e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Ocak 2003  Sayı: 96

 

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, Tıp Dünyası’nın sorularını yanıtladı

“Politikalarımıza göre düzenleme yapacağız”

Sağlık Bakanı Akdağ, bütçe olanakları fırsat verdikçe, sağlık çalışanlarının daha iyi ücret alabilmesi için çalışacağını söyledi. Akdağ, Osman Durmuş döneminde yaşama geçirilen pekçok uygulama ile ilgili olarak 2 ay sonra daha net konuşabileceğini, hepsini tek tek gözden geçirip “kendi politikalarına göre” düzenlemeler yapacaklarını kaydetti.

2.gif (36337 bytes)Tıp Dünyası - ANKARA -  Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, sağlık alanındaki iyileştirmelerin 58. hükümetin ekonomideki başarısına koşut olarak sağlanabileceğini söyledi. Şu anda sağlık çalışanlarının da, hekimlerin de yeterli ücret aldığını söylemenin olanaklı olmadığını belirten Akdağ, “bütçe imkanları fırsat verdikçe” sağlık çalışanlarının daha çok kazanmaları için gayret edeceğini kaydetti. Akdağ, “aile doktorluğu” ve “genel sağlık sigortası” temelinde oluşturmaya çalışacakları sağlık sisteminin, “hekim-hasta ilişkisini ticarileştirmeyeceğini” savundu.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Tıp Dünyası’nın sağlık alanının ve çalışanlarının sorunlarına ilişkin sorularını yanıtladı. Akdağ’ın değerlendirmeleri şöyle:

 Sağlık alanının içinden gelen biri olarak, deneyimlerinizi icraatınıza nasıl yansıtmayı düşünüyorsunuz?

Meslekteki deneyimlerin öyle umuyorum ki, sistemden memnun olmayan herkes için olumluluk içinde yansıyacaktır. Bugün sağlık sisteminden öncelikle hastalar memnun değildir. Çünkü kendilerine layık olan kaliteli hizmeti alamamaktadırlar. Sağlık çalışanları da; hem hekimler hem diğer sağlık çalışanları da, hem çalışma ortamları, hem ücretleri açısından, hem de hastalarıyla ilişkileri açısından bir memnuniyet duyamamaktadırlar. Dolayısıyla mesleğin içinden biri olarak tecrübelerimin bu konularda -ekibimle birlikte- bana yardımcı olacağına inanıyorum.

- Size hekimlerin en çok merak ettikleri konulara ilişkin bazı sorular yöneltmek istiyorum. Hepimizin gözlediği gibi, hekimler son dönemde ekonomik anlamda büyük bir gerileme yaşıyorlar. Hekimlerin özlük hakları konusunda acilen atmayı düşündüğünüz adımlar nelerdir?

Elbette bir hekim olarak hem hekimlerin hem de diğer sağlık personelinin refah düzeyinin yükseltilmesinden yanayım. Bunun gerçekleştirilebilmesi için bütçe kaynaklarının yeterli olması lazımdır. Dolayısıyla genel iyileştirmeler bizim ekonomideki başarımızla orantılı olacaktır. Şu anda bütün toplum ekonomik gerilemenin bedelini birlikte ödemektedir. Ülkemizde açlık sınırının altında pek çok vatandaşımız yaşamaktadır. Asgari ücret biliyorsunuz 200 milyona yakın bir rakamdır ve bunlarla aileler geçinmeye çalışmaktadır. Bu anlamda sağlık çalışanlarının da yeterli ücreti aldığını söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla bütçe imkanları fırsat verdikçe bende Sağlık Bakanı olarak, sağlık çalışanlarının daha çok kazanmaları için gayret edeceğim. Özellikle hekim ve sağlık çalışanı istihdamı sağlayamadığımız geri kalmış bölgelerde ücret iyileştirmeleri yapabilmek hususunda şu anda mevzuatı gözden geçiriyoruz. Bu hususta Maliye Bakanı ile görüşmelerimiz devam ediyor.

- Bütçe ve kaynak konusuna değinmişken; sağlık alanında finans sorununu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?

Sağlık çalışanları ile ilgili konuşuyorsak, şu anda iki kaynak var kamu çalışanları için. Bir maaşları, bir de döner sermaye uygulamaları. Kamu kaynaklarını artırmak için şu anda hükümet ciddi bir çaba içerisindedir ve bu kaynakların artacağına dair bazı ipuçlarını da şu anda elde etmiş durumdayız. Ekonomi düzelmeye başladı. Hastane döner sermayelerinde şu anda hekimler yüzde 100 oranında ilave alabilmektedirler, diğer sağlık çalışanları yüzde 80 pay almaktadırlar. Biz bu yüzde 80’i yüzde 100’e çekeceğiz.

- Ancak döner sermaye uygulamaları hem hekimler hem de hastalar tarafından çeşitli nedenlerle eleştiriliyor. Sizin açıklamanızdan ise döner sermaye uygulamasının devam edeceğini anlıyoruz...

Şu anda döner sermaye uygulamalarına devam edilecek hekimlerle ilgili olarak. Sağlık ocaklarıyla ilgili döner sermaye uygulamalarını da biz hükümeti devraldığımızda Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında bir anlaşmazlık hatta mahkelemeleşme durumu olmuştu. Bu konuyu da karşılıklı olarak bakan beyle görüşerek şu anda çözmeye çalışıyoruz. Çalışma ortamımız da böyle. Yani karşılıklı birbirimizi mahkemeye vererek sorunların çözülmediğini çok iyi biliyoruz, karşılıklı anlayışla sorunları çözmeye çalışıyoruz. Bu da mevzuatla ilgili bir konu; aşmaya çalışıyoruz. Teknik olarak onlar çözecekler, ama aşmak istiyoruz biz bakanlar olarak ve bürokratlarımızla çalışıyoruz. Çünkü  döner sermayeler bu anlamda devam edecek. Nihai gayemiz, yani ulaşmaya çalıştığımız nokta, özellikle hekimlerin kazançları açısından, kamu çalışanlarında maaşlarına ilaveten kendilerine kayıtlı olan hasta sayısı kadar prim almalarını sağlayan bir sistem geliştirmek. Yani hekimler maaşlarını almaya devam edecekler, ayrıca kendilerine kayıtlı hasta sayısı kadar da prim alacaklar. Böylece birinci basamak hekimliğinde, pratisyen hekimlerin de gerçekten hekimlik onuruna uygun bir hizmetle kazanç sağlamalarına gayret edeceğiz. İkinci basamak hekimleri de konsülte ettikleri hasta sayısı kadar prim alacaklar.

- Bu tarif ettiğiniz model hekim-hasta ilişkisini ticarileştirmez mi?

Şu andaki sistem içerisinde ne oluyor sizce? Şu anda da hastalar ceplerinden hekimlere para ödemek zorunda kalıyorlar mı, kalmıyorlar mı? Biz bunu önlemeye çalışacağız. Bu sistemin bunu büyük ölçüde önleyeceğine inanıyoruz. Gelişmiş ülkelerin tamamında uygulanan bir sistemdir bu sistem. Kanada’ya, Hollanda’ya, Almanya’ya bakıyoruz. ABD’ye bakıyorsunuz, bu sistemler birbirine benziyor, aynı değil, her ülke kendi şartlarına uygun bir model geliştirmeye çalışıyor. Biz de kendi şartlarımıza uygun bir model geliştirme çabası içindeyiz. Bu model de şu anda pratisyen hekimler bir maaş alıyorlar; çoğu tıpta uzmanlık sınavına hazırlanıyor uzman olmak için. Ama gerçek şudur ki, bunların büyük bir bölümü uzman olamayacaklar çünkü uzmanlık kadroları sınırlı. Dolayısıyla pratisyen hekimlerimizin de mesleklerini severek yapacakları bir sistem ortaya koyacağız.

- Peki, verdiğiniz dünya örneklerinin tam anlamıyla başarılı olduğundan söz etmek mümkün mü?

Bize kıyasla çok başarılı; daha doğrusu bizimle kıyaslanamayacak kadar başarılı. Tabii ki onlar da kendi içlerinde problemler yaşıyorlar. Yaşadıkça da bunları çözmeye çalışıyorlar. Ben bir kere kendimce şuna inanıyorum: Hekimlerin olumlu rekabeti oluşturmadıkça, hasta memnuniyetinden söz etmek mümkün değildir.

- Olumlu rekabet ifadenizi biraz açar mısınız?

Bunu bir örnekle söyleyelim. Bir pratisyen hekim TUS kazanmak ister ve sağlık ocağında onunla meşgul olur; fazla kayıtlı hasta istemez, o bir maaş alır yarın da uzmanlık sınavını kazanır gider. Ama bir başka pratisyen hekim yaptığı işi sever; çok hasta kaydeder, hastalara çok hizmet eder, adeta hastaların peşinden koşar, onların her talebini uygun bir şekilde karşılamaya çalışır. O daha çok para kazanır. Bu olumlu rekabettir. Pratisyen hekim olarak da hayatını devam ettirmeye karar verebilir. Gelişmiş ülkelerde hep böyledir. Hem para kazanır hem de tatmin olur. Mezun olan pratisyen hekimler -onlara general practition / genel pratisyenlik deniyor- son derece de halerinden memnundurlar, hastalar da memnundur. Özgürce doktorlarını seçebiliyorlar. Yani şimdi Türkiye’deki sistemde bir hasta bir sağlık ocağına gidiyor. Karşısına kimin çıkacağını bilmez. Herhangi bir hekim, o gün bakıyorsa, o çıkacaktır karşısına. Hekimin de burada bir özgürlüğü yoktur. Yani o tetkiği yapmaya mecburdur. Bu anlamda hekimlerin sağlık ocaklarında koruyucu sağlık hizmetlerini verirken şu anda aldıkları maaşlar, iyileştirilmiş halleriyle bu hizmetler için bence uygun maaşlardır. Onun için hekimlikten daha çok maaş almak isteyenler daha çok çalışacaklardır, daha çok zaman ve emek harcayacaklardır. Diğer hekimler de bir taraftan koruyucu sağlık hizmetlerini yapıp, bir taraftan da TUS’a hazırlanabileceklerdir.

- Hekimler, her yıl tıp fakültelerinden mezun olan öğrenci sayısını da dikkate alarak, gelecekte işsizliğin meslekleri için bir tehdit oluşturabileceğini; hatta şimdi bile gizli bir işsizlikten söz etmenin mümkün olabileceğini düşünüyorlar. Buna göre, sizce Türkiye’de hekim sayısı yeterli mi? Yeni tıp fakültelerinin açılması ve tıp fakültelerinin kontenjanlarının düşürülmesi konularına yaklaşımınız nedir?

Yakın bir zamanda yeni bir tıp fakültesi açılmasına ben çok taraftar değilim. Ama böyle bir talep YÖK’ten gelirse tabii ki bu değerlendirilmelidir.

- Sağlık Bakanlığı YÖK’ün talebine “hayır” deme seçeneğine sahip değil mi?

Şu anda teknik olarak onu incelemiş değilim. Şu anda Türkiye’de bir hekim açığı yok ama hekim fazlalığı olduğunu da söyleyemem. Uygun bir aile doktorluğu sistemi kurduğumuzda yaklaşık olarak 2000 civarında aileye hizmet vermeyi amaçlıyoruz. Tabii pratisyen hekimlerin bir kısmı da başka hizmetlerde bulunacaklar; acil hizmetler var, başka alanlar var. Dolayısıyla şu anda bir fazlalık yok. İleriye yönelik olarak sağlık hizmetlerinde sağlık çalışanları için, özellikle hekimler için daha çok kaynak oluşturmaya başladığımızda da ciddi bir problemin çıkacağını sanmıyorum; bu bir kaynak sorunudur. En çok kaynak sorunu yaşayan kurumların başında SSK gelmektedir. Hekim başına düşen hasta sayısı açısından SSK’lerde müthiş bir dengesizlik vardır. Bugüne kadar daha az hekim çalıştırarak, daha az ücret ödeyerek sağlık harcamalarının azalacağı düşünülmüş; ama benim kanaatim bunun tam tersinedir. Kalabalık polikliniklerde çok sayıda hastaya bakmak zorunda kalmak zorunda kalan hekimler genellikle reçetelerine fazla ilaç yazmak zorunda kalmaktadırlar, hastalarını yeterince değerlendiremedikleri için. Bu da ciddi bir kaynak israfına yol açmaktadır. Aynı zamanda bu kalabalık polikliniklerde kayıtlar da yetersizdir. Bu da kaynak israfına yol açmaktadır. Kısaca şöyle söyleyebiliriz; daha fazla hekim istihdam etmek ve hekim başına düşen hasta sayısını azaltmak, sağlık harcamalarını artırmayacak aksine azaltacaktır. Dolayısıyla bundan korkmamak lazım. Hekim sayısı arttıkça daha fazla hekim istihdam etmekten, bunlara  sağlık sektörü içinde yer vermekten korkmamak lazım.

- Daha önceki açıklamalarınızda “aile doktorluğu”nun pratisyen hekimlikle aynı olduğunu, sadece “yurttaşların daha iyi anlaması için” bu ifadeyi getirdiğinizi söylediniz. Bunu biraz açar mısınız?

Şu anda bu anlamdadır. Pratisyen hekim kelimesi, halkımız arasında stajyer doktor ifadesiyle karıştırılmaktadır. Psikolojik açıdan kullanılmaması gerekir. Bu bir ayrıntıdır, çok önemli olduğunu da düşünmüyorum. “Aile hekimi” lafını niçin kullanmıyoruz? Çünkü aile hekimliği bir uzmanlık alanıdır. O zaman, bizim birinci basamak hekimliği yahut aile doktorluğu dediğimiz kavramla karıştırılma ihtimali doğuyor. “Şimdilik” bu anlamda kullanıyoruz dedim;  bu sistem oturduktan sonra genel pratisyenliği yapacak hekimler için belli alanlarda daha çok gelişmeleri için yeni yöntemler getirilecek. Bunlardan birisi aile hekimliğinin yaygınlaştırılması olabilir. YÖK ile işbirliği halinde geliştireceğiz bunları. Biz bu sistemi  mutlaka genel pratisyenlik üzerinden yürütmek amacındayız.

- Tüm devlet memurları için haftalık 40 saat olan çalışma süresi hekimler için 45 saat. Çalışma süresi konusunda bir projeniz var mı?

Devlet Personel Rejimi ile ilgili hükümetimiz şu anda çalışmaları yürütüyor. Bu çerçevede bu da dikkate alınacaktır.

- Bunun Devlet Personel Rejimi hazırlıklarında bir başlık olarak yer alması için sizin bir çalışmanız var mı?

Şimdi arkadaşlarımız bir çerçeve hazırlayacaklar ve bunu bize de soracaklar. Bu aşamada biz de bunu gündeme getireceğiz.

- Hekimler arzu ettikleri ölçüde nitelikli sağlık hizmeti sunamamalarına gerekçe olarak, birden çok işte çalışıyor olmalarını gerekçe gösteriyorlar çoğu zaman. Sizce maddi karşılığı tam olarak sağlanmış tek bir işte çalışmak işin niteliğine olumlu yansır mı? Bu yönde herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Şimdi bu geliştirdiğimiz sistem içinde hekimlerin tamgün çalışanlarını ve çalışmayanlarını birbirinden ayıracak bir yapı düşünüyoruz. Ancak ben bu arada şunu da belirtmiş olayım; hekimlerin kazançlarını eşitleme çabası benim kanaatimce doğru değildir. Tabii ki hekimler de temel anlamda önemli bir kazanca sahip olmalılar çünkü hekimlik hakikaten çok zor ve riskli bir meslektir. Ancak baştan da söylediğim gibi daha çok çalışan, daha çok üreten, hastasına daha çok hizmet etmek isteyen ve eden hekimlerin de daha çok kazanmaları da gerekir. Bu olumlu rekabet sağlık sektöründe kaliteyi ortaya çıkaracaktır. Ben tamgün düzenlemesine de bu mantıkla bakıyorum. Yani tamgün konusu tercihe bırakılabilir. Buna göre hekimler, tamgün çalıştıklarında daha çok maaş alabilirler, yahut diğerinden daha çok kazanç elde edebilirler. Ama zorunluluk diye bir şey olamaz. Zorunluluk kelimesi zaten çağın dışında kalan bir şey. Zorunlu hizmet, vardiyalı çalışma. Bunlar mutlaka bazı ihtiyaçlardan kaynaklanmıştır ama çağın önümüze koyduğu resme uyup geliştireceğimiz sistemlerle bunlarsız bir hasta hizmeti sağlamaya çalışıyoruz.

- Mecburi hizmet ve vardiya uygulamalarına ilişkin olarak ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Her ikisi için de tek cevap verebilirim. Her ikisinin de kaldırılması ile ilgili olarak, bizim kendi sistemimize ne zaman geçeceğimiz esas teşkil edecektir. Yani biz aile doktorluğu ve özgür tercihe dayalı konsültasyon sistemi dediğimiz sistemi oluşturduğumuzda tabii ki bunlara gerek kalmayacaktır. Hatta bunların da öncesinde biz hekim ve sağlık personelinin istihdamını yeterince sağlayamadığımız az gelişmiş bölgelerimizde, bu talebi karşılayacağımız bir sistemin de arayışı içindeyiz. Yani bu ara dönem içerisinde de bunu sağlayabileceğimize inandığımız gün mecburi hizmeti de, vardiyalı hizmeti de kaldıracağız.

- Ara dönem için bir hazırlığınız yok muydu daha önce?

Bu, bütçe kaynaklarıyla da ilgili bir durum. Siz vardiyalı sistemi ne için uyguluyorsunuz? Hekim yetersizliği var muhtemelen de onun için, poliklinikler aşırı kalabalıktır da onun için. Daha fazla istihdam edebilseniz, o zaman bu ortadan kalkar. Yahut da siz az gelişmiş bölgelerdeki hekimlerinize daha fazla ücret ödeyebilirseniz bir şekilde, onların orda bir müddetle, bir anlamda sözleşmeli bir biçimde çalışmalarını sağlayabilirseniz, o zaman bunlara ihtiyaç kalmaz. Ancak bunlar sadece Sağlık Bakanlığı’nı ilgilendiren meseleler değil, diğer bakanlıkları hem de bütçe kaynaklarıyla birlikte ilgilendiren meselelerdir. Biz şimdi bunları böyle bir yaklaşım içerisinde ele alıyoruz, ilgili bakanlıklarımızla görüşüyoruz. Taktir edersiniz ki, biz güvenoyu alalı çok kısa bir süre oldu. Dolayısıyla bu meseleleri kendi aramızda detaylarıyla tam olgunlaştırmamız için bir süreye ihtiyacımız var ama bu süreler asla çok uzun olmayacaktır.

- Sizin de bildiğiniz gibi devlet ve SSK hastanelerindeki eğitici kadro olan şef ve şef yardımcılıkları konusu önceki dönemde hukuki sürece taşındı ancak yargı kararlarının gerekleri yerine getirilmedi. Bu konuda siz ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Bu konuda da hem adil hem de objektif bir çözüm için yine arkadaşlarımız çalışıyorlar. Bunlarla ilgili olarak 2 ay sonra örneğin çok daha net ifadeler kullanabileceğiz. Söylediğiniz gibi bazı konular yargıda. Mesela tıpta uzmanlık tüzüğü ile ilgili de aynı problemler var. Bir sürü tasarruf yapılmış ve hepsi bizden önce yapılmış işler. Bunları tek tek değerlendirip, yeniden hepsini kendi politikamıza göre tüm bunlara yön vereceğiz.

- Peki, bu konu ilk gündeme geldiği zaman bir hekim olarak tepkiniz ne olmuştu?

Doğrusu, bu ihtisas hastaneleri ile ilgili süreci ben çok takip etmedim, üniversitede olduğum için. Üniversitenin sorunlarıyla uğraşıyorduk. O zaman pek benim gündemimde değildi. Ama şunu açıkça ve net olarak söylemek isterim. Sadece şef şef yardımcılığı atamaları için değil, tüm atamalar; akademik atamalar ya da benzeri atamalar mutlaka objektif   kriterler içinde yapılmalı, bu ne bakanlığın hakim olabileceği bir yapı içinde olmalıdır, ne bakanın, ne tabip odasının ne de başkalarının. Mutlaka adil ve objektif bir sistem oluşturmak zorundayız. Bunu da, bu bahsettiğimiz adil ve objektif çözümleri bu bahsettiğimiz kuruluşlarla birlikte ortaya koymak istiyoruz. Tek taraflı değil. Onlar da tek taraflı olarak ortaya koyma çabası içinde olmamalıdırlar. Mesela TTB de, “Biz şunu şu şekilde yapacağız; doğrusu budur” çabası içinde olmamalıdır. Doğruları biz birlikte bulmalıyız, ortak doğrularda biraraya gelmeliyiz. Biz sizin görüşlerinize önem veriyoruz. Sizinle birlikte olmanın gerekliliğine inanıyoruz.

- Sizden önceki dönemde hazırlanan ve hekimlerin yoğun eleştirisini alan Malpraktis Yasası konusunda tutumunuz ne olacak?

3.gif (47671 bytes)Şu anda kadük olmuş yasanın ciddi sorunlar taşıdığını, mutlaka hem hekimler hem de hastalar için uygun, yeni bir yasanın hazırlanması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle hekimlerin sigortalanması ile ilgili hükümler netlik kazanmadan bu kabil yasaların, hekimlik mesleğini yapılamaz duruma getirdiğini düşünüyoruz.

- Pratisyen hekimlerin taşıdığı kritik önem nedeniyle TTB GPE oluşturulmuştu biliyorsunuz. Önceleri Sağlık Bakanlığı’ndan GPE’ye bir temsilci geliyordu ancak sonra bundan vazgeçildi. Siz ne düşünüyorsunuz? GPE’ye sizin döneminizde bir temsilci gönderilecek mi?

TTB’deki arkadaşlarımızdan bu konuda bilgi bekliyorum, gelsinler, beni bu konuda bilgilendirsinler.

- Aile doktorluğundan bahsettik. Bir de sistemin temellerinden biri olarak açıkladığınız Genel Sağlık Sigortası uygulamasından bahsedebilir miyiz?

GSS işin sigortacılık tarafını sağlamaya çalışacak. Ama işin bir de hizmet tarafı var.  Sigortacılık anlamında şu; prim toplanacak kişilerden ve bu primini ödemeyen vatandaşımızın primlerini de bütçe kaynaklarından oluşturulmuş ek kaynaklarla ödeyeceğiz.

- Bu kişiler nasıl belirlenecek?

Mesela yeşil kart için sosyal yardım ve dayanışma kurumundan yardım yapılan vatandaşlarımız için uygulanan yöntemler biraz daha gerçekçi, objektif bir şekilde belirlenecek; ve bu belirlenen kişiler fakir olduğu kabul edilen kişilerin belli bir standart içinde ödemeleri de bütçe kaynakları içinden yapılacak. SSK’liler, Bağ-kur’lular, Emekli Sandığı’na tabi olanlar, memurlar ve yeşil kartlılar var. Bunların hepsinin primleri bir sağlık sandığında toplanacak ve bu sağlık sandığını da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yürütecek. Özel sigortalar bu işi yapmayacaklar. Özel sigortalar, bunun dışında fazladan bir hizmet almak istiyorlarsa kişiler, bunları yapacaklar. Bu Kanada’dakine benzeyen bir sistemdir; prim toplama yerine bütçe kaynaklarından ödeme var. Bizim ülkemizde bu anlamda bütçe kaynaklarının bu anlamda olumlu kullanılmasını biz çok zor görüyoruz. Ayrı bir sağlık sandığı olsun ki, hükümetler o sandığın içinden sağlık harcamalarını yapabilsinler.

Sürekli olarak bütçeleri dar gelen, ekonomik açıdan sıkıntı çeken bir ülke olduğumuz için biz, sağlık konusunu  garanti altına alıyoruz. Genel bütçeden bunların ödenmesini düşünmeyişimizin sebebi budur. Ben biliyorum. TTB bunun genel bütçeden ödenmesini istemektedir. Kanada bunu genel bütçeden ödüyor ama yanlış hatırlamıyorsam 50 milyar doların üstünde bir para ayırmaktadır.

- SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri konusuna ilişkin hazırlıklar ne aşamada?

Biz SSK hastanelerini mülkleriyle birlikte devralmayı düşünmüyoruz. SSK hastanelerinin yönetimini alacağız. Bunun sebebi de şudur. Sağlık finansmanı ve sağlık hizmet sunumu aynı elden olduğu müddetçe kaliteyi sağlamak çok zordur. Sigorta hastanelerinde bugün yaşanıyor zaten. O zaman sigortacı kurum kamu sigortacılığı olsa bile işi daha ucuza getirmeye mecbur kalıyor.  Bununla ilgili öngörüşmeler sürüyor. Çalışma, Maliye ve Sağlık Bakanlıkları şu anda bu konuları, bürokratlarımızla birlikte oluşturulmuş alt komisyonlarımız (6-7 komisyon) çalışıyorlar.

- Daha önceki açıklamalarınızda TTB ile işbirliğine hazır olduğunuzu söylemiştiniz. Bu konuda somut olarak neler düşünüyorsunuz?

Biz çalışmalarımızda hep TTB ile yakın bir ilişki içinde olacağız. TTB’nin toplantısına katıldıktan sonra başladık ve randevu taleplerini öncelikli olarak kabul ettim ve orada bunu söyledim. Her aşamada mutlaka birlikte götüreceğiz çalışmaları. Çalışma gruplarının TTB’yi ilgilendirenlerinin içinde mutlaka TTB’den temsilci katılacak. Onlar da bizim komisyonlarımızın, çalışma gruplarımızın aktif üyesi olacaklar.

- Sizden önceki bakan döneminde meslek odalarının temsilcileri Yüksek Sağlık Şurası’ndan çıkarılmıştı. Meslek odaları temsilcilerini yeniden YSŞ’ye alarak somut bir adım atmayı düşünür müsünüz?

Onu bir incelemem lazım. Bunu da önümüze çıkan diğer meselelerle birlikte değerlendireceğiz ve bu şekilde bakacağız neler yapacağımıza. Dediğim gibi, söylediğim genel çerçeve içerisinde gözden geçireceğiz; gözden geçirmeye değer bir konudan bahsediyorsunuz.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön