e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Ekim 2005  Sayı: 138

 

O biliyor! Onlar bilmiyor!

Akdağ: Aile hekimliğini eleştirenler bu işi bilmeyenler!

Bakan Recep Akdağ, aile hekimliğinin koruyucu sağlık hizmetlerine zarar vereceğini söyleyenleri "bu işi bilmeyenler" olarak niteledi. Akdağ, "Ben bütün dünyayı bu mesele için gezdim" dedi.

Farklı üniversitelerin halk sağlığı anabilim dalı başkanları Akdağ'ın sözlerine tepki gösterdi:

"Sayın Bakan, art arda açılan yetersiz tıp fakültelerinin ve bozuk sağlık sisteminin faturasını hekimlere çıkartmamalı, aile hekimliği konusunda vatandaşı yanlış bilgilendirmekten de kaçınmalıdır."

"Koruyucu sağlık hizmetlerinin zarar göreceği düşüncesinde olanlar bu alanı gayet iyi bilen insanlar."

"Türkiye'deki aile hekimliği birinci basamağın özelleştirilmesi anlamına geliyor."

Tıp Dünyası - ANKARA - Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Medimagazin dergisinde yer alan söyleşisinde, aile hekimliğinin koruyucu sağlık hizmetlerini azaltacağı yönünde eleştirenlerin "bu işi bilmeyenler" olduğunu söyledi. Kendisini "bir bilen" olarak gösteren Akdağ, "Ben bütün dünyayı bu mesele için gezdim. Avrupa'nın birçok gelişmiş ülkesine gittim, Küba'ya gittim. Suriye'ye de gittim. Yani hep en iyi modelleri görmek için gitmedim. Hemen her ülkede aile hekimliği var" dedi. Çeşitli tıp fakültelerinin halk sağlığı anabilim dalı başkanları, Akdağ'ın bu sözlerine tepki gösterdiler.

9 Eylül Üniversitesi Tıp Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gazanfer Aksakoğlu:

Bunu söylemek çok kolay. Burnunuz uzamıyor tabii, rahatlıkla söyleyebilirsiniz. İşin temel mantığı şu: Aile hekimliği sisteminde bir ekip çalışması yapmıyorsunuz, hekim, ebe, sağlık memuru bir arada çalışmıyor. Alanda da çalışmıyorlar. Alanı dilimlere bölüyorlar. 6 bin nüfusluk bir yeri üçe bölüyor, bundan sonra o bölgelerin her birine bir aile hekimi, ebe hemşire veriyorsunuz, bunların alana çıkmasını engelliyorsunuz, merkezde kalıyorlar. Bağışıklama, çocuk izleme, gebe izleme yapmıyorlar, eğer gelirlerse sağlık ocağında bakıyorlar. Kim başvurursa ona bakıyorlar. Birinci basamak sağlık hizmeti sunumunda amaç risk altında olanları yakalayıp onlara ulaşmaktır. Bunu yapmazsanız, o zaman gelebilen gelir. Kapı kapı dolaşmak gibi bir hizmet tanımı yok aile hekimliğinde. Bile bile yalan söyleniyor.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Feride Saçaklıoğlu:

Küba tümüyle sağlık hizmetlerini tümüyle kamusal kaynaklardan, genel vergilerden karşılayan bir ülke. Bu tamamen sağlığın doğuştan kazanılmış hak olarak görülüp görülmemesine ve kamusal güvencede tutulup tutulmamasına bağlı. Sayın Bakan Küba örneğini görmüş olabilir. Ama isim benzerliği dışında Küba'da uygulanan aile hekimliğinin en ufak bir yakınlığı söz konusu değil. Türkiye'deki aile hekimliği birinci basamağın özelleştirilmesi anlamına geliyor. Türkiye'de yaşanan, 1980'lerden beri adım adım uygulanan ve 1990'lardan beri Dünya Bankası projeleri ile hükümetler değişse de politikaya dönüşen şey ise sağlığın adım adım özelleştirilmesi. Bu önce hastanelerde başladı; önce yemek, temizlik gibi işler taşeron firmalarına aktarıldı. Yemek ve temizlik hizmetlerinin yanı sıra sağlık hizmetlerinin de taşeron firmalarca kiralanabilmesi insanlık dışı bir çalışma ortamı yarattı. Hem iş güvencesizliği, hem de eşit işe eşit ücret anlamında ciddi bir eşitsizliğe yol açtı. Bu çalışma barışında problem yarattı. Halkımız açısından bakarsak da hizmete erişimi çok ciddi sınırlandıracak. Uzmanlaşmanın bu kadar yaygınlaştığı günümüzde, sağlık politikalarıyla ilgili konuları da halk sağlıkçıların meslekleri gereği bilmeleri doğaldır. Ayrıca TTB'nin yasal yapılanmasında halk sağlığı ile ilgili konularda böyle bir sorumluluğu var. Bu nedenle ben Sayın Bakanla aynı kanıda değilim. Sayın bakana katılmıyorum. Türkiye'de gerçekten çok donanımlı, birikimli yurtsever, bu alana emek aktarmış çok sayıda hekim var; sadece halk sağlıkçılar değil. Olası tehlikeleri öngören ve düşüncelerini bilimsel, nesnel zeminde ifade eden arkadaşlarımız var, bilgisiz oldukları konusunda Sayın Bakanla aynı paralelde düşünmüyorum.

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamdi Aytekin:

Sağlık Bakanı bir siyaset adamı olarak tabii böyle diyecek. Ama benim onun bu sözüne inanabilmem için onun bundan 2 sene önce mecburi hizmeti niye kaldırdığını, sonra niye yeniden başlattığını anlamam lazım. O zaman mecburi hizmeti kaldırırken, "Ben bu uygulamanın karşısındayım. Amaca ulaşmıyor" dedi. O zaman da "Siz bu işi bilmiyorsunuz" dedi. Ben şimdi bakana nasıl inanayım. Bu iş ülkeleri dolaşmakla olmaz. Sağlık Bakanlığı'nın şu ana kadar yaptığı düzenlemeler klasik aile hekimliği uygulaması değildir. Finansman açıklanmadıktan sonra aile hekimliğinden bahsetmek mümkün değildir. 

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu:

Sağlık hizmeti bir bütündür. Koruyucu hizmetlerle tedavi edici hizmetler birbirinden ayrılamaz. Çağcıl, yani insanı öne çıkaran, amacı insan olan ülkelerde de birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunulduğu birimler dahil sistemin bütün aşamalarında bu birliktelik sağlanmaya çalışılmıştır. Koruyucu sağlık hizmetlerinde de kişiye yönelik hizmetlerle çevreye yönelik hizmetler yaşamın bileşenleri gereği birbirinden ayrılamaz. Kişiye yönelik koruyucu hizmetler ve çevreye yönelik koruyucu hizmetler sağlık hizmetlerinin öncelikle birinci basamaklarında  bir arada aynı birim tarafından sunulmalıdır. Bu da birinci basamak sağlık birimlerinde geniş bir sağlık ekibini zorunlu kılar. Hizmetin yalnızca hekime dayalı ya da beraberinde bir veya iki tane hemşire ile sunulması mümkün değildir. Eğer, her şey gezerek öğrenilebilseydi hepimiz turist olurduk. Ve de turistler arasından yöneticilerimizi, akademisyenlerimizi seçmek isterdik. Ancak gerçeklik hiç de buna uymuyor. Ülke yönetmek olduğu gibi sağlığı yönetmek de bilgi ve birikim gerektirir. Bunlar için de tıp eğitiminin yanı sıra yönetim eğitimini de almış olmak ve bunları beceriye de yansıtabilmek gerekir. Bu nedenle, söz konusu açıklamayı bir şanssızlık olarak değerlendiriyorum. Ve Sayın Bakan'a daha fazla gezmek yerine konuyu tarihsel ve toplumsal süreci içerisinde okuyabileceği zaman ve ortamlar yaratmasını diliyorum.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz:

Bakanımızın söylediği kuşkusuz siyasi bir söz. Tabii ki uyguladığı politikalarla ilgili olarak bir biçimde kendisini haklı çıkartma yollarını arayacaktır. Bir politika uyguladığına, uygulanmaya çalışıldığına göre bunu haklı çıkartmak için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Koruyucu sağlık hizmetlerinin zarar göreceği düşüncesinde olanlar bu işin bilincinde olan, alanı gayet iyi bilen, bu alanda çalışmış insanlar. Nitekim bizler iyimser başlanmasına rağmen, bakanlığın daha önceki uygulamalarında sorunlar yaşandığını biliyoruz. Herşey kağıt üzerinde olduğu gibi olmuyor tabii. Aile hekimliğine, Düzce gibi sorunların kolay çözümleneceği düşünülen bir ilden başlanmış olsa da, sıkıntılar zaman içinde ortaya çıkacak. Bizim kaygılarımız bu yönde zaten. Kaygılarımız kişisel değil ki, toplumsal. Sayın Bakan, bunu eleştirenlerin kötü niyetli olarak karşısına çıktıklarını düşünüyor. Bu kötü tabi. Hoşgörüyle bakılabilir ama herkesi kötü niyetli düşünmek bu kadar iyi değil.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necati Dedeoğlu:

Sayın Bakan demecinde bazı konuları göz ardı etmiş. Her ülkede birinci basamak sağlık hizmeti verildiği ve bunu genelde bir hekimin verdiği doğrudur ama bu hekime her yerde "aile hekimi" denmemektedir. Bazıları genel pratisyen, bazıları ev hekimi, bazıları sağlık merkezi hekimi demektedirler; biz de sağlık ocağı hekimi diyoruz. "Aile hekimliği" diye bir model yoktur, sağlık sisteminin en önünde, birinci basamakta çalışan hekimlere bazı ülkelerde aile hekimi denir. Aile hekiminin iddia edildiği gibi "bir populasyonu sahiplenmesi" mümkün değildir. Aile hekimine kayıt yaptıracak kişiler, hekim seçme özgürlüğü nedeniyle, aynı aileden, aynı sokak veya mahalleden bile olmayabilir. Birisi bir köyden, başka birisi bir gecekondu mahallesinden gelebilir. Böyle karmaşık yapıdaki  ve yine hekim seçme özgürlüğü nedeniyle her yıl değişebilecek olan bir populasyona hekim nasıl sahip çıkabilir? Tanı ve tedavi açısından çok önemli olan, hastasının geldiği sosyal, fizik, biyolojik ortamı nasıl belirleyecek, nasıl müdahale edecektir?.

"Hekim seçme" bir kandırmacadır. Hekim bir kamu çalışanıdır. Hakim, postacı, polis ve diğer kamu çalışanları nasıl seçemiyorsanız hekim de seçememelisiniz. Hekimden memnun değilseniz şikayet edersiniz, yetersizse eğitilir, hatalıysa cezalandırılır. Hem hekimi vatandaş nasıl, hangi kriterlere göre seçecek? Şu anda mesleğini yapan hekimlerin az da olsa bir kısmının yetersiz olduğu, hastalarca "seçilmemesi" gerektiği bir gerçektir. Ama bunu yolu hekim seçtirmekten değil, hekimleri nitelikli tıp fakültelerinde iyi bir şekilde eğitmek, sürekli eğitimlerini sağlamak ve denetlemekten geçer. Sayın Bakan, art arda açılan yetersiz tıp fakültelerinin ve bozuk sağlık sisteminin faturasını hekimlere çıkartmamalı, aile hekimliği konusunda vatandaşı yanlış bilgilendirmekten de kaçınmalıdır.

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön