e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Haziran 2004  Sayı: 122

 

aradabir...

Celal Emiroğlu*

Tarihlere takılmak ile hedefe kilitlenmek arasında...

Son Tıp Dünyası “G(ö)rev için; kaldığımız yerden” manşeti ile “bir adım öne çıkan” mücadele tarzı ile eylemlerin devamını bekliyor ve sonuç alıncaya kadar sürekli olması gerektiğini vurguluyor.

Tüm kamu çalışanlarına örnek olması gereken görkemli mücadele sağlık sektöründe verildi. Sağlıkta gerçekleştirilen, hizmetin durduğu son üç eylemde net olarak görünen odur ki; olmazsa olmaz destek halktan geliyor. Geçmişte Tüm Sağlık Sen ve SES’in öncülüğünde yapılan eylemlerde de benzer desteğin yaşandığını da hatırlamak gerekir.

Sağlık personelinin iradesinin halk desteği ile belirlendiği geçmiş eylemlilik sürecine baktığımızda geleceğe ilişkin öngörülerde bulunabiliriz.

İlk olarak; halkın sağlık sorunlarını gördüğü, ancak çözümü berraklaştıramadığı ortamda sorunu paylaşarak canlı temas noktaları yakalamak ve geliştirmek olası, hatta zorunlu! Aksi halde çözüm arayışı siyasi iktidarın allayıp pulladığı ‘sağlıkta piyasalaşma’ ve ‘özelleştirme’ büyüsünde aranacak. Temasın sağlandığı durumlarda bilinçlendirme görevi de; esas olarak sağlık örgütlerinin olmak üzere, tüm demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve siyasi partilerin çabaları ile amacına ulaşacak.

İkinci olarak; sağlık çalışanlarının önemli bir kesiminin sorunu içselleştiremediği, güç oluşturarak sağlıkta hizmeti durdururken kısmen eylemi kırma potansiyeli taşıdığını da görebiliyoruz. Bilgilenme eksikliği, örgütsel güvensizlik, halen var olan sistemden yararlanma umudu; onları sağlam olmayan zeminde her an herşeyi yapabilecek farklı beklentileri olan ‘topluluk’ haline getiriyor. Bu duruşu izah eden en güzel örnek; bir tarafta batırılan ve içi boşaltılan çağdışı sağlık sistemini görüyor, diğer taraftan “performansa dayalı döner sermaye sistemi” aldatmacasına kanarak performans puanının yükselmesinin etik olmayan yollarını arıyor. Döner sermaye desteğinin halk kaynaklı olduğunu biliyor, sosyal güvenlik sistemlerinin hortumlandığını görüyor, ödemeler kesilirse hastanelerin bu sisteme birkaç ay dahi dayanamayacağını hissediyor, ancak bu sistemle günü kurtarmaya çalışıyor. Nitekim son eylemde fırsatçı kesim ‘puan’ toplama arzusu nedeniyle sorunları görmezden geldi ve eylemi kırdı.

Üçüncü olarak; yeni liberal saldırılara karşı mücadeleye dönüşen sağlıktaki eylemlerin ‘ideolojik’ saldırıya karşı zorunlu bir duruş olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bu anlamda Sağlık Bakanının ısrarla “eylemler ideolojik” açıklamasının arkasında yatan gerçeğin tartışılmasında yarar var. Saldırının ideolojik olduğu durumlarda doğası gereği eylemler de ideolojik olacaktır.

Yukarıda belirttiğim gibi tüm demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve siyasi partilerin çabaları ile amaca ulaşmak olası iken, bu desteğin ciddi bir zafiyet içinde olduğunu doğrudan söyleyebiliriz. TTB ve SES dışında eylemin öznelerinin ortalıkta görünmemesi bir handikap; diğer konfederasyonların ve siyasi partilerin protokol tarzı, yasak savma şeklinde verdiği destek eylemcilerin motivasyonunu bozmaktan başka bir işe yaramıyor. Durum böyle iken; “sorunu kabullenme” eksikliğini tamamlama görevinin de esas olarak sağlık örgütlenmeleri tarafından üstlenilmesi gerekmez mi?

“Sağlıkta Dönüşüm” sürecine yönelik, 5 Kasım ve 24 Aralık gibi tarihler hedef olarak gösterildi ve olağanüstü destekle eylemler başarıya ulaştı. 10-11 Mart eylemi yeni bir denemeydi ve hedef büyütülmüştü. 5 Kasımda verilen anlamlı desteğin 24 Aralıkta kısmen, 10-11 Mart da daha da azaldığı tespitini üzülerek yapabiliriz.

Giderek azalan desteğe rağmen eylemler başarılıydı. Ancak eylemler arasında geçen süreler arzulandığı gibi kurgulanamadı. Bir eylem bir tarihte başarı ile tamamlanıyor, sonra pusuya yatıp etrafı gözlemeye başlıyoruz. Kim ne tepki verdi? Başbakan ne dedi? Sağlık Bakanı ne dedi? Medya ne kadar ilgilendi? vs.

İlgi katsayısı bizi memnun ediyorsa görevi başarmanın mutluluğu ve huzuru ile uykuya yatıyoruz. Uyandığımızda hiçbir şeyin değişmediğini gözlemlediğimizde yeni bir tarih belirliyoruz.

Yükü sorunun sahipleri ile birlikte omuzlamak yerine, kolaycı yöntemle, daha zor ve yorucu olanı seçerek daha fazla yıpranıyoruz.

Soruların biçimini değiştirip toplumsal barometreye önem vermiş olsak, belki hedefi daha doğru belirleme olanağı bulacağız. Örneğin; eylem sonrasında toplumun ve temsil eden örgütlenmelerin bilgilenme ve ilgilenme düzeyi ne kadar değişti? Sağlık personeli sorunu ne kadar kavradı ve ne kadar sahip çıktı? Sorunun sahipleri bir sonraki eylemi nasıl kurguluyor? gibi sorular ve alınacak yanıtlar eylem planlarını ve örgütlülüğü daha uzun erimli kılabilir.

Pragmatik eylemlerden yararlanmak olası, ancak bu yararların kalıcı olma olasılığı anlaşılabilirliği ile doğru orantılı artabilir.

Bu yazı Mart ayında kaleme alınmıştı, görünen odur ki; bugün aynı noktadayız. Amacı ve hedefi kavratıldığında eylemin önünü kesmek olanaksızdır. Tıpkı 5 Kasım’da olduğu gibi...

[email protected]

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön