Sıradan Bir Doktorun Ardından...
Dr.Muzaffer keçeci, sağlık ocağı hekimliği yaparken de sıradan bir insandı,
Sağlık Bakanlığı'nda Genel Müdürlük Müsteşar Yardımcısı iken de sıradan
bir doktordu.
Bu kalp krizini atlattıktan bir süre sonra, nadir görülen bir kansere yakalandı. Uzun süre, çelik gibi bir iradeyle bununla savaştı, kanser her yerine yayılmıştı ama o sadece ağrısını umursuyordu. Doktorlarına "ağrımı geçirin, bende bir şey yok, çok işim var, projelerim yarım kaldı, çalışmak istiyorum" diyordu. Yine yıllar önce Dr.Muzaffer Keçeci, Genel Müdür Yardımcısı olduğu dönemde kanser ameliyatı olmuştu. Ameliyat sonrası ağrısı geçmeyince doktoru raporu uzatmasını önerdi, işleri kalacak diye reddetti. O sırada, milletvekili seçimini kaybetmiş, profesör ünvanlı bir doktor müsteşar olmuştu. Seçmenlerin doldurduğu odada müsteşarı beklerken ağrıya dayanamayıp bir sandalyeye ilişti. O sırada müsteşar odaya girdi ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Bir Genel Müdür Yardımcısı, müsteşarın odasında "otur" demeden nasıl otururdu. Bu ne terbiyesizlikti? Yıllar önce ortak bir arkadaşımız uyuşturucu bağımlısı olmuştu. Bıkmadan, usanmadan sevgi ile didinerek onu kurtardı ama kadere bakın ki, kanserin verdiği ağrılar yüzünden kendisi uyuşturucu bağımlısı olarak öldü. Tedavisi için devlet olanakları ile yurtdışına gönderilmişti. Döndükten sonra özel sektörden cazip bir teklif aldı. Emekliliğini doldurmuştu, kabul edebilirdi. Hiç düşünmeden şöyle dedi: "Bu devlet benim sağlığım için döviz harcadı, onun için kaç gün ömrüm varsa onu devletime hizmetle tamamlarım" Ağrıdan oturamaz bir halde hastaneye götürülürken, yollardaki aşı kampanyası ile ilgili afişlere bakıp hayıflanıyordu. Bu sene aşı kampanyası ile yeterince ilgilenemeyecekti, sanki o olmasa çocukların aşıları tutmayacaktı. Böyle düşünerek götürüldüğü hastanede "zorunlu bağış" yapmadan özel odaya yatırılmadı. 30 yıllık meslek hayatında doktorluktan devletin verdiği maaş dışında tek kuruş kazanmamış bir doktordan istenen "zorunlu bağış" maaşının yaklaşık yarısı kadardı. Bu sıradan doktorun saçları çok erken ağarmıştı. Onu iyi tanıyanlar, "alnının akı başına vurmuş" derlerdi. * Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
|