e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Şubat 2005  Sayı: 131

 

Uluslararası şirketler, Bergama’dan sonra şimdi de Eşme Altın Madeni’nin peşine düştü…

“Çevre sağlığı için büyük tehlike!”

Eldorado Gold şirketine ait Tüprag firması, Uşak’ın Eşme ilçesindeki, büyük bölümü orman alanı içinde kalan altın madenini işletmek üzere yatırım hazırlığına girişti. Firmanın bugüne kadar altın madeni için 105 milyon dolar civarında yatırım yaptığı belirtiliyor. Dönem sözcülüğünü İzmir Tabip Odası’nın yürüttüğü İzmir, Bergama, Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere Elele Hareketi, çevre sağlığı için büyük riskler taşıyan girişimin önlenmesi için uzun süredir çaba yürütüyor.

2.jpg (5447 bytes)Tıp Dünyası - İZMİR - Dünyanın en büyük altın madeni şirketlerinden biri olan Eldorado Gold şirketine ait Tüprag firması, Uşak’ın Eşme ilçesi yakınlarındaki, büyük bölümü orman alanı içinde bulunan altın madeni için yatırımlara başladı. Firmanın bugüne kadar, “siyanür liçi ile altın üretmek” üzere söz konusu maden için 105 milyon dolar civarında yatırım yaptığı belirtiliyor.

Dönem sözcülüğünü İzmir Tabip Odası’nın yürüttüğü İzmir, Bergama, Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere Elele Platformu, kamuoyunda Bergama Altın Madeni kadar öne çıkmayan ancak çevre sağlığı için büyük riskler taşıyan girişimin önlenmesi için uzun süredir girişimlerde bulunuyor. İzmir Tabip Odası Halk Sağlığı Komisyonu üyesi Dr. Ahmet Soysal, Eşme’deki gelişmeleri Tıp Dünyası’na aktardı:

-Yaklaşık bir yıldan bu yana; İzmir’de kurulu İzmir, Bergama, Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere Elele Platformu’nda İzmir Tabip Odası adına dönem sözcülüğünü yürütüyorsunuz. Önce bize platform hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Evet, bir yıl için bayrak İzmir Tabip Odası’na verildi, önümüzdeki Mayıs ayında yine platforma üye odalarımızdan birine bu bayrağı devredeceğiz. Bilindiği gibi bu platform, “siyanür liçi yöntemi ile altın madenciliğine”  karşı 1991 yılında oluşturuldu. Bugün Maden Mühendisleri Odası İzmir Şubesi dışında, TMMOB’a bağlı tüm odaların İzmir şubeleri ile İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu ve birçok sivil toplum kuruluşu üye ve katkıda bulunuyor. Platform 1991 yılından buyana siyanür liçi yöntemi ile altın madenciliğine karşı bilimsel mücadeleyi, 1994 den buyana ise hukuksal mücadeleyi sürdürüyor.

-Bu çerçevede Bergama’da açılan davalar kazanıldı, İzmir-Efemçukuru’nda  ise açılan davada mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu iki bölgede son durum nedir?

Bergama’da tüm hukuksal aşamalar bitti ve sonuçta dava kesin olarak kazanıldı. Son olarak, bir hukuk devletinde olmaması gereken şekilde; mahkeme kararlarını hiçe sayarak madene çalışma izini veren  57. üçlü koalisyon hükümetinin bu kararının yürütmesini de Danıştay Haziran 2004 de durdurdu ve sonunda maden 19 Ağustos 2004 de mühürlendi. Ayrıca Bergama köylüleri AİHM’de açtıkları davaları da kazandılar.  Ama her şey sonuçlanmadı henüz… Çünkü orada yine bazı hukuku, kesinleşmiş mahkeme kararlarını hiçe sayan; madeni açmaya dönük girişimler var. Bu girişimleri izliyoruz.

Efemçukuru’na gelince; o maden girişimi İzmir’in içme suyunun büyük bir bölümünü karşılayan Tahtalı Barajı’nı ve 2007’de devreye girmesi gereken Çamlı Barajı’nı tehdit ediyor. 3 milyonluk bir kentin içme suyunu kaynağını; alternatifi olmayan bir kaynağı kirletecek. 8 yıl ekonomik ömrü olan 18 ton altın rezervli bir maden 3 milyonluk bir kenti belki de susuzluğa mahkum edecek. Buna karşı bir grup İzmirli’nin İzmir 4. Bölge İdare Mahkemesinde içme sularına sahip çıkmak için açtığı dava sonucu mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi ve tehlike şimdilik durdurulmuş oldu. Dava’ya daha sonra Elele Platformu adına dönem sözcüsü İzmir Tabip Odası ve İzmir’in içme suyunu sağlayan İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı İZSU Genel Müdürlüğü de müdahil oldu. Bu davanın sonucundan umutluyuz.

- Gelelim Eşme’ye… Kamu oyunda Bergama veya Efemçukuru kadar bilinmiyor; ancak Eşme-Kışladağ’da da bir altın madeni girişimi var…

Evet; en büyük tehlike orası! İnsan ve çevre sağlığı açısından en büyük risk Eşme’de. Eşme’nin kamuoyunda bilinmemesinde; anlatmakta bizim eksiklerimiz olduğu kadar bazı medya organlarının ilgisizliği de etkili oldu.

-Eşme’deki altın madeni ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Maden alanı Uşak’ın Eşme ve Uluğbey ilçeleri arasında kalan bir yer. Uluğbey ilçesine bağlı Gümüşkol köyü yakınlarında ve büyük bir bölümü orman alanı olan bir bölgede! Maden alanının hemen yanında Gümüşkol, Hacıhasanlar, Katrancılar, Ovacık, Karapınar, Söğütlü, Hacıaliler ve Bekişli gibi kırsal yerleşimler var.   Madeni işletecek şirket bu bölgede 3 milyon metrekareye yakın bir yeri satın aldı. Köylüleri arazilerini satmaya ikna etmek için Eşme ve Uluğbey arasındaki bu bölge için yüksek bedeller önerdiler ve kabul edenlere ödediler. Toplam 8-10 milyon dolar arası arazi alımları için para harcadıklarını tahmin ediyoruz. Bu bölgede yaşayanlarda Uşak ve İzmir’e göç etme eğilimi var; arazilerine yüksek bedeller verip bu eğilimden faydalandılar.

-Madenci şirket Bergama benzeri bir toplumsal direniş ile karşılaşmamak için herhangi bir girişimde bulundu mu?

Evet. Madenci şirket Uşak’ta kurduğu bir vakıf aracılığı ile direniş olabileceğini düşündükleri bazı köylere içme suyu ve yol yapımı gibi bazı yatırımlar yaptı. Aslında daha yıllar önce devletin yapması gereken bazı alt yapı işlerini yaptılar. 50-100 bin dolar arası bir para harcadılar, buradan bekledikleri kazançla kıyaslandığında çok küçük bir yardımdı; ayrıca bunları bazı devlet gorevlilerinin de katıldığı törenlerle açtılar; o bölgede yaşayan insanlara bir şekil de mesaj verdiler.

- Ne kadarlık bir yatırımdan söz ediliyor? Yatırımı yapmak isteyen şirket ve Türkiye bağlantıları nelerdir?

Madeni işletecek olan şirket Tüprag. Bu şirketin tamamı dünyanın en büyük altın madeni şirketlerinden olan Eldorado Gold’a ait. Bu şirket İzmir Efemçukuru’nda da işletmeci şirket. Bildiğim kadarı ile Türkiye’deki geçmişleri 1986 yılına kadar uzanıyor. Eskişehir-Kaymaz, Balıkesir-Havran’daki daha küçük çaplı olan altın madeni yatakları ile de ilgileniyorlar. Son yıllarda ülkemizin çok ünlü  bir holdingi ile bir de ortak şirket kurdular. Bu aşamadan sonra şirket kamuoyuna daha değişik ama yanlış olan mesajlar vermeye başladı; bu altın madenleri sayesinde ülkemiz dış borçlarından kurtulacak, kalkınacak, Türkiye’de daha çok altın rezervi var   gibi…

Yatırıma gelince; altın madeni ve kimyahanesi büyük bir yatırım gerektirmiyor. Büyük bir teknoloji de gerektirmiyor. Sistem bildiğimiz taş ocaklarına benziyor; patlatma, delme, kırma, taşıma, öğütme… Taş ocaklarından farklı olan tarafı kimyahane kısmı; yani siyanür liçinin gerçekleştirildiği bölüm. ÇED raporuna göre; şirketin yaptığı yatırımın 105 milyon dolar civarında olduğunu belirtiliyor ama bu yatırım daha az da olabilir. Yatırım bedelinin büyük kısmı da yurt dışına gitti. Buna karşılık çok büyük bir para kazanacak ve atıkları; insan ve çevre sağlığı ile zaman içinde çıkacak sorunları ve maliyetleri bize bırakıp gidecekler.

-Çıkarılacak altının ne kadarı Türkiye’de kalacak? Türkiye’nin kazancı ne kadar olacak? Altın son aşamaya kadar Türkiye’de mi işlenecek?

Çıkan altının yüzde 2’si devlet hakkı olarak; yüzde 2’si ise madenciliği geliştirme fonu olarak Türkiye’ye kalıyor. Eskiden bunlar yüzde 5 seviyelerindeydi. Ülkemiz ilerideki yıllarda bu rakamın kat ve kat fazlasını ortaya çıkacak çevre kirliliğini önlemek için harcayabilir.

Bergama’da altın ve gümüşü dore halinde beraber döküp; rafinasyon için yurt dışına gönderiyorlardı. Geçtiğimiz Temmuz ayında hükümet altın arama, işletme ve rafineri faaliyetlerinin üzerindeki KDV’yi tamamen kaldırdı. O nedenle şimdi altın madencileri rafineri işlemini de Türkiye’de yapacaklarını; böylece tüm üretimin burada tamamlanacağını söylüyorlar! Çünkü artık onlara bu daha ucuza geliyor, karları artıyor. KDV kalktığı için  üretimin burada yapılmasının Türkiye için maddi açıdan bir önemi kalmadı… Üstelik atıklarını da burada bırakıyorlar.

-Eşme-Kışladağ altın madeninin Bergama-Ovacık altın madeninden farkları neler? Bu madeni biraz anlatır mısınız?

Tüprag, ÇED raporuna göre Eşme’de açık ocak tipi bir madencilik yapacak. Maden, yığın liçi alanı, pasa (tenörü düşük olduğu için işlenmeyip, direk atılan kayalar) depo alanı, idare binaları ve depolar toplam 4 milyon metrekarelik alana yayılıyor. Bunun çevresinde yaklaşık 2 milyon metrekarelik bir tampon bölge var; yani madenin toplam alanı 6 milyon metrekareyi buluyor. Madenin ekonomik ömrü 17 yıl; bu süre sonunda toplam 150 ton civarında altın, 70 ton civarında gümüş üretilecek. Madenin yanı başında kurulacak kimya tesisinde ise siyanür liçi yönteminden çok daha tehlikeli olan siyanür yığın liçi yöntemi kullanılacak. Çünkü buradaki altın tenörü çok düşük; 1.10 gr/ton. Yani daha basit anlatımı ile; bir ton kayayı iki defa kırma işleminden geçirip çok ufak partiküller haline getirip, 90 gün süre ile içinde yüksek konsantrasyonda siyanür bulunan bir çözelti ile sulayıp ve sonuçta 1.1 gr altın elde edecekler. Bu arada her bir ton kaya için 0.53 kg (530 gr.) siyanür kullanacaklar. Ayrıca patlatma, kırma ve öğütme döneminde ortaya gürültü, hava kirliliği gibi sorunlar da çıkacaktır. Maden kapandığında yığın liçi alanı atık depolama alanı haline gelecektir. Bu alanda tam 132 milyon ton atık depolanacaktır. Atıkların yüksekliği 60 metreyi ve kapladığı alan  1.8 kilometrekareyi bulacaktır! Bu atıklar başta bakır, cıva, çinko, kadmiyum, krom, kurşun olmak üzere   çeşitli ağır metallerden ve üst üste yığıldığı için özellikle alt katmanlarında siyanürden zengin olacaktır. Ağır metallerin insan sağlığı üzerine olan olumsuz etkilerini burada uzun uzun anlatmaya gerek yok; deri döküntülerinden çeşitli organ kanserlerine kadar uzanan etkilerini hepimiz biliyoruz. Bu bölgede yaşayanlar gelecekte uzun yıllar boyunca bu olası risklere açık olacaktır. Bu bölgede oluşacak asit maden drenajı (AMD) geniş bir çevrede su havzalarında etkili olacak ve bu sular insan ve çevre sağlığı açısından büyük tehdit oluşturacaktır ve sanayi de dahil hiçbir yerde kullanılamayacaktır. 17. yılda maden kapandığında geride ayrıca bir kilometre çapında, 400 metre derinliğinde ve 55° şevli bir dev delik de kalacaktır.  Bu delik 250. metresine kadar AMD’li suyla dolu olacaktır. Bu durum yer altı sularına verilen zararın bir göstergesidir.

-Bergama Ovacık altın madeni ile karşılaştırırsak; nasıl bir tablo karşımıza çıkıyor?

Bergama’da altın tenörü (9.1 gr/ton) Eşme’den yüksek; o nedenle Bergama’da daha az siyanür kullanılıyor; ayrıca atık ve pasa miktarları da Bergama’da çok daha düşük. Yani Eşme’de insan ve çevre sağlığı açısından daha büyük bir tehdit ile karşı karşıyayız. Dünyada bu kadar düşük tenörlü, bu kadar çok tehlikeli atık çıkartan, yerleşimlere bu kadar yakın bu tip altın madenlerine   artık kolay kolay izin verilmiyor... Bu madeni ÇED raporunda karşılaştırdıkları altın madeni ise Nevada’da çölün ortasında ve çevresinde bırakın insanı bitki bile olmayan bir yerde!

-Sizin başka eklemek istedikleriniz var mı?

Eşme Kışladağ altın madeni insan ve çevre sağlığı açısından uzun yıllar boyu sürecek büyük bir risk oluşturmakta; buna karşılık ülkemize kayda değer ekonomik getirisi bulunmamaktadır. Kayda değer bir ekonomik getirisi bulunsa dahi hiçbir devletin vatandaşlarını yıllar boyu sürecek böyle bir sağlık açısından olası risk altında tutmaya hakkı yoktur. Kimsenin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı elinden alınmamalıdır. 1990 da Bergen’de toplanan BM Avrupa Ekonomik Komisyonu Çevre ve Kalkınma Konferansı sonucunda yayımlanan sonuç bildirgesi çevre hakkı kavramında  çok önemli bir gelişmeyi beraberinde getirmiştir. Buna göre; bu gibi konularda yöre halkına danışma gereği ve eğer yöre halkı istemiyorsa işletmelerin açılmaması ilkesi kabul edilmiştir. Ayrıca gelecekte oluşabilecek ‘risk’ kavramı üzerinde durularak olası risklerin bile bir işletmenin açılmaması için yeterli neden sayılabileceği bu sonuç bildirgesinde yer almıştır. Bunun gereği yerine getirilmelidir.

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön