e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

8 Aralık 2004  Sayı: 129

 

dışarıdangöz...

Hastalar, hastaneler ve insan...

Coşkun Aral*

Mesleğimin ilk yıllarından itibaren hastanelere hiç uzak kalmadım. Polis muhabirliği döneminde acil servis önlerindeki bekleyişler... Siyasi ve adi cinayetler... Ardından "ex"lerin çıkarılma anları... Sonra savaşlarda, ölüm tarlalarında, morgları tıka basa dolan, bazen çatışmalara sahne olan, bazen de kasıtlı olarak bombalanan hastaneler..

Batı Beyrut'ta İsrail bombardımanı sırasında tavanı çöküp enkazdan yaralı çıkan çocukları bizzat taşıdığım bir hastane, aynı dönemde  bombalanan zihinsel engelli çocukların kaldığı başka bir hastane. Başka başka yığınla hastane...  Savaş  muhabirliği dönemlerimde mağdur olarak iki kez konuk edildim hastanelerde. Biri Afganistan'da   diğeri Lübnan'da. Birinde arkasına asıldığım kamyonun mayında havaya uçmasıyla  sadece üst çenemden yaralanmış ve bir kaç gün komada kalmıştım. Panşir Vadisi'nde kerpiçten, hiç bir donanımı olmayan bir hastanede tedavi edilmiştim üstelik kendi inşa ettiğim mekanda. Diğeri de bacağımdan top arabası geçtiğinde amputasyon için gidip şans eseri bacağım kesilmeden çıktığım mezbaha benzeri Beyrut Amerikan Hastanesi..

Tabii ki savaş koşullarında gayet olağan sayılacak o ürkütücü hastane anılarımı bir tarafa bırakıp, Türkiye'deki hastane anımı aktarmak isterim. Tamamı katıksız gerçek olan bu anımdan ötürü, umarım hastane sorumluları kırılmazlar. Öncesi ve sonrası benzer şikayetleri çok duyduğum bu değerli  bilim yuvası ve hastanenin benim bu olayımdan sonra gerçek bir hastane tanımına  kavuşmuş olduğunu diliyorum..

Yıllarca gazeteci olarak ziyaret ettiğim İstanbul'daki bir üniversitenin hastanesine genel bir muayene için gittiğimde bir yakınımın referansı ile başladığım ilk aşamada, değerli  cerrah dostumuz, kasık fıtığımın patlamış olduğu ve ileride ciddi bir sorun çıkarabileceğini söylemişti. Eve bile gitmeden hemen hastaneye yerleşmem ve ardından ertesi günü ameliyat edilmem gerekiyordu. Kibarlığı ve ikna kabiliyeti, bunun yanı sıra verdiği güven nedeniyle, bir tek kelime etmeden büromu aramış, hastanede kalacağım süre içinde gerekli giysi ve ihtiyaçlarımı istemiştim. Herşey inanılmaz bir hızda gelişmişti. Doktor Bey'in söylediklerini yapma telaşındaydım. Az izlenen bir belgesel  yapımcısı olmanın getirdiği avantaj, herkesin bana tam bir vatandaş muamelesi yapmasıydı. Yani, herşey doğal gelişecekti. İlk  şokumu hastaneye yatmam için gerekli  parayı yatırırken yaşamıştım. Veznede bütün kredi kartlarının slip makinaları, reklamları  olmasına rağmen küçümsenmeyecek bir rakam, nakit olarak isteniyordu. Yani vasat bir vatandaşın üstünde bulunduramayacağı bir rakam. Herhangi bir gelişmiş dünya ülkesindekine eş değer. Ardından ameliyat için istenen ve asla bir ameliyatta kullanılması mümkün olmayacak tıbbi araç gereç. Bunları duyardım ama inanmazdım. Ve değerli hocamızın özel hastası olmam nedeniyle bana ayrılan odama yerleşme. Verilen oda muhteşem bir deniz manzarasına sahipti. Özellikle 2000 yılı Ağustos ayında böyle bir oda bulmak gerçekten bir şanstı. Ancak nöbet tesliminden önce beni ziyaret eden hemşire hanımın uyarısı, gece izlemeyi düşündüğüm mehtabın ortasına patlayan bomba gibiydi:  “Aman Coşkun Bey, kapınızı iyi kilitleyin, mümkünse arkasına birşey koyun uyumadan önce..” Yoksa Transilvanya'da Drakula Şatosu'nda bir gece mi geçirecektim. Ameliyat öncesi  yapmam gereken bazı ölçümler için bulunduğum binadan birkaç yüz metre ötedeki bir başka binaya ziyaret etmemden mi bahsedeyim yoksa nöbetçi doktorların askeri komut şeklindeki uyarılarından mı, benim için daha da acısı aralarında televole programını tartıştıkları için beni dışarıda beklettiklerini mi. Neyse ki, benim de üslubum değişti. Ancak böylece gerekli kan analizlerimi alıp, odama gittiğimde hemşire hanımın  uyarısının nedenini anlamıştım. Kapının üstünde daha önce varolan anahtar artık yoktu. İlerleyen saatlerde gelen ziyaretçilerimin sabah saatlerine kadar beni yalnız bırakmayışları neyse ki kabusun gerçekleşmesi engelledi.

Bir hastaya ilaç kadar önemli olan morali verecek güler yüzlü, sempatik hasta bakıcı yerine, özel olarak bulunmuş gerilim filmlerinde oynayabilecek potansiyel oyuncuların, iki dakikada bir oda yoklaması ve  garip bakışları da beni oldukça tedirgin etmişti. Bir gün sonraki ameliyata hazırlanırken ziyaretçi dostlarımın bu manzaralar karşısında söz konusu hastaneyi tercih etme sebebimi sorduklarında, elimdeki tek yanıt bir gerilim belgeseli hazırlayacağım şeklindeydi.

Neyse ki Doktor Bey'in elleri gerçekten hünerliydi. O ana kadar duyduklarımı ve gözlediklerimi bir kağıt gibi kırıştırıp çöpe atacakken, hastanede kesilen sular ve  40 dereceyi aşan sıcaklarda çalışmayan klimalar yüzünden yeniden başlayan kabus. Nekahat döneminde ani bastıran bir öksürük krizi, doktorumun ani seyahati ve hemşirelerin hastanede daha fazla kalamayacağımı bildiren uyarıları...

Evet bir tıp dergisine bir haberciden ulaştırılan bu gecikmiş anının sonunu da belirteyim. Aşırı öksürmemden dolayı patlayan dış dikişlerim ve ortaya çıkan enfeksiyon ardından bir devlet hastanesinde bir cerrah dostum tarafından yapılan ikinci bir operasyon.  

* Gazeteci, belgesel yapımcısı

 

 

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön