Giysilere bol miktarda bulaşmış olan metil alkolün deri yolu ile
alınması da mümkündür. Kan yoluyla karaciğere gelen metil alkol önce, alkol
dehidrogenaz enzim aracılığı ile yavaş olarak formaldehite ve takiben aldehit
dehidrogenaz enzimi ile formik aside dönüştürülür. Bu dönüşüm etil alkole
oranla 5-10 kere daha yavaş oluşur. Yavaş yıkılım, metil alkolün organizmada
birikimine neden olur. İdrarla formik asid şeklinde atılır. Atılım, emilimi
takiben 3-4 gün devam eder. Ayrıca akciğerlerde de elimine olur. Metil alkolün,
değişikliğe uğramadan zararsız ve sadece sarhoş edici bir etkisi var iken, in
vivo dönüştüğü formik asid (format) yüksek toksisiteye sahiptir. 20 mg/dl. ’nin
üstündeki dozlar toksik kabul edilir, 40 mg/dl. üstü çok ciddi bozukluklara yol
açarken, 80-100 mg/dl. ’lik düzey genellikle sınır letal düzeyi olarak kabul
edilir. İlk 5 saatte sarhoşluk ve gastrit ön plandadır. 30 saatten sonra ciddi
metabolik asidoz gelişir ve plazmanın bikarbonat miktarı düşerken, osmomalitesi
yükselir. Metil alkol entoksikasyonunda rastlanan başlıca semptomlar, baş
ağrısı, letarji, vertigo, kusma, bulanık görme veya ileri aşamada görmede tam
kayıptır. Hiperpne, delirium, konvulsion gelişebilir ve tedavi edilmeyen
olgularda konvulsif felç, koma ve ölüm görülür. Ölümün ilk 24 saat içinde
görülmesi seyrek değildir. Fakat entoksikasyon septomları birkaç gün gecikmiş
de olabilir, bu durumda daha sonraki seyir çok hızlı olur. Metil alkol
entoksikasyonunda tedavinin esasını, toksik metabolitlerine dönüşümünün
engellenmesi, mevcut metabolik asidozun düzeltilmesi ve toksik metabolitlerinin
vücuttan uzaklaştırılması oluşturur. Ölümle sonuçlanan olguların çoğunda, kan
metil alkol düzeyi 150-300 mg/dl. gibi yüksek düzeylerde bulunmaktadır. Bu
miktar letal doz sınırı olarak kabul edilen 80-100 mg. /dl. düzeyini oldukça
geçmektedir. Toksik bulguların geç ortaya çıkması, özellikle içki amaçlı
kullanımlarda metil alkolün aşırı dozda alımına yol açmaktadır. Postmortem
tetkiklerde akut entoksikasyonda asfiksi bulguları ön planda iken kronik
entoksikasyonda merkezi sinir sistemi ve görme siniriyle ilgili bulgular
ağırlıktadır. Histopatolojik tetkik için örnek alınması önemlidir.