TTB, Cezaevleri Protokolünün İptalini İstedi

ANKARA- TTB Merkez Konseyi, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı aleyhine 6 Ocak 2000 tarihinde imzalanarak 17 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe giren "Ceza İnfaz Kurumları İle Tutukevlerindeki Yönetim ,Dış Koruma Ve Sağlık Hizmetlerine İşlerlik Kazandırılmasına İlişkin protokolün bazı hükümlerinin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemiyle, Danıştay’da dava açtı. Protokol, cezaevindeki hasta tutuklu ve hükümlüler ile hekim arasındaki ilişkileri, yasalara, uluslararası belgelere, insan haklarına, hasta haklarına aykırı bir biçimde yeniden düzenliyor. 

Protokolün iptali ve yürütmesinin durdurulmasına ilişkin bölümleri ve iptal istemlerinin nedenleri dava dilekçesinde özetle şöyle ifade edildi: “Protokol, açlık grevine katılan tutuklulara sağlık durumları kritikleştiğinde uzman tabip kararı ile derhal müdahale edilmesini ve tıbbi tedavi uygulanmasını öngörmektedir. Bu düzenleme tıbbi müdahalelerde hastanın aydınlatılmış onamının alınması ve tıbbi müdahaleyi reddetme hakkının varlığı ilkesi ile hekimlerin mesleki bağımsızlığının ve klinik özgürlüğünün sağlanması ilkelerine ters düşmektedir. 

Protokolün 32. maddesi cezaevi dışındaki sağlık kuruluşlarında bulunan hasta mahkumların bulunduğu bölümlerin içinde iç düzenin sağlanması vb. nedenlerle yeteri kadar infaz ve koruma memuru bulunmasını öngörmektedir. Diğer sağlık kuruluşlarında bulunan tutuklu hasta koğuşları dışarıdan güvenliği sağlanabilecek bir biçimde yapılmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere gerek muayene gerekse tedavi sırasında hasta ile hekimin yalnız kalması hastaların gizlilik(mahremiyet) haklarının bir parçası ve hekimlerin de mesleki bağımsızlığının zorunlu sonucudur. 

Protokolün 66. maddesinde; hem eşitlik ilkesine hem hasta haklarından gizlilik ilkesine,hekimlerin mesleki bağımsızlığının sağlanması ilkesine aykırı düzenleme yapılmıştır. Bu madde ile hasta olan tutuklular arasında tutuklanma gerekçelerine göre bir ayırım yapılmaktadır. Muayene sırasında Terörle Mücadele Kanunu ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunlarından tutuklu bulunanların hiçbir şekilde sağlık personeli ile yalnız bırakılmayacağı,diğerlerinde ise "muayene odası veya bölümünün muhafazalı olmaması durumunda" jandarmaların odada doktorla hasta arasında konuştuklarını duyamayacak uzaklıkta koruma tedbiri alacağı öngörülmektedir. Sağlık kuruluşlarındaki muayene odalarının ne kadar küçük ve yetersiz olduğu dikkate alındığında,odada bulunan hekim ile hasta arasında geçecek bütün konuşmaları jandarmaların duyacağı açıktır. Bu düzenleme nedeniyle hiçbir tutuklu hastanın sahip olduğu gizlilik hakkını kullanamayacağı ortadır. Öte yandan küçücük odalarda güvenlik görevlileri eşliğinde tıp mesleğini icra etmeye çalışacak hekimlerin kendilerini mesleki açıdan özgür hissetmemeleri de söz konusu olacaktır. Terörle Mücadele Kanunu ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunlarından tutuklu bulunan hastaların ise muayene odaları muhafazalı olsa bile hekim ile yalnız kalmamaları öngörülerek hiçbir şekilde mahremiyet hakkına sahip olamayacakları öngörülmekte ve evrensel düzenlemelerle öngörülen hasta hakları yönerge ile ortadan kaldırılmaktadır. Bu protokol hükmü ile tutuklu hastaların da hukuken sahip oldukları mahremiyete saygı hakkı,hekimlerin yukarıda belirtilen etik ödevleri ve bağımsızlık hakları güvenlik gerekçesi ile hukuka aykırı bir şekilde ortadan kaldırılmaktadır. Böylesine temel hakları ortadan kaldıran bu düzenlemenin gerekçesinde, tutukluların önemli bir bölümünün hastanelerdeki muayene odalarından firar etmeleri olmadığına göre, kanımızca tutuklu hastaların aslında hiçbir hakka sahip olmadıkları yönünde hukuka aykırı çağdışı bir anlayış yer almaktadır. 

Protokolün 74. Maddesi protokolün diğer hükümleri ile çelişmektedir. Hem güvenlik gerekçesi ile muayene ve tedavi esnasında  tutuklu hasta ile sağlık personeli yalnız bırakılmamakta, böylece hekimin ve hastanın hukuksal düzenlemelerle teminat altına alınmış hakları ortadan kaldırılmakta,hem de firar olaylarında baş sorumlu olabileceği endişesi ile haklarında özel bir soruşturma yöntemi getirilmeye çalışılmaktadır. Bu madde ile aslında protokolün nasıl bir bakış açısı ile düzenlendiği açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu bakış açısına göre Tutuklu hastalar tedavi sürecinde öncelikle hasta değil her an kaçmaya çalışan suçlulardır, hekimler ise tedavi hizmeti sunan tıp mensubu değil tutuklu hastanın kaçması için uğraşan potansiyel suçlulardır. Bu nedenle de tutukluların öncelikle hasta olduğu ve sağlık hizmeti sunumunda diğer insanlara sunulan nitelikte ve hasta haklarına uygun sağlık hizmeti alma haklarının bulunduğu, hekimlerin de tutuklu kişilerin sağlıkları ile ilgili bir karar verirken klinik özgürlük koşullarına sahip olmaları gerekliliği ve tutuklu hastalara diğer hastalara sundukları nitelik ve düzeyde sağlık hizmeti sunmakla yükümlü oldukları göz ardı edilmektedir.  Davalı idarelerin hasta haklarını ve hekimlik etik kurallarını ihlal etmeden tutuklu hastaların güvenliğini sağlamak ve bunun için gerekli koşulları oluşturmak ödevidir. Birleşmiş Milletler Tıp Ahlakı İlkelerinin 6. ilkesinde yer aldığı üzere kamu güvenliği de dahil , hangi gerekçelerle olursa olsun yukarıdaki ilkelere aykırı davranılamaz. Öte yandan kamu görevlileri hakkında görevleri esnasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında yürütülecek disiplin ve ceza soruşturmalarının yöntemi kanunla düzenlenmiştir. Kanunla belirlenmiş soruşturma yöntemlerinin protokol ile değiştirilmesi ve özel bir soruşturma yöntemi getirilmesi açıkça hukuka aykırıdır.

Protokolün 6. maddesinde cezaevinde görevli hekimin cezaevine giriş ve çıkışta duyarlı geçitten geçtikten sonra üzerinin elle aranacağı belirtilmektedir. Günümüzde son derece gelişmiş tekniklerle elle aramaya gerek kalmaksızın güvenlik kontrolü yapılabilmektedir. Görevi gereği her gün cezaevine girip çıkan hekimlere elle üst arama uygulamasının getirilmesi onur kırıcı ve kişilik haklarına aykırı bir işlemdir. Ayrıca cezaevine görevi gereği girip çıkan bir kısım kamu görevlisinin bu uygulamadan muaf tutulurken, hekimlerin elle üst arama uygulamasına tabi tutulması eşitlik ilkesine de aykırı düşmektedir”. 
 
 
 
 
 

mail9.gif (17469 bytes)buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)