e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Kasım 2004  Sayı: 128

 

dışarıdangöz...

Sağlık Hakkı

Hüsnü Öndül*

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 1. maddesinde, insanların onurda ve haklarda eşit olduğu vurgulanır. Demek ki insanlar yalnızca haklar bakımından değil, insan onuruna sahip olmak bakımından da eşittirler. İnsan onuru, bir muamele beklentisi ifade eder. Bu muamele beklentisi, herhangi bir beklenti değildir. İnsan olma imgesine uygun muamele beklentisidir bu.

Pek çok kez duyulmuştur. Pek çok kez insan hakları savunucuları, “insanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganını sokaklarda, meydanlarda, yazılarında seslendirmişlerdir. Ancak insan onurunun korunması sorununu yalnızca özgürlükten yoksun bırakılan durumlarda, çıplak zor karşısında ya da işkence yasağı kapsamında tartışmak, insan onuru kavramının anlamını ve alanını daraltır. İnsan onuru kavramı, anahtar bir kavramdır ve tüm hak ve özgürlük alanlarını kapsar.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi kişisel ve siyasal haklarla, ekonomik ve sosyal ve kültürel hakları olan bir bütün olarak zikreder. 1-22. maddeler kişisel ve siyasal haklara, 22-28. maddeler ekonomik, sosyal ve kültürel haklara vurgu yapar. Bu bütünsellik, “İkiz sözleşmeler” diye de nitelenen 1966 tarihli iki sözleşme ile tamamlanmıştır. Bunlar, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesidir. Bildiri ve sözleşmelerde düzenlenen ekonomik, sosyal ve kültürel haklardan bazılarını hatırlayalım: bunlar, çalışanlar için adil ve güvenli çalışma koşulları, iş bulma ve seçme hakkı, sendika kurma, sendikaya katılma ve faaliyette bulunma hakkı, yaşlılık ve işsizlikte devlet yardımına hak, yaşamın insan onuruna uygun sürdürülebilmesi için ihtiyaç duydukları durumlarda onları kuşatacak sosyal güvenlik hakkı, yeterli giyim, barınma ve yiyeceğin edinilebileceği yaşam koşullarına hak, herkes için sağlık bakımı ve yüksek sağlık standartlarına hak gibi haklardır.

Devletlerin yukarda değinilen insan haklarını koruma yükümlülüğü bulunmakta mıdır? Evet bulunmaktadır. Peki, özel sektörün, yukarıdaki hakları ihlalinden, devlet de sorumlu mudur? Bu sorunun yanıtı da evettir. Örnek vermek gerekirse, iş güvenliği ile ilgili bir hakkı yalnızca devlet kendisine ait işletmelerde ihlal etmez; özel sektör de, “adil ve elverişli koşullarda çalışma hakkı”nı ihlal eder. Her iki durumda da devletlerin sorumluluğu bulunmaktadır. Özel işletmelerdeki iş güvenliği ile ilgili ihlallerden de devletler, duruma göre, yasal düzenlemeleri yapmamak, yapılmış düzenlemelerin uygulanmasını denetlememek ve benzeri nedenlerle sorumludur. Sağlıksız yiyeceklerin üretilmesinden, pazara sunulmasından ve bu yolla doğan/doğacak sorunlardan ve ihlallerden devleti, devletleri/hükümeti, hükümetleri sorumlu tutabiliriz.

Devletlerin aktif olarak tutum almaları yoluyla insan haklarını yerine getirme yükümlülükleri de bulunmaktadır.

Devletlerin, konumuz bağlamından, örneğin temel sağlık hizmetlerini sağlamak için girişimde bulunmaları gerekir. Bu yolla plan, proje hazırlamayan ve bunu uygulamayan devletler sırf bu tür tutumlarıyla sağlık hakkını ihlal etmiş olurlar. Ana-çocuk sağlığının korunması için adım atmamak, plan-proje hazırlamamak ve uygulamamak, devletin görevini ihmal ettiğini gösterir. Oysa bu bir yükümlülüktür. Devletler, “ne yapayım, bireyler çoğalmalarını, doğum olgusunu kendileri planlar ve nerede, hangi koşullarda doğumu gerçekleştirmek istiyorlarsa gerçekleştirirler” diyemez. Olumsuz koşulların tümünün ortadan kaldırılmasını, annenin ve çocuğun sağlığını devletler düşünmek ve uygun koşullarının yaratılmasını sağlamak zorundadır.

Son günlerde SSK hastaneleri üzerinden yürüyen tartışmalara yönelik bir temel aramak gerekiyorsa, bir insan hakkı olarak sağlık hakkı noktasından ve yukarıda belirtilen devlet sorumlulukları-yükümlülükleri açısından konuya yaklaşmakta yarar var. Dünya çapında, çeşitli hükümetlerin “sosyal devlet” fikrinden uzaklaşma eğilimlerine dikkat çekmek gerekiyor. Bu eğilimin insanları nasıl güvenceden oksun bırakma sonucu doğuracağını ve böylelikle para temelli olarak dünyanın şekillendirilmek istendiğini görmek gerekiyor. İnsanın sırf insan oluşundan hareketle sahip olduğu haklar; ancak “paralı insan” ya da “parası kadar hakka sahip insan” oluşa dönüştürülmek isteniyor. Bu insan haklarını tehdit eden bir eğilimdir ve bu eğilimle dünyanın her yerinde mücadele edilmelidir. 

 

* İnsan Hakları Derneği Eski Başkanı

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön