e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Temmuz 2004  Sayı: 124

 

TTB Olağan Genel Kurulu’nda konuşan Dr. Ata Soyer, önümüzdeki dönemde hekimleri nelerin beklediğini anlattı…

“Bir Uzun Yürüyüş Gerekçesi Yerine…”

6.jpg (13885 bytes)1980’de 100 birim ücret alan kamuda çalışan hekimlerin, bugün ücretleri 30 birimin altına düştü.

Eşitlikçi olmayan “döner sermaye” dağıtım şeklinden bir umut bekleyenler, bu dağıtım şeklinin geçici olacağını da görmeliler. 3-4 milyar lira döner sermaye alma hayalini kuran meslektaşlarımız, bir uzman hekimin 900 milyona  -o da brüt- çalıştırılabildiği, “taşeronlaştırılmış ortamlarda”, bu hayalin ne kadar gerçekleştirilebileceğini umuyorlar?

Tıp Dünyası - ANKARA - Türk Tabipleri Birliği’nin 19 Haziran’da gerçekleştirilen Olağan Genel Kurulu’nda konuşan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Ata Soyer, “Hekimler Nereden Nereye” başlıklı bir sunum yaptı. Son 20-25 yılda yaşanan ekonomik, politik gelişmelerin hekimler ve sağlık alanı üzerindeki etkilerini ve sonuçlarını değerlendiren Soyer, önümüzdeki dönem sağlık alanını bekleyen olası olumsuzlukları somut verilerle aktardı:

Gelir kaybı, ek işe yönelme

1980’de 100 birim ücret alan kamuda çalışan hekimlerin, bugün ücretleri 30 birimin altına düştü. Özellikle 1990’lı yılların ikinci yarısında yaşanan kriz (5 Nisan krizi) sonrası, kamuda çalışan hekimler, kamuda çalışarak gelecek kurabilme umudunu yitirdiler, kitlesel olarak ek iş yapmaya yöneldiler. Bu gelişme, sağlığa akan Sağlık Bakanlığı payının giderek azaltılması ve kamu sağlık yatırımlarının kısılması ile birlikte, kamu sağlık hizmetlerinin çökertilmesinin sacayakları oldu.

Peki, ek iş yapan hekimlerin durumu ne oldu? Buna bizzat Sağlık Bakanlığı’nın verileri ile yanıt vermeye çalışalım:

Sadece özel çalışan uzmanların toplam hekimler içindeki oranı, bu on yılda azalırken, yıllık ortalama ücretleri 2001 krizinden sonra önemli ölçüde geriledi. Ek iş yapan uzmanların oranı, bu sürede ikiye katlanırken, gelirleri 1/3 kadar azaldı. Sadece kamuda çalışan hekimler, sayısı ve geliri azalan gruba dahil olmakla birlikte, kayıp oranı nispeten düşük kaldı.

Pratisyen hekimlerde gelir kaybı, her üç kategoride de daha dramatiktir. Sadece özel çalışan pratisyen hekimler, son on yılda %70’ den fazla, ek iş yapan pratisyen hekimler %50’den fazla ve sadece kamuda çalışan hekimlerse %30’dan fazla gelir kaybına uğradılar.

Ara sonuç; hekim sayısı artıyor, sadece kamuda çalışan hekim sayısı ve oranı azalıyor, ek iş yapmak durumunda kalan hekim sayısı ve oranı artıyor, hekimlerin yıllık ortalama gelirleri azalıyor.

Özele aktarılan payda artış

Hekimlerin yıllık gelirleri azalırken, sağlığa ayrılan toplam harcama %53, toplam tıbbi ithalat %70 oranında arttı. Bir başka ara sonuç; sağlığa ayrılan para artarken, buradan hekimlere giden pay artmamakta, hatta azalmakta, buna karşın yurt dışına, uluslararası sağlık şirketlerine giden para artmaktadır.

Bunlar ara tespitler. Buna yakın tespitleri, Hükümet yetkilileri de yapıyorlar. Yani, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının ücretlerinin yetersizliğini onlar da kabul ediyorlar. Buna karşın, önerdikleri çözüm, eksikliği “döner sermaye” yolu ile gidermek şeklinde. 1988’den beri uygulanan bu çözümü, daha da “bilimselleştirerek” uygulamaya kararlı görünmekte, AKP Hükümeti. Zaten şu anda, kamu sağlık kurumları, özellikle üniversite ve Sağlık Bakanlığı hastaneleri, önemli ölçüde döner sermayeye muhtaç hale getirilmişlerdir. Bir yanı ile kamudan özele kaynak aktarma, diğer yanı ile de kamu sağlık kurumlarını sosyal güvenlik kurumlarının kaynakları ile ayakta tutma anlamına gelen, son yılların sağlık finansmanı yaklaşımı, hekimlere de, “gelirini artırmak istiyorsan, bunu döner sermayeden sağla” dışında bir çözümü kapatmaktadır.

Bugün Sağlık Bakanlığı hastaneleri, devletten sadece personel maaşı alan, gelirinin neredeyse tümünü döner sermayeden sağlayan yapılar haline geldi. Örneğin, Sağlık Bakanlığı yataklı tedavi kurumlarının 1.5 katrilyon civarında olan 2001 bütçesinin, 500 trilyonu Sağlık Bakanlığı bütçesinden, 1 katrilyonu da döner sermayeden gelmiştir. 500 trilyon TL olan Bakanlık bütçesinin 450 trilyonu personel maaşıdır. Yani, hastaneler, döner sermayeden gelen 1 katrilyon TL ile dönebilmektedir. Üniversite hastanelerinin durumu, daha vahimdir; kazandıkları paranın nerdeyse dörtte üçü döner sermaye kaynaklıdır.

Performansını artır, daha çok kazan

AKP Hükümeti, üniversitelerde 1988 yılından bu yana uygulanan uygulamayı, özellikle 5 Kasım 2003’ ten bu yana ülkeyi beyaza boyayan sağlık çalışanları ve hekimlerin haklılığını kabullenmek ve sorunları çözmek yerine, bir döner sermaye saldırısı başlatmıştır. Hekimlere ve sağlık çalışanlarına “ücretleriniz için, tek yol daha çok çalışıp, daha çok kazanmaktır; performansınızı artırırsanız, çok para kazanırsınız” demektedir, AKP yetkilileri. Son aylarda, dağıtılan döner sermaye gelirleri de, bazı hekimler arasında oldukça olumlu tepkiler oluşmasına yol açmıştır.

Örneğin, bir ilimizdeki bir eğitim hastanesinde, aşağıdaki dağıtım şeması şeklinde döner sermaye geliri dağıtılmıştır:

Bu hastanede, hemşirelere ve diğer sağlık çalışanlarına dağıtılan aylık döner sermaye geliri de, 150-340 milyon TL arasındadır. Bu tablonun, diğer illerde ve hastanelerde de, çok farklı olmadığını öğrendik.

Bu dağıtım şekli geçici!

Bu eşitlikçi olmayan dağıtım şeklinden bir umut bekleyenler, bu dağıtım şeklinin geçici olacağını da görmeliler. Hükümet, 2003 Temmuz’unda “4924” sayılı yasa çıkardı, ki bir yanı ile sözleşmeli personelin sağlık alanındaki uygulamasının yolunu açtı. Kamu Yönetimi Temel Yasası, TBMM’ de bekliyor. Çıktığında, 1-1.5 milyon sağlık çalışanının sözleşmeli olacağı yasa, hani… Yine elden ele gezen, bizim ancak “6.versiyonu”na ulaşabildiğimiz Sağlık Kanunu da, bizim için “sözleşmeli bir gelecek” vaad’ediyor.

Ama, daha vahimi, 4924 sayılı yasaya eklenen bir maddenin uygulanabilmesi için çıkarılan 5 Mayıs 2004 tarihli “Satın Alma Yönetmeliği”. Yönetmelik, şimdiye kadar destek hizmetleri özelleştirilen sağlık kurumlarının, klinik ve laboratuar hizmetlerinin de özelleşebilmesinin önünü açıyor. Bir açıyor ki, görmeyin; örneğin, bir uzman hekimin maliyetinin asgari ücretin %200 üzerinde olabileceğinin hesabı yapılıyor. Bu noktada, her ay 3-4 milyar TL döner sermaye alacağının hayalini kuran-bu arada birlikte çalıştığı meslektaşlarının, kendi aldığının 1/10-15’i olduğunu görmeyen-meslektaşlarımıza sormak gerek; bir uzman hekimin 900 milyona - o da brüt- çalıştırılabildiği, “taşeronlaştırılmış ortamlarda”, bu hayallerinin ne kadar gerçekleştirilebileceğini umuyorlar?

Döner sermayenin kaynağı

Gelelim, bu döner sermayelerin kaynağına. Nereden geliyor, bu pınarın suyu? Bu köy pınarı mı ki, sonuna kadar akacak? Bunu öğrenmek için, döner sermaye gelirlerine bakalım; 2001 yılında, Sağlık Bakanlığı hastaneleri 846 trilyon TL, Üniversite hastaneleri 730 trilyon TL döner sermaye geliri yapmış. Gelirlerini önemli ölçüde, SSK-Bağ Kur-Emekli Sandığı gibi sosyal güvenlik kurumları, devlet memurları sevkleri ve yeşil kart gelirlerine oturtan bu döner sermaye işletmeleri, parasını ödeyerek bu kurumlardan yararlananlardan sadece %12-13 oranında gelir sağlamaktadır.

Sağlık finansmanı, giderek genel bütçeden ziyade, sosyal güvenlik kurumlarının topladığı prim gelirleri ve cepten ödemeler (katkı payları) temeline oturtulmuştur. Yeni çıkarılacak/çıkarılan yasalar, bu durumu pekiştirmektedir. Yani, devlet, sağlık hizmetlerinin mali yükünü, sosyal güvenlik kurumlarına ve doğrudan vatandaşa yıkmaktadır. Bu kadar çok yüklenilen sosyal güvenlik kurumları, ne zamana kadar bu yükü taşıyabilecektir, sayın “performans uzmanları”?

Kamu daralınca ne olacak?

Kamu daralınca/çökünce, ne olacaktır? Bizim açımızdan, en önemli sonuç kamu istihdamı daralacaktır. Yani kamu dışı istihdam öne çıkacaktır. Başka deyişle, sağlık çalışanlarının artık taşeron şirketlerde, özelleştirilmiş kamu yapılarında ya da özel sektörde çalışması demektir. Bir yandan her yıl 4500 hekim ve binlerce sağlık çalışanı mezun edip, onların çalışacağı yerlere yatırım yapmayan devletin bile iş/istihdam sorununu üstünden attığını görmemek mümkün değil. Sonuç, kibarcası “sağlık personeli fazlalığı”. Türkçesi, işsizlik. TTB’ye göre, böyle giderse 2020’de her 5 hekimden 1’ inin işsiz kalması bekleniyor. İşsizliğin kendi yarattığı sorunların yanı sıra, kalanlara “ne iş olsa yaparız” şeklinde katkısı olacaktır. Bu koşullarda çalışanlara, yeni-ek işler yüklenecektir.

Düzenli-tam gün istihdam yerine, yarım zamanlı, düzensiz çalışma saatlerinin olduğu, esnek çalışma yaygınlaşacaktır. Bu gelişmeler, zaten bir türlü oturtamadığımız “ekip çalışmasını”nın bozulması, parçalanması demektir. Bu durumda örgütlere, sendikalara, TTB gibi meslek örgütlerine gerek kalmayacaktır. Zaten, bir amaç ta o değil midir? Söz konusu ortam, sağlık çalışanlarının, her türlü ideolojik, siyasi ve kurumsal baskıya daha da açık olma halidir ve hiyerarşiye daha uygun olma durumudur. Sonuç, kamu sağlık hizmetlerinin çökertilmesiyle başlayan bir kısır döngüdür.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön