14 MART’ IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Dr. Nevzat EREN
Halk Sağlığı Uzmanı

Bir Anımsatma
1889’ da İstanbul’da, Tıbbiye’de bir ilkbahar günü. Okulun bahçesinde Diyarbakırlı İshak Sukuti ile Erzurumlu İbrahim Temo, vatanı kurtarmak için ne yapmak gerektiğini tartışıyorlarmış. Yanlarına Bakulu Hüseyinzade Ali gelmiş. Bir zaman dinlemiş, dernek kurmaktan başka yol olmadığını söylemiş. İbrahim Temo sormuş: ‘Nasıl kurulur böyle bir
dernek?’ ... Hüseyinzade Ali çevresine bakmış... Abdullah Cevdet, bir sıraya oturmuş kitap okumaktaymış... ‘Su Arapkirliyle sen konuş’ demiş. Sonra tek basına dalgın dolasan Kafkasyalı Reşit’i göstermiş. ‘Ben de Çerkezoğlu’nu razı ederim, dernek kurulmuş olur.’ Hem de kurulmuş dernek, dediği gibi (Kemal Tahir, Yorgun Savaşçı).

 Bu İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yılları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına damgasını vuran bu derneği 5 tıp öğrencisi kurmuştur.

Bir Başka Anımsatma
19 Mayıs 1919’ da bir vapur Samsun limanına yanaştı. İçindeki 15 kişi, vatanı kurtarmak için bilinmeyen bir geleceğe doğru yola çıkmıştı. Başkanları Mustafa Kemal Paşa idi. Paşa’ ın yanında 3 de doktor vardı. Adları Refik Saydam, Abdülhak Adnan (Adıvar) ve Dr Reşit’ ti. Onlar, Paşa’ nın çevresindeki bir avuç yurtseverlerdendiler.

1980’ li yılların baslarında halkın son derecede bozuk olan sağlık hizmetlerini düzeltmek için, bu sorunları zorunlu hizmetle halka koşan hekimler göğüslemişlerdir. Halkın her alanda hizmete gereksinmesi varken, yardımına yalnız hekimler koşmuşlardır. Özetle hekimler her zaman bu ülkenin alınyazısında belirleyici görevler üstlenmişlerdir.

Bu sözleri bir yıldönümünün coşkusu içinde söylenmiş sözler olarak değerlendirmemelidir.

2000’ li Yılların Başlarında
Yeni milenyuma halk sayılamayacak kadar çok sorunlarla girmiştir. Sağlık alanındaki sorunlar ise, artık diz boyu ile ölçülemez büyüklüktedir. Sorunlar, sayılamayacak kadar çok, uzmanları ise daha da çoktur. Hiç kimse sağlık yönetimi ve sağlık planlaması diye bilim dalları olduğunu aklına getirmemektedir. Önüne gelen sağlık alanında  “reform” ya da “devrim” yapma peşindedir. Bu kişilerin dillerinden “özel sektör” sözü hiç düşmemektedir. Akıllarınca “özel sektör-güzel sektör”dür. Oysa özel sektörün sağlık sorunlarını daha da karmaşıklaştıracağı bilimsel kurullarca saptanmış ve açıklanmıştır. (Çalışma Grupları Raporları, T.C. Sağlık Bakanlığı yayını 1992, Ankara) Bir aile hekimliği sözü  ortalıkta dolaşmaktadır. Ellerinde aile hekimliğinin görev tanımlaması ve görev analizleri (ne yapacakları)  konusunda bir çalışmaları, bir hazırlıkları da yoktur.  Bu çabalara “gayr-i ciddi” sıfatı kolayca yakıştırılabilir. Akıllarına “sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi” modelini işletmek gelmemektedir. İki alandaki büyük yanılgıları onları
koşullandırmaktadır :

1.  Bunlardan birincisi  anılan örgütlenme modelinin kentlerde basarili olamadığı yolundadır. Bu savın asli-astarı yoktur. Bu örgütlenme modeli iyi uygulanan her yerde, bu arada kentlerde de çok başarılı olmuştur. Bunlar arasında Muğla, Edirne, Etimesgut, Çubuk sayılabilir.

2. Bu kişiler sağlık hizmetlerini devletleştiren devletlerin yeniden özel sektöre dönmekte olduklarını ileri sürmektedirler. Vazgeçemedikleri örnekleri de, İngiltere’ dir. Bu sav doğru değildir. Şimdiki  hükümeti kurmuş bulunan İngiliz siyasal partisi, devletleştirmeye (sosyalizasyona) dönmek vaadinde bulunmuştur ve bunu gerçekleştirme
çabasındadır.

Aile hekimliği ve sosyalleştirme konularında 200’ u aşkın uzmanın görüşü ve kararı, yukarda anılan Sağlık Bakanlığı yayınının 188’ inci sayfasında şöyle açıklanmaktadır :

a. Sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin  başarısız oluşsu kuramsal yapısının eksikliği, ya da yanlışlığından değil, uygulamadaki hatalardan kaynaklanmaktadır.
b. Birinci basamak sağlık hizmetleri koruyucu, tedavi ve rehabilite edici hizmetleri de kapsar ve bir ekip hizmetidir. Hizmeti tedavi edici ve koruyucu olarak ayıran ve bireysel çalışmayı getiren özel hekim statüsündeki aile hekimliği sistemi bir geriye gidiştir ve çağdaş sağlık anlayışına aykırıdır.

Devletin Katkısı
Halkı yanıltan iki durum daha belirtilebilir. Bunlardan birincisi devletin sağlık harcamalarına katkısı konusudur. İkide bir sağlık alanında devletin 10-13 milyon insanin sigorta primlerini karşılayacağı ileri sürülmektedir. Globalleşmeyi ve Avrupa standartlarını her konuda ileri suren bu “reformcular”, Avrupa ülkelerinde sağlık harcamalarına hükümetlerin katkısının en az % 35 olduğundan, bu oranın Kuzey Avrupa ülkelerinde % 80’ i astığından hiç söz etmemektedirler. Halkı yanıltan diğer bir konu ise “devletin
görevlerine” ilişkindir. Milli eğitimi hayırsever yurttaşlara, sağlık hizmetlerini ise halktan toplanacak primlere havale eden devlet, halkı doğrudan ilgilendiren başka hangi görevleri yapacaktır ?

Özelleşen sağlık hizmetleri  kar getirici değilse, özel sektör neden yatırım yapacaktır. Bu ülkenin en tanınmış özel hastanelerinden biri (Ankara’ da) milletvekillerinin gelişleri bir nedenden kesilince iflas durumuna düşmüştür. Bu hastanenin iflası, milletvekilleri ve yakınlarının gelişleri sağlanarak önlenebilmiştir. Bunun anlamı, devlet desteğinin yeniden sağlanmasıdır.

Bayram mı, Yas mı
Ülkemizde 14 mart “tıp bayramı” olarak algılanmaktadır. Günümüzden 23 yıl önce, bu satırların yazarı, Ankara Tabip Odası Başkanı olarak, 14 mart töreninde yaptığı konuşmada, bu günün bayram olamayacağını, tersine yas tutulacak bir gün olması gerektiğini ileri sürmüştür.  Durum günümüzde de farklı değildir.

Sağlık örgütünde çalışan emekçiler mutsuz,  halk perişandır. Bu satırların yazarı son bir yıl içinde, biri İstanbul’ da olmak koşuluyla,  bir buçuk ayı aşkın süre hastanelerde yatmıştır. Her yattığı yerde de, birçok öğrencisi ile karşılaşmıştır.  Bu öğrencileri O’ na bir tür “özel davranışta da bulunmuşlardır.” Buna karsın  bu bir bucuk ayı yazar dayanılmaz bir sure olarak anımsamaktadır. Türkiye’ de hükümetlerin önem ve öncelik verdikleri yataklı  tedavi kurumlarının, üniversite hastaneleri de içinde olmak koşulu ile, çok büyük bir çoğunluğunda durum içler acısıdır. Koruyucu hizmetler ise tam olarak durmuştur. Sağlık ocaklarında ya hekim yoktur, ya da “oturacak bir iskemle bulamayacak sayıda” çok hekim vardır. Bazı ocaklarda  görevli hekimlerin kalabalık oluşları nedeniyle, haftada bir ya da iki gün ise geldiklerine insanın inanası gelmemektedir. Aksaklıklar saymakla bitmeyecek çokluktadır. Ancak, bu durumların sorumlusu olarak hekimleri almak doğru değildir. Bu  durumu açıklamak başka bir yazının konusu olabilir.

Sonuç
Türkiye’de 14 mart 2000 tarihinde sağlık hizmetleri görünüşünün aşağıdaki gibi bir özeti yapılabilir :

1. Devlet halkın sağlığını korumak ve bozulan sağlık durumunu düzeltmek görevlerini üzerinden atmak çabası içindedir.
2. Sağlık örgütünde yeterli sayıda ve deneyimli sağlık yöneticisi yok denecek kadar azdır.
3. Mezuniyet öncesi tip ve sağlık bilimleri eğitimleri başarısızdır. 
4. Duruma çözüm olarak sağlık sigortası ve aile hekimliği uygulaması önerilmektedir. Açıkça bellidir ki devlet üzerinden atacağı hizmetleri kendisinin dışında bir örgüte yüklemek istemektedir. Özel sektör bu iş için uygun görülmüştür. Özel sektörün kar amacı gütmeksizin bu görevi yapması beklenemez. Sağlık sigortası bu üzerinden atma girişiminin
finansmanını sağlayacaktır. Bu prim bir tur vergidir. Ödeyecek yurttaşlara karşılığında bir şeyler verilmesi düşünülmüştür. Aile hekimliği uygulaması masalı da, böylece gündeme gelmiştir.
5. Halk da hekimler ve sağlık personeli de büyük bir çoğunlukla durum hakkında yeterli bilgilenme düzeyinde değildir. Bunlara yeterli eğitim verilmemektedir. Onlar da özellikle aile hekimliğini sağlık sorunlarını çözmek için büyülü bir anahtar olarak algılamaktadır. 

Eğer halk sağlığı bir bilimse, Türkiye’de bir çok halk sağlığı uzmanı da yazıda belirtilen konularda çalışmalar yapıyorlarsa, açıkça belirtmeliyiz ki genel sağlık sigortası ile aile hekimliğinin uygulanması olanaklı değildir. Başarısızlığa uğrayacakları kesindir. Ancak başarısızlık kısa surede görülmeyebilir.

Bu sorunların çözümü her durumda sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi modelinden geçmektedir.

35 yıllık bir halk sağlığı uzmanı olarak bu görüşleri yazdık, imzamızla onayladık. Zaman tanığımız olacaktır.
 
 
 
 
 
 
 

mail9.gif (17469 bytes)buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)