e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Ekim 2005  Sayı: 138

 

aradabir...

Ku derete deşiya?*

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı**

Mecburi hizmete gittiğimde, başlarda sorduğum sorulara yanıt vermeden yüzüme bakan hastalarım olmuştu. Çoğunlukla kadın hastalardı bunlar. Yüzlerinde inanılmaz güzel dövmeler, bir de kocaman içi sıcacık gülümseyen bir çift gözleri vardı. Bu hastalardan biriyle ilk karşılaşmamızda, ben yüzündeki dövmelere, içimi ısıtan gülümsemesine bakakalmış, sorduğum soruya yanıt gelmediğini fark etmeden öylece kalmıştım. Neden sonra, hemşiremizin, hastanın türkçe bilmediğini söylemesiyle ayılmıştım. Ne yapacağımı düşünürken, hemşiremiz kendisinin yardımcı olabileceğini söyleyip, benim söylediklerimi kürtçeye, hastamın söylediklerini de türkçeye çevirerek aramızda bir köprü kurulmasını sağlamıştı. Hastayla doğrudan iletişim kuramamak, onu dolaylı yollardan anlamaya çalışmaktan hoşlanmamıştım. Hemşiremizden rica ettim, bana kürtçe öğretecekti. Özellikle bazı temel soruları, bu sorulara verilebilecek yanıtları yazdığı bir kağıdı ertesi sabah masama bırakmıştı. Sonraki günlerde, bu kağıtta yazılanlar dışında öğrendiklerimi de katarak, hastalarımla anlaşabilir olmuştum. İlk öğrendiğim, ilk kullandığım soru “ku derete deşiya” idi. Nasıl yazıldığını, doğru yazıp yazmadığımı bilemiyorum. Gelen hastalarımızın çoğu kırmanci olduğundan, kendisi de kırmanci olan hemşiremin öğrettikleri yetiyordu. Sonra benzer ama farklılıkları da olan bir konuşmayla daha karşılaştım. Böylece bir zazaca tercümana gerek oldu. İmdadıma röntgen teknisyenim yetişti. Üç beş cümle de zazaca ezberledim ilerleyen günlerde.

Mecburi hizmet yıllarımız 1980 cuntasının hemen ardına rastladığından, bu topraklarda Kürtlerin de yaşadığını yüksek sesle dile getirmek hiç de kolay değildi. Mecburi hizmet yaptığım şehirde, Kürtlerin yaşadığı ve adı Kürttepe olan mahallenin bir gecede adı değiştirilmişti. Adı değiştirilse de, o mahallede çoğunlukla Kürtler yaşıyordu ve hastalarımızın önemli bir kısmı türkçe bilmediği için, mecburi hizmetini yapan bizler hastalarımızla iletişim kurabilmek için birkaç cümle de olsa kürtçe öğreniyorduk. Gene tercümanlarımıza gereksinim duyuyorduk elbette. Her Sağlık Ocağı’nda, dispanser veya hastanede mutlaka bilen bir personelimiz de oluyordu. Gene de, kendi dillerinde bir iki sözcük duymaları, üstelik bu sözcüklerin aralarında bir güven ilişkisi kurmaları gereken hekimlerinden gelmesi, hasta hekim ilişkisini olumlu etkiliyordu.

Bu topraklarda çok uzun yıllardır birlikte yaşadığımız insanları yok saymak, herhangi bir sorun yokmuş gibi davranmak hepimizin yakından bildiği bir yaklaşımdır. Bu insanlarımıza televizyon seyredip, türkçe öğrenmesi de emredilebilir. Oysa bu ülkenin mahkemelerinde, tercüman aracılığıyla verilen ifadeler hukuken kabul edilmektedir. Bir başka dilin, dillerin varlığı kayıt altına alınmaktadır. Yıllarca, karda yürüme sesinden tutun da, çeşitli Türk boyları ile ilişkilendirmeye kadar birçok tanımı yapılmaya çalışılan, varlığı inkar edilen insanlarımız, ancak mahkemelerde kabul görmektedir.

Oysa biz hekimler çok iyi biliriz. Bir hastalığı iyileştirebilmek için, önce hastalığın ne olduğunu anlamak, sonra da bu hastalığa ve hastaya en uygun tedavinin hangisi olabileceğine karar vermemiz gerekir. Sorunların çözümü de bu yaklaşımdan farklı değildir. Sorunlar insanlarla ilgili olduğunda, insanların yaşam biçimini etkilediğinde, yaşamlarını yitirmelerine, sakat kalmalarına yol açtığında biz hekimlerin o sorunlarla ilgilenmesi de kaçınılmazdır. Yalnız sakatlıkları için çözüm bulmamız yetmez. Sakat kalmamaları için, sakatlığa neden olan etkenleri saptamak, bu etkenleri o insanlardan uzaklaştırmak gibi bir sorumluluk da taşırız.

Bölgede çatışmaların durması, daha fazla ölüm, daha fazla sakatlık olmaması için İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy ile birlikte altına imza attığımız çağrı metni de, yalnız insan olmaktan değil, hekim olmaktan da kaynaklanan bir sorumluluğumuz. Hekimlik soru sormayı, sorulan sorulara yanıt aramayı alışkanlık haline getiriyor.

Hangi dilde olursa olsun. Sahi, “KU DERETE DEŞİYA?”

 

* Neren ağrıyor? (Yazılışında yapmış olabileceğim hata için özür diliyorum.)

**İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu Üyesi,

İst. Ün. Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğr. Üyesi

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön