TIP VE EDEBİYAT
Dr. Cavit Işık Yavuz*

 “Ümit çok önemli ve bunu bizden başka kim verebilir? Bence doktor olmanın en zor yanı bu. “diyerek iç çeker Sigmund Freud J.Jalom’um Nietzche Ağladığında adlı kitabının sayfalarında. Freud genç bir doktordur. Nöroloji ile ilgilenmekte ve insan ruhuna dair bir yolculuk sürmektedir. Kitabın gerek edebi gerekse felsefi çok farklı tatları olsa da tıbbın yer yer etik yerler bilimsel konularına değinir. “Ümitsizlik hastalığı” olan Nietzche’nin migreni vardır. Doktoru Bruer uzun uzun migreni anlatır, doktor-hasta ilişkisini tartışır filzofla.
 Uğraş alanları insan ve yaşam olan tıp ve sanat birbirlerine her zaman yakın olmuştur. Son yıllarda sanat ve sosyal bilimlerin tıp eğitim müfredatlarında yer almaları tartışılmaya başlanmıştır. Günümüzün değişen eğitim anlayışı ve metodları, bu tartışmaları destekleyen bir arka fon oluşturmaktadır.
 Bu konuda pek çok örnekten biri Roddy Doyle’un “Kapılara Yürüyen Kadın” adlı eseridir. Hikaye aile içi şiddetle ilgilidir. Ana karakter Paula, ilk bölümde acil tedavi odasında beklemektedir. Daha önce de gelmiştir. Merdivenden düştüğünü söyler. Kimse ona bir şey sormaz. “Vücudumun hasarlı parçalarıyla uğraştı ancak beni bütünüyle görmedi” der doktor için. Bu satırlar hekimlerin kendi kendilerini değerlendirmelerine ve üçüncü bir gözle bir içgörü edinmelerine yardımcı olabilecek bir uyaran olabilir. Bu içgörü ve uyanış, eğitim sürecinin yaşamın bütününü içerdiği düşünülürse yalnızca tıp öğrencilerine özel değildir. Ramanlardan şiirlere, oyunlardan hikayelere, çeşitli edebi türlerde tıbbın ilgi alanına giren pek çok probleme değinilir.
 Değişik örnekler arasında Irwin Wels’in Transpoitting adlı yapıtı dikkat çekicidir. 1980’lerde Edinburg’da yaşayan birkaç gence dair bir öyküdür. Başarılı bir film uyarlaması da çekilen öykü, teenage olarak adlandırılan grubun sorunlarını göz önüne seren bir manzara oluşturur. (Adelösan gebelikleri, HIV, Uyuşturucu vb.) Thomas Mann’ın “Büyülü Dağ” adlı eserinde tüberkülozda; J. Dominipue Baauby’nin “Dalgıç Hücresi ve Kelebek” adlı eserinde nöroloji ile karşılaşır. Felsefik temaları da içeren Albet Camus’nün “Veba” sında hastalık hakkında görünümler çizilir. Bu ve benzeri örnekler tıp eğitiminde etik ve sosyal konuların tartışılmasında önemli yer tutabilir, grup tartışmaları ve vaka çalışmaları ile incelenebilecek örnekler oluşturabilirler. Amaç eğitimin gelişimine katkıda bulunmak, tamamlayıcı olmak, bilimsel bilgi bazını desteklemek olmalıdır. 
 Hekimlerin de edebiyata yoğun katkıları vardır. Mesleki deneyim ve yaşantılardan sayfalara aktarılanlar kimi zaman vaka analizleri kimi zaman ise kurgusal hikayeler, romanlar, şiirler, oyunlar olmuştur. Bu hekim-kaşiflerin en ünlüsü Anton Çehav’dur. Anton Çehov yaşamını tanımlarken “Tıp eşim, edebiyat ise metresimdir” diyerek talepkar ve kapsayıcı olan bu iki dalın kendindeki yansımasını tanımlamıştır. 
 Tıp ve edebiyat her iki disipline ait araştırmacıların pek çok yönden ilgisini çekmektedir. Tıp ve edebiyatı birlikte yürütenlerin listesi uzundur. Bazı hekim yazarlar, öncelikle tıbbi konulara eğilmekte, klinik deneyimlerini kurgusal ya da edebi formlarda yazmaktadırlar. Bazıları ise tıbbi konuların ötesinde yazmayı göze alırlar ki yazarlıkları hekimliklerinden daha çok bilinir. Bu spektrumun bir kolu Freud'’n olgu çalışmalarından ve Rus nöropsikiyatrist A.R. Luria’nın eserlerinden oluşur. Bu, Lauria’nün “Romantik Bilim” adını verdiği, hastaların genişletilmiş keşiflerinin açıklayıcı ve deneysel bilgiler ile dikkatli birleştirildiği, detayların bütün bir edebi durum gösterdiği bir türdür. Oliver Sacks bu tekniği geliştirmiştir (Uyanışlar).
 İkinci tür, hem vaka ve olaylara dayanan hem de kurgusal olarak yazılan eserlerden oluşur. Örneğin S. Weir Mitchel (1829-1994) Amerika’lı ünlü nörologdur. Pek çok roman (Hugh Wynne, Dr. North, Karakteristikler), kısa hikayeler, şiirler yazmıştır. “George Dedlow’un Hikayesi” adlı eserinde, Amerikan iç savaşında yaralanan bir askeri ve onu tedavi etmeye çalışan bir cerrahı anlatmaktadır.
 Üçüncü grup, kurgusal yazan hekim yazarlardır. A. Chekhov ve Tobias Georges Smollet iki ünlü örnektir. Pek çok Çehov hikayesinde hastalıklar ya da doktorlar önemle tasvir edilir. 6. Koğuş adlı eserinde, doktor-hasta rolleri ve bu rollerin değişebilirliği anlatılır. Dr. Andrey Yefimiç Rasin kötü bir taşra akıl hastanesinin şartlarını düzeltmeye çalışan ancak zamanla ümitsizliğe kapılan ve hastalarla pek ilgilenmeyen bir doktordur. Bir gün Gromov adında bir hasta ile karşılaşırlar. Onda entelektüel ve meraklı bir ruh keşfeder ve hasta haline gelmenin yalnızca bir şans olduğu sonucuna varır. Gromov’un doktorların diğer acı çeken insanları anlayamayacağını belirtir. Ragin. Gromov’un akıllığın ve aynı koğuşta yatan diğer hastalara uygulanan tedavi yöntemlerinin korkunçluğunun ayırdına varır. Çehov’n hikayesi alçaltılan değerlerin, bürokratik aldırmazlıkların, duyarsızlıkların ve kültürel kısırlıkların karakterize edildiği bir dünyayı anlatmaktadır.
 Tıbbın yazıları üzerindeki etkilerini doğrular Çehov. Yazma amacının büyük şeyler hakkında kısaca konuşmak olduğunu söylemiştir. Tıp  ona son derece geniş perspektifli bir dünya sunmaktadır. Ancak tek başına bilim ve klinik deneyimlerine kendi kendini hapsetmez. Doktor yazarlar, özelleşmiş tıp bilgilerini ifade ederek kullanabilirler ancak daha anlamlı bir biçimde diğer yazarlara göre insan ve durumlara karşı imtiyazlı bir gözlemci ve katılımcı olma şansına sahiptirler. Hastaların yaşamlarının en incinebilir ve en içten durumlarına sır ortağı olurlar. Kapalı bir ruh ve duygu dünyasına girerler.
 Doktorlar ve edebiyat araştırmacıları klinikle hikaye metotları arasındaki yakınlığa dikkat çekmişlerdir. Anamnez (öykü) alan doktor, hastayı aktarır ve değerlendirirken öykünün ayrıntılarını objektif ve bilimsel bulguları ile birleştirerek bir text haline getirir. Bu metin yorumu da içermektedir. Bu yorumda bulgu, deneyim, öykü yanında hayal gücü de kullanılır. 
 Hekimlerin eğitiminde üstünde en çok durulan; teorik ve pratik olarak klinik beceriler, ustalıklar olsa da hekimlik farklı etik, ahlaki, vicdani ve insani yönleri bulunan bir “meslek”tir. Ne kadar bilgili ve usta olursa olsun kendisinden yardım bekleyen insanların duygu ve düşüncelerini, acısını anlamadığı, hastalığını açıklayıp yardım etmediği sürece hekimlik kimliği gerçekleştirilemez. Bu kimlik için toplumu ve yaşamı kendine temel alan hekim duyarlı olmalıdır. Bu duyarlılığı sağlama edebiyat önemli bir işlev yüklenebilir. Bu noktada edebiyatın üstünlüğü, etkileyiciliği ve çarpıcılığıdır. 

 Kaynaklar
1- Mc Lelan. Literature and medicine. The Lancet 1997;349:564-67
2- Jalom I. Nietzche Ağladığında, Ayrıntılı yayınları 1998 çev: Aysun Babacan. 

* Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D. Araş. Gör.
 
 
 
 
 

mail9.gif (17469 bytes)buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)