e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Nisan 2005  Sayı: 135

 

11-12 Mart’ta Oslo’da yapılan Avrupa Tabip Birlikleri Forumu ile DSÖ’nün toplantısına TTB adına Prof. Dr. Nural Kiper katıldı

Avrupa Tabip Birlikleri toplandı

Avrupa Tabip Birlikleri Forumu ile Dünya Sağlık Örgütü’nün ortaklaşa gerçekleştirdiği toplantıda, “tele-tıp”, “tıp eğitimi”, “hasta hakları”, “hekimlerde tükenmişlik sendromu”, “cezaevi hekimlerine yönelik elektronik ortamda sürekli eğitim” ve “tütün denetimi” gibi başlıklar tartışıldı.

7.jpg (6697 bytes)Tıp Dünyası - ANKARA - Avrupa Tabip Birlikleri Forumu (EFMA) ile Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO)  toplantısı 11-12 Mart tarihlerinde Norveç’in Oslo kentinde yapıldı. Foruma Türk Tabipleri Birliği adına, Merkez Konsey üyesi Prof. Dr. Nural Kiper katıldı. Kiper, forumun amacını ve forumda tartışılan konuları Tıp Dünyası’na anlattı:

- Sayın Kiper, 11-12 Mart 2005 tarihleri arasında Norveç’in Oslo şehrinde gerçekleştirilen EFMA/WHO toplantısına katıldınız. Tıp Dünyası olarak bu vesiyleyle hem bu toplantıyla hem de tartışılan konulara ilişkin bir söyleşi yapalım istedik. Önce; Nedir EFMA/WHO?

Avrupa Tabip Birlikleri ile Dünya Sağlık Örgütü’nün birlikte gerçekleştirdiği bir etkinlik. Avrupa Tabip Birlikleri’nin bu yapısı bir birlikten çok forum olarak adlandırılıyor. Zaten EFMA’nın açılımı da buna karşılık geliyor; European Forum of Medical Associations. Türk Tabipleri Birliği olanakları ölçüsünde bu toplantılara bizzat katılıyor. 11-12 Mart tarihlerinde Oslo’da yapılan toplantıya da TTB adına ben katıldım. Foruma 28 ülkeden 40 tabip birliği ve uluslararası kuruluş temsilcilerinden toplam 70 delege katıldı.

- Forumda hangi konular tartışıldı?

Tabip birliklerinin ilgi alanları -meslektaşlarımızın birçoğunun düşüncesinin aksine-  çok geniş bir yelpazede. Forumda da tele-tıp’tan, hasta haklarına, mezuniyet öncesindeki tıp eğitimindeki Bologna Deklarasyonu’ndan hekimlerdeki tükenmişlik sendromuna, cezaevi hekimlerine yönelik elektronik ortamda sürekli eğitimden, tütün denetimine yönelik eylem kararları gibi çok değişik başlıklarda tartışmalar yürütüldü. Açılışta, Norveç’in Sağlıktan Sorumlu Bakanı Dr. Jan Otto Reisebrobakken, sağlık sistemi ile ilgili bilgi verdi. Ülkenin sağlık hizmetinin yüzde 85’inin kamu aracılığıyla yüzde 15’inin ise özel sektör aracılığıyla gerçekleştirildiğini belirtti. Birinci basamak sağlık hizmetleri, acil servis hizmetleri, fizyoterapi, hemşirelik ve ev bakım tedavisi gibi hizmetlerin lokal otoriteye (belediyeye) bağlı bulunduğunu, hastane hizmetlerinden ise uzmanlık hastanelerinin sorumlu olduğunu, ancak 2004’den itibaren “hastadan sorumlu hastane” yerine merkezi otoritenin sorumluluğu aldığını açıkladı. Hastaların yalnızca psikiyatri hekimlerini kendilerinin belirleme hakkı olduğunu, diğer durumlarda belli bir nüfusa hizmet eden hekimler tarafından hizmetin sağlandığını söyledi.

- Forumda hasta hakları hangi yönüyle ele alındı?

Bu konuyla ilgili olarak İsrail Tabip Birliği’nden bir sunum yapıldı. Sunumda, hasta hakları ile ilgili kendi ülkesinden ve dünyadan örnekler vererek bu konuyla ilgili ülkelerarası bir konsensusa varılamadığını dile getirdi. Ülkeler arasındaki farklılığa gerekçe olarak; sosyal ve kültürel, sağlık sistemi yapılanması, doktor ve hastaların algılamalarının ayrı ayrı olması, hükümetlerin bu konudaki görüş ayrılıkları, “hasta hakları” kavramının ve içeriklerinin farklı yorumlar şeklinde algılanması gösterildi.

İlk kez 1992’de Finlandiya’da hasta hakları ile ilgili bir yasa kabul edilmiş. Hollanda 1994’de, İsrail 1996’da bu konuda düzenlemeleri yaşama geçirirken, günümüze kadar toplam 17 ülkede bu konu ile ilgili kanunlar uygulamaya konulmuş. Birçok ülkede  hükümetler nezdinde bazı önlemler alınmaya çalışılıyor. Japonya’da hasta ombudsmanı, İngiltere’de hastaların hakları ile ilgili forum ya da ilgi gruplarının olduğu aktarıldı. Ancak, bazı hasta gruplarının ise ilaç endüstrisi tarafından desteklendiği ve endüstrinin özel çıkarlarına “alet olabileceği” konusunda duyumlar aldıkları da dile getirildi.

- Hasta hakları konusunda bir hemfikirlik olmadığını söylediniz. Peki tıp eğitimine ilişkin ortak bir değerlendirme yapılabildi mi?

Evet. Öğleden sonraki oturumda “Bologna Deklarasyonu” ile ilgili olarak 3 konuşmacı söz aldı. Mezuniyet öncesi tıp eğitiminde “Bologna Deklarasyonunu”nun uygulanmasının önemli dezavantajları olduğu konusunda hemfikirdiler.

- Burada hemen bir parantez açsak… Nedir Bologna Deklarasyonu?

Bologna Deklarasyonu, 19 Haziran 1999’da Avrupa’daki 29 ülkenin eğitim bakanlarınca imzalanan bir bildiri. Bu bildiriyle, “diploma eki”nin uygulanmaya başlamasıyla üniversiteler arasında ortak bir genel yapının oluşturulması; 3 yıldan az süreli olmayan lisans ile yüksek lisans derecelerinin tüm Avrupa ülkelerinde tanınması; Avrupa Kredi Transfer Sistemi’nin (ECTS) Avrupa geneline yaygınlaştırılması yanında, yaşam boyu öğrenmede Avrupa boyutuna vurgunun güçlendirilmesi; yükseköğretim alanında, kalite güvencesinin Avrupa boyutunun oluşturulması ve tam hareketliliğin sağlanabilmesi için diğer engellerin ortadan kaldırılması amaçlanıyor. Konuşmacılar, bu uygulamanın dezavantajlarını dile getirmiş oldular.

- Evet. Ne gerekçeyle peki?

Oslo Üniversitesi (Norveç) Tıp Fakültesi Dekanı, Bologna Deklerasyonu’nun tıp eğitimine uymayacağını söyledi. Avrupa’nın ihtiyacı olan serbest dolaşım ve kredi transfer sistemlerinin bugün pek çok Avrupa tıp fakültesinde uygulamaya konulduğunu, Bologna Deklerasyonu’nun bu konuları içeren bölümlerinin gerçekleştiğini, ancak tıp eğitimindeki iki ana bölüm olarak önerilen bakelorya/master programlarının tıp eğitimine uygun olmadığı görüşünü vurguladı. Oslo Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yılda 200 öğrenci alındığını, 6 yılda 12 sömestr boyunca tıp eğitimi verdiklerini, 300 öğretim üyesi olduğunu, öğrencilerin son bir buçuk yılı da intern olarak geçirdiklerini aktaran Dekan, entegre tıp eğitimi sisteminde probleme dayalı eğitimle hasta ile erkenden karşılaşma önceliği de verilerek temel ve klinik bilimleri dikey ve yatay entegrasyon ile birleştirmeye çalıştıklarını ifade etti. Öncelikle temel bilimlerden sonra kazanılan bakelorya ile klinik bilimlerden oluşan eğitimin tamamlanmasıyla elde edilen master derecelerinin tamamen ayrı eğitim içeriği oluşturması nedeniyle meslek kazandırmaya yönelik olan tıp eğitiminin bütünlüğünü  böleceği endişesini dile getirdi.

Lizbon Üniversitesi (Portekiz) Dekanı Prof. Antonia Rendas; Avrupa’daki tıp öğrencilerinin dolaşımına olanak tanımaları ve kredi transferlerinin mümkün olabilmesi nedeniyle bakelorya/master ikili sistemiyle birbirinden tamamen ayrı tutulmasının doğru olmadığını dile getirdi. Öğrenci temsilcisi Nick Schneider ise, bugün Avrupa’da Danimarka, Hollanda ve Belçika’nın Flamanlar Grubu’nu uyguladığını ayrıca Avusturya, Estonya ve Finlandiya’nın da Bologna benzeri bir eğitim sistemine geçmeyi planladıklarını söyledi. Diğer konuşmacılar gibi Schneider de, dolaşımın Erasmus programlarıyla, tanınmayı da kredi transfer sistemiyle gerçekleştirdiklerine dikkati çekerek birbirinden tamamen iki ayrı yapı şeklinde (B/M) oluşturulmuş tıp eğitiminin hekimlik mesleğinin kazanılması konusundaki sakıncalarını vurguladı. Öneri olarak, Avrupa Çekirdek Müfredatı’nın geliştirilebileceği ve tıp eğitimiyle ilgili kanıta dayalı araştırmaların sonuçlarının beklenmesi gerektiğini söyledi. Bu konuyla ilgili tartışma açıldığında, ilk imzalayan ülke imzacılarının Milli Eğitim Bakanları olduğunu ve hiçbirinin de tıp eğitimcisi olmadığını hatırlattı. Bir grup rektörün de imzalayanlar arasında olmasına karşın, tıbbın ayrı bir dal olması nedeniyle, ne öğrencilerin ne de tıp fakültesi yöneticilerinin bu konuyla ilgili hiçbir görüşünün alınmadığına dikkat çekti. WHO Sekreteri Otto Kloiber ise, Bolonya Deklerasyonu’nu hükümetlerin yalnızca para sorunu nedeniyle kabul ettirmeye çalıştıklarını, 3’er yıllık 2 ayrı programın, ilk bölümünü ödeyip, ikinci bölümünde ise ödeme sorumluluğundan çıkma arzularından kaynaklandığını vurguladı. Bir anlamda Devletin yükseköğrenimdeki sorumluluğunu devretmek amacı taşıdığını, master sürecindeki eğitime  kişilerin kendilerince ödemesinin gündeme gelmesini önerdiklerini söyledi.

- Tartışılan konular arasında “tele-tıp” olduğundan da söz ettiniz. Ayrıntıları hakkında bilgi verebilir misiniz?

“Tele-Tıp” ile ilgili başlığı, Dr. Steinar Pedersen sundu. Pedersen, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) birlikte gerçekleştirdikleri Tele-Tıp projesini Norveç’te hayata geçirdiklerini belirtirterek, yaklaşık 30 dakika süren konuşmasında interaktif bir örnek de sundu. Norveç’te “istasyon” olarak belirlenen 5 sağlık merkezi bölgesinden biriyle canlı bağlantı kurularak hekim ve hastanın direkt görüşmesi sağlandı ve interaktif olarak hastanın yakınmaları hekimlerce tartışılarak tedavi önerisinde bulunuldu. Pederson, seçilen istasyonlara yakın hastaneler ve genel pratisyenlerin bölge bölge İntranet aracılığıyla birbirine bağlandığını, rutin olarak radyoloji, patoloji, KBB, dermatoloji, kardiyoloji, psikiyatri, endoskopik cerrahi, göz ve uzaktan eğitim için aktif kullanımını gerçekleştirdiklerini ifade etti. Son günlerde ise tele-diyaliz, hemşirelik, ebelik ve diyabet izlemiyle yaşlı hastaların evlerinde uygulayacakları ilaç ve tedavi programları üzerinde çalıştıklarını aktardı. Bu konuda geniş bilgi almak isteyenler www.telemed.no/who adresine başvurabilirler.

- Tükenmişlik sendromu forumun ilgi çeken başlıklarından biri olsa gerek…

Evet, ilk günün son konusunu hekimlerdeki tükenmişlik sendromu üzerine önlemleri içeren konuşmalar oluşturdu. Norveç’ten Dr. Eric Falkum tükenmişliği kişisel, kişilerarası organizasyonel ve sosyal boyutlarıyla ele aldıklarını, mesleğin kendisiyle ilgili ortaya çıkan sakıncaların yanı sıra, emosyonel tükenme ile birlikte duyarsızlaşmanın toplum sağlığı açısından çok daha önemli olduğunu vurguladı. İsrail’den Dr.Talma Kushnir ise, hekimlerde görülen tükenmişliği organizasyonlar ve kişisel stratejilerle önlemeye yönelik programları uygulamaya başladıklarını söyleyerek İsrail örneğini sundu.

-  Cezaevi hekimlerinin elektronik ortamda eğitiminden de biraz bahsedebilir misiniz?

İkinci gün cezaevi hekimleriyle ilgili Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’nden Dr.Ingrid Lycke Elligsen konuştu. Bu konuyla ilgili Avrupa Konseyi’nin karar ve uygulamalarının www.cpt.coe.int adresinden bulunabileceğini belirtti.   Yanı sıra bazı ülkelerin cezaevlerinde tüberküloz ve HIV çok yaygın olduğu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımı olmaksızın HIV, tüberküloz, ilaç alışkanlığı, hepatit ve malnütrisyonun önemli sorun olduğu üzerinde durdu. Cezaevlerinde hekimlerin güvenilir ve işlerini sadakatle yapmalarını önerirken, hasta sırlarını korumaları konusunda uyarılmaları gerektiğini de özellikle vurguladı. İngiliz Tabipler Birliği’nden Dr. Michael Wilks İngiltere’deki cezaevindeki sağlık durumu ile ilgili deneyimlerini aktararak, İngiltere’de mahkum sayısının giderek arttığı ve cezaevlerinde intihar vakalarının 1996’da 64 iken 2004’de 95’e çıktığı vurguladı. Özellikle ABD’nin Guantanamo’da yapmış olduğu, insan hakları ile bağdaşmayan tutumunu gündeme getirdi.

Mr. Bjorn O.Hoftved ise, editöryel boardında Türk Tabipleri Birliği’nden Dr.Metin Bakkalcı’nın da yeraldığı Dünya Sağlık Teşkilatı ile birlikte internet yoluyla yürütülen kursun bütün ülkelerde kullanılabileceğini ve cezaevi hekimlerinin bu kursu ücret ödemeden tamamladıktan sonra sertifika alabileceklerini belirtti. Arzu eden ülkelerin kendi dillerinde tercüme edebileceğini söyleyerek, böylelikle daha çok hekimin bu sertifika programına ulaşabileceğini hatırlarttı. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgiye de isteyen meslektaşlarımız http://lupin_nma.net adresinden ulaşabilirler.

- Tartışılan diğer başlıklar nelerdi?

Daha sonraki oturumlarda ise Avrupa’da ve Norveç’te palyatif tedavi konusunda iki konuşma yapıldı. Öğleden sonraki oturumda da sigarayla ilgili Norveç Hükümeti’nin aldığı kararlar sunuldu. İş ve sosyal işlerden sorumlu Norveç Bakanı önce hastanelerin sigarasız olmasını sağladıklarını ve daha sonra da dünyada bar ve restoranlarda sigarayı yasaklayan ikinci ülke olmanın gururunu yaşadıklarını söyledi. EFMA Tütün Aksiyon Grubu Başkanı Dr. Tomas Caks EFMA/WHO’nun Tütün Kontrolü ile ilgili aktiviteleriyle ilgili bilgi vererek, 2004 yılında TTB’den Dr. Özen Aşut’un da katıldığı Edinburg Konferansı’nda alınan kararları hatırlattı. Devamında, Avrupa’daki Nofault (Tedavi ve Tanı Girişimleriyle İlgili Zararları Karşılama Sistemi) ile ilgili uygulamalardan bahsedildi.

Günün son oturumunda ise Türkiye’nin de içinde bulunduğu 5 delege, ülkelerinin sağlık sistemi ve tabip birlikleri konusunda foruma bilgi sundu. EFMA/WHO Forumu’nun kapanışında “Tütün (sigara) Denetimi İçin EFMA Eylem Kararı”, “Bologna Prosesi ve Tıpla İlgili Bildiri”, “Cezaevi ya da Diğer Türdeki Tutukevi/Gözlemaltı Tutuklamalarında Sağlık Bakımı Üzerine Bildiri” başlıklı 3 deklarasyon oybirliğiyle kabul edildi.

- Bir sonraki toplantı nerede yapılacak?

2006 yılında Budapeşte’de (Macaristan) yapılacak. Ayrıca, forumun 2007 yılı için evsahipliği yapacak ülke önerilerine açık olduğu söylendi.

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön