e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Kasım 2004  Sayı: 128

 

Bir sağlık memurunun ardından…

Prof. Dr.  Şükrü Hatun*

16.jpg (14549 bytes)- Ben de 1980 sonrası zorunlu hizmete ilk giden hekim kuşağındanım ve Hacettepe Tıp Fakültesini 12 Eylül sonrasının Ankara’sında  hepimizi nefessiz bırakan  o ağır havayı soluyarak bitirdiğimde daha doktor olma sevincini duyamadan soluğu zorunlu hizmet kurası çekmek için Hıfzısıhha Enstitüsü içindeki büyük salonda aldığımı hatırlıyorum. O zamanlar içinde bir askeri yetkilinin de olduğu kura görevlilerinin ağzından çıkan sözcüklerle hayatımız belirlenmiş olurdu. Görevli elini torbaya daldırıp “Dr….. Datça” dediğinde salonda alkışlar yükselir, benim ki gibi “ Adıyaman Gerger Güngörmüş Köyü” dendiğinde ise salonu sessizlik kaplardı. Zorunlu hizmet kurasında benim gibi adını ilk kez duydukları yerleri çekenler hemen bir harita bulup, kura çeken elin kendilerini savurduğu ülke köşesini aramaya koyulurdu. Ben kura çektiğim yeri haritada bulamamıştım ama Sağlık Bakanlığının ilgili dairesinden o köyde sağlık ocağı binası, elektrik ve su olmadığını öğrenmiştim. Yapacak bir şey yoktu; en azından tayinimi Gerger ilçesine yaptırabilirim umuduyla içimde biraz da Ferit Edgü’nün “O” romanının kahramanının imgesine taşıyarak kalın romanlar dolu çantamla  bir sabah vakti Adıyaman otobüsüne bindim. Uzun süren bir yolculuktan sonra “Adıyaman, Nüfus 55.000” yazan tabelası bizi karşıladı; otobüsten inip sağlık müdürlüğüne gittim ve göreve başlamak için hemen Gerger’e gitmem gerektiğini öğrendim. Aklımda bin bir soru bir akşam üste Kahta üzerinden Nemrut dağına selam vererek Gerger’e geldiğimde güneş batmak üzereydi ve sağlık ocağı bahçesinden uzaklarda akan Fırat’ı gördüğümde ürperdiğimi hatırlıyorum.

Sonunda Güngörmüş köyünü görmeden Adıyaman Merkez 2 Nolu Sağlık ocağını kurmak üzere göreve başladım.Benle beraber Zeki Kaya isimli tecrübeli bir sağlık memuru da çalışmaya başlamıştı. Sağlık ocaklarına yeni gelen bütün hekimler gibi ben de böyle deneyimli sağlık memurlarının hekimler üzerinde “otorite” kurabilecekleri konusunda uyarılmıştım. Zeki Kaya ise bana hep “doktorum” diye hitap ediyor ve olanca efendiliği ile benim sağlık ocağı çalışmalarını öğrenmeme yardım ediyordu. Onla birlikte önce izbe bir daireyi sağlık ocağı haline getirmeye çalıştık; sonra da hocamız Nevzat Eren’in istediği gibi bir sağlık ocağı hizmeti sunmak üzere işe koyulduk. O, hemşire Nebahat Konu ve ebe Güngör Seyrek ile birlikte bütün evleri dolaşıp nüfus tespiti yaptık, sağlık evlerini çalışır duruma getirdik. Sağlık ocağının duvarlarına Dr. Çağatay Güler’in “Bir çocuk ölünce boğmacadan yada kızamıktan/ Sorar vurur da camlara/ Gerekeni yaptınız mı/ Yaptınız mı gerekeni” şiirini astık ve sanki bölgemizdeki her çocuğun ölümünden biz sorumluyuz gibi yaşamaya başladık. İlk elde ettiğimiz bilgilere göre bebek ölümlerinin en önemli nedeni ishaldi ve aileler ishalli çocuklara ne yapacağını bilmiyorlardı. O günlerde ishalde ağızdan sıvı tedavisi yavaş yavaş önem kazanıyordu ve Şimdi Nort Caroline Üniversitesinde öğretim üyesi Dr. Ali Süha Çalıkoğlu  ve  Zeki Kaya ile birlikte önce bölgemizdeki daha sonra Adıyaman Kent merkezindeki, daha sonra bütün ildeki anneleri eğitmeye koyulduk. Tekel ve Sümerbank fabrikalarındaki kadınlara birlikte evde nasıl şekerli tuzlu hazırlayacaklarını anlattık, trafik polisi arabalarından birlikte uyarı anonsları yaptık, şehrin duvarlarına 12 Eylülden sonra ilk kez afişler yapıştırdık, belediye hoporlerinden “ Sayın anne ve babalar çocuğunuz ishal olduğunda..” diye başlayan metinler okuttuk, bütün sağlık ocağı hekimlerini toplayıp Ankara’dan gelen hocalarımızla ishal sempozyumu yaptık. O günlerde Hürriyet gazetesinin yerel muhabiri olarak çalışan ve çelebi kişiliği ile tanınan Fadıl Binzet bu çalışmaları haber yapardı ve Dr.İsmet Turanlı gibi uzun yıllar önce Almanya’ya göçmüş hekimlerden biz neler yapabiliriz diyen mektuplar alırdık.

Artık Zeki Kaya ile ayrılmaz ikili olmuştuk ve 1985 aşı kampanyasının Adıyaman’daki sorumluluğunu birlikte yüklendik. O aşıların sağlıklı bir biçimde korunması ve taşınması işinden yani “soğuk zincirden” sorumluydu. Bel fıtığından rahatsız olmasına karşın Adıyaman’ın bütün köylerine birlikte aşı taşıdık; o kampanyanın başarılı olması, sağlık ocağımızın duvarına astığımız şiirdeki gibi “gerekeni yapmak” için gece geç saatlere kadar çalıştık. Kampanya biraz da onun enerjisiyle o kadar başarılı oldu ki yaptığımız aşı miktarı Adıyaman’daki toplam çocuk sayısından fazla çıktı ve biz % 100’ü aşan aşılama oranı ile en başarılı iller arasına girdik.

Sonra hepimiz zorunlu hizmeti tamamlayıp büyük kentlere döndük; Zeki Kaya ise hep oralarda kaldı. Zaman zaman bizleri gelen bütün hekimlere anlattığını, birlikte çalıştığımız günleri özlemle andığını duyup seviniyorduk. Geçen haftalarda yolum 20 yıl sonra yeniden Adıyaman’a düştüğünde önce 2 Nolu sağlık ocağına uğradım sonra da Zeki Kaya’yı sordum. Bana Zeki Kayanın bir süre önce yine aşılama çalışmaları için sağlık ocaklarına giderken Narince yakınlarında arabasının uçuruma yuvarlandığını ve orada öldüğünü söylediler.Kulağında “doktorum” diyen sesi, içimde derin bir sızıyla eşini ve çocuklarını ziyaret ettim. Zeki Kaya 40 yıldır sağlık memurluğu yapıyordu ve Dr. Ali Süha Çalıkoğlu ile birlikte ona tam böyle bir ölümün yakıştığını düşündük. Neyse ki hak bilirlik yapmışlar ve adını 1 Nolu Sağlık Ocağına vermişlerdi. Ben de onun adının altında resim çektirirken yaşamımdaki en önemli kişilerden birisi olduğunu düşünerek, ona   “sen çocuklar için gerekeni yaptın” diye seslenerek onu sevgi ve saygı ile andım.

*Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

[email protected]

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön