e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

8 Aralık 2004  Sayı: 129

gündem...

Dr. Füsun Sayek

AB ve Sağlık

Geçen hafta bir TV kanalı bana “Türkiye sağlık alanında AB’ye ne kadar hazır?” sorusunu yöneltti. “AB nasıl bir projedir?”, “AB’ye girmeli mi, girmemeli miyiz?” sorularından bağımsız olarak, bu beni AB’de sağlık konusunu bir kez daha incelemeye yöneltti. Evet, “AB ve üye ülkeler; sağlık konusunda ne düşünüyor?”, “Türkiye’deki dönüşüm -çoklukla AB ile ilişkilendirilerek tartışılıyor- AB ilkeleriyle çok mu uyumludur?”; bu konuda birkaç dokümandan* yararlanarak bazı tespitler yaptım.

AB sağlık konusuna “üye ülkelerle birlikte AB vatandaşlarının sağlığını korumak ve geliştirmekten sorumludur” diyerek giriyor. Buradan yapılacak saptama, sonraki değerlendirmelerle kuvvetleniyor, evet. AB üye ülkeleri sağlık hizmetini verme biçimleri konusunda zorlanıyor ancak sistem ne olursa olsun “vatandaşın sağlığı korunmalı ve geliştirilmeli” diyor. Ve üye ülkeleri yönlendirecek bir sağlık politikası da geliştiriyor. Sağlık konusuna kurulduğu yıllarda çok fazla değinmeyen AB, Maastricht Anlaşması ile ilk kez halk sağlığını topluluğun önemli bir sorunu ve konusu olarak belirledi. Andlaşma, AB’nin üye ülkelerle, gerekirse destek de vermesi koşuluyla insan sağlığını korumak için işbirliğine gireceğini ifade etmekte, ayrıca hastalıklardan korunma, ilaç bağımlılığı gibi önemli konular, hastalıkların nedenlerini bulmaya yönelik araştırma-geliştirme yapma, sağlık için bilgilendirme ve eğitim önermektedir. Maastricht Andlaşması ile sağlık kanunu diğer politikaların da temel bir bileşeni olmuştur.

Kanser, AIDS, hipertansiyon/kalp hastalığı gibi bazı kronik hastalıkların halk sağlığı sorunu olarak yoğun biçimde görülür olması, serbest dolaşımla birleştiğinde, endişe artmış ve halk sağlığı AB’nin önemli bir gündemi olarak en başlara oturmuştur. AB politikaları ve avroteknokratlar, “kişilerin serbest dolaşımının başarılı olması isteniyorsa kamu sağlık politikalarında eşgüdüm ve işbirliği şarttır” demektedirler.

Maastricht Adlaşması öncesinde de bazı konularda ortak çalışmalar yapılmaktaydı. İlaçlar (1965 yılından bu yana ilaç araştırmaları, üretimi, ruhsatlandırılmaları konusunda çalışılmaktaydı ki, Türkiye bu konularda pek çok AB direktifini mevzuata dönüştürmüştür), araştırma (1970’lerden bu yana yaşlanma, çevre, radyasyon riskleri, insan genom analizi konuları yanı sıra önemli hastalıklar için ortak araştırmalar yapılmıştır) ve insani yardın (felaket durumlarında olduğu gibi) Maastricht Andlaşması’nı izleyen süreçte AB Komisyonu 8 konuyu öncelikli alanlar olarak belirleyerek bir program geliştirmiştir. Bu öncelikli konular, sağlığın geliştirilmesi ve eğitimi (alkol, sigara, beslenme v.b.), kanser, bulaşıcı hastalıklar, hava kirliliğine bağlı hastalıklar, ender hastalıklar olarak belirlendi.

Bu program açıklandığında; hastalık tabanlı bir program olması nedeniyle “kapsamlı değil” eleştirileri oldu. Komisyon 2000 yılında 2001-2006 yılları için 300 milyon euro’luk bu programı açıkladı. Topluluk gençlik ve alkol bağımlılığı gibi konularda ortak bir strateji belirledi. Yeni sağlık politikasından çıkan faaliyetlerden biri “Avrupa Sağlık Forumu”dur. Bu forum sayesinde, kamu sağlık sektörü bileşenleri sağlık politikalarının belirlenmesinde söz sahibi olacaklar ve halk sağlığı konuları bütünlüklü biçimde tartışılabilecektir. Bu yeni program ulusal programları tamamlayıcı olacaktır.

Bu yeni sağlık stratejisi AB vatandaşlarının sağlığın yalnızca horizontal bir yaklaşım olduğu için değil ama ilk kez sağlıkla ilgili toplumlarda ilgililerin çok geniş bir katılımını sağlayacağı için de daha iyiye götürecektir.

Halen AB ülkelerinde insanlar önceki dönemlere göre daha uzun ve daha sağlıklı yaşamaktadırlar. Her ne kadar toplumun yüzde 20’si önlenebilir nedenlerle erken ölmekteyse de uzun yaşamanın sağlanmış olması bir başarıdır. Başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere sağlık için yeni tehditler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca halen sosyal sınıflar arasında rahatsız edici eşitsizlikler vardır. Uzun yaşam Alzheimer gibi yaşa bağlı hastalıkları ortaya çıkarmıştır. (1970 yılından bu yana, toplulukta yaşam umudu kadınlar için 5.5, erkekler için 5 yıl artmıştır. 1995 yılında doğan bir kız çocuğu 80 yaşına dek, bir erkek çocuğu da 74 yıl yaşayacaktır. 1970-1972 yıllarında toplulukta bebek ölüm hızı binde 10’un altına inmiş ve üye ülkeleri arasındaki farklılıklar da azalmıştır. Aynı dönemde anne ölümleri de hızlı bir düşüşle 100 binde 7’ye düşmüştür. “Bu politikalar halkın günlük yaşamlarını etkiledi mi?” sorusunun yanıtı ise çok kolay verilemiyor.

Ayrıca, AB üye ülkelerinin tümü sağlığa yeterli kaynak aktarmakta henüz başarılı değil. AB’nin GSMH üzerinden sağlığa ayrılan kaynak ortalaması yüzde 8.61 iken örneğin İngiltere GSMH’nin sadece yüzde 6.8’ini sağlığa ayırmaktadır. (Bu rakam Türkiye’de hiçbir zaman yüzde 3.5-4’ün üzerine çıkmamaktadır) Bu düşük kaynak ayrımı nedeniyle İngiltere’nin sağlık göstergeleri diğer bazı üye ülkelerden daha olumsuzdur.

AB’nin korkusu genişlemenin sağlığa ayrılan kaynakları da zorlayacağıdır. Daha ayrıntılı sayılarla yapılmış bir değerlendirmeyi (sağlık dahil) ve karşılaştırmayı bir sonraki yazımıza bırakıyoruz.

* Avrupa Birliği Süreci ve Türkiye, Toplum ve Hekim 2003, Cilt 18, sayı 2

The EU Policy on Public Health, ESC Roven-France, March 2001

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön