e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Haziran 2004  Sayı: 123

 

aradabir...

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı*

Trum trum trak, makinelaşmak

“Sensé de clinique” derdi durmadan öğretmenlerimiz. Hastalığı o klinik duyarlılıkla sezmekten söz ederlerdi. Tüm duyargalarımızı açık tutarak hastaya yaklaşmaktan. Tıp değişeli çok oluyor. Yirminci yüzyılın son çeyreği hekimliği farklı bir mecraya doğru sürükledi. İnsanların tümünü sürüklediği gibi. Yitirdiklerimiz azımsanacak gibi değil oysa ki. Önce duyarlılığımızı yitirdik. Makinalaşmak bizi insan doğasına yabancılaştırdı. Değerlerimiz alt üst oldu.

Bir sabah gazetecimden gazetelerimi alırken her iki göz çevresindeki gözlük hematomu fark etmiştim. Saldırıya uğradığını, kafasını duvara vurduklarını söyledi. Burnundan su gelip gelmediğini, ağız içine sürekli bir akıntısı olup olmadığını sorduğumda, onu anladığım için gözleri ışıdı. Gidip muayene olmuştu. Meslektaşlarım önemli bir durum olmadığını söylemiş, adli raporunda da bir günlük bir iş güçten kalma yazıp, hayati tehlikesi olmadığını belirtmişlerdi. Onu bir beyin cerrahına yönlendirdim. Beklediğim gibi, ön kafa çukurunda, crista galli’de bir kırığı vardı. Bu kırıkla birlikte adli raporu da tümüyle değişmişti. Hayati tehlikesi olduğu ve 25 gün iş ve güçten kalacağı yazılmıştı. Kendisini dövenlerin de tutuklanması anlamına geliyordu bu değişiklik. Geç kalmışlardı oysa. Saldıranlar çoktan sırrakadem basmıştı.

Anamnez tanının yarısı derdi öğretmenlerimiz. Hatta bazen, yalnız anamnezle tanı konabileceğini, hastanın kapıdan girişinden neler olup bittiğini anlayabileceğimizi öğretmişlerdi bize. Yeter ki sormasını, bakmasını bilelim.

Tıp son çeyrek yüzyılda başdöndürücü bir hızla gelişti. Bizim yerimize bakacak makinalara hergün yenisi ekleniyor. Hastalar poliklinik kapılarından, hekimlerinin yüzünü bile görmeden ellerine işaret dilinde yazılmış kağıtlarla laboratuvarlara gidiyor. Laboratuvarların sonuçları hekimin karşısındaki bilgisayar ekranında bir bir görünüyor. Hekimler hastanın yüzünü bile görmeden hastalık tanısını şıp diye koyuveriyor.

Poliklinik kayıtlarındaki hasta sayıları sürekli kabarıyor. Hekimin performansına performans ekleniyor. Hastaneye kazandırdıklarıyla yeni yeni makinalar alınıyor. Hekim hastalarına biraz daha uzak düşüyor. Arada makinalar, o makinaları üretenler kol geziyor.

Hekim açlık sınırındaki ücretini biraz daha yaşanabilir kılmak için gece gündüz makinaların başında çalışıp duruyor. Hastasını makinadan, yan odadaki meslektaşını ancak performansından biliyor. Performansını performansına çatıp, görmediği gözlere, duymadığı sözlere diş biliyor. Hastalar makinaların içinde, işaretlere dönüşüyor, ellerinde kağıtlar biriktiriyor,  makinaları hekimi belliyor. Hasta ile hekim ayrı düşüyor, hasta yakındığında hekim, hekim yakındığında hasta duymuyor.

Makinaları kullanmıyoruz. Artık makinalar, onları üreten şirketler bizi kullanıyor. Makinalaştıkça yabancılaşıyoruz. Derdimizi kimselere anlatamaz olduk. Oysa o dertler hepimizin dertleri. Hastalarımızla karşı karşıya gelmek bile yeterdi. Birbirimizin gözlerini görünce neler olduğu hemen anlaşılırdı. Zaman yok. Zamanı yükselen yeni değerle değiştirdik.

Önümüze yığdıkları kağıtları, defterleri, makinaları aralayıp hastalarla gözgöze gelmenin yolunu bulmalıyız. Yan yana durmanın. Sesimizi sesinize katmanın. Yeniden insanlaşmanın.

İnsanlaşmak, örgütlü olmaktır.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön