e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Haziran 2004  Sayı: 122

 

Son salgın: Lise son sınıf hastalığı

Dr. Umur Gürsoy*- Hekimler, lise son sınıf öğrencileri ve onların aileleriyle okul yöneticileri ve öğretmenleri son birkaç yıldır, nisan sonu gelince patlak veren, mayıs ayının ikinci yarısında tepe noktasına ulaşıp okulların kapandığı 15 haziran günü aniden, bütün hedef grubunda iyileşiveren yeni bir hastalıkla savaşıyorlar. Hastalık, salgınbilimsel (epidemiyolojik) yönden cinsiyet ve bölge ayırımı yapmıyor. Türkiye’nin her yerindeki lise ve dengi okulların sadece son sınıflarındaki bütün kız ve erkek öğrencileri etkisi altına alıyor. Hastalık bu nedenle bu sınıflarda okuyan ve ders veren 716 000 kişiyi etkiliyor ama hastalığın sıkıntısını çekenler ve doğrudan etkilenenler 570 582 lise son sınıf öğrencileri, 145 406 lise öğretmeni ve belki de ülkemizde bu öğrencilerin istedikleri tedaviyi verecek sayıları 90 000’i bulan hekimler.

Halk sağlığı sorunu

Türkiye’de Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olanlar hariç tüm sağlık kurumlarının birinci basamaklarına (polikliniklerine) 1999 yılı verilerine göre yılda yaklaşık 220 milyon kişi,  ortalama ayda 18 milyon kişi hastalık nedeniyle hekime başvuruyor. Kaba bir hesapla nisan ve mayıs aylarında bu 18 milyonun % 3,2’sini lise son öğrencileri oluşturuyor demektir. Bu ülkenin hükümetleri halk sağlığına, sağlık yönetimine, sağlık kayıt ve istatistiklerine gereken önemi vermediği için en temel sağlık hizmeti planlama verisi olan bu kadar hastadaki ‘en çok görülen, en çok sakat bırakan ve en çok öldüren hastalığın hangi hastalık olduğu’nu bilemiyoruz. Bununla birlikte söz konusu iki ay için % 3,2’lik bir  hastalık oranının Türkiye’nin en çok görülen ilk beş ya da on hastalığı arasına gireceğini söyleyebiliriz.

Halk sağlığı bilimi yönünden en önemli hastalıklar: En çok görülen, en çok sakat bırakan ve en çok öldüren hastalıklardır. Devlet, bu en önemli hastalıklarla savaşır. Bunu için de yapılacak en önemli çaba hastalığın nedenlerinin saptamak ve ortadan kaldırmaya çalışmak, ama daha önemlisi bunu devletin çözülmesi gereken bir sorun mertebesine yükseltmesidir.

Böyle bir hastalığa yakalanmış bir gencin babası da olduğum için sorunu incelemek ve kamuoyuyla paylaşmak gereğini duydum. Oğlumdan öğrendiğime göre Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu hastalığı önlemek yerine tedaviyi uzatacak önlemler aldığını, yani lise son sınıf öğrencilerinin rapor alma sürelerini (haklarını) 20’den 25 güne, devamsızlık hakları ise 10 günden 20 güne çıkardığını biliyoruz. Bu durum, öğrenciye eğer 4 okul haftası üzerine eğer iyi bir hekim bulur da sana her pazartesi beş gün hastalık raporu verirse 5 hafta daha toplam 9 hafta okula gelmeyebilirsin, demektir. Peki bir lise son sınıf öğrencisi okuluna neden 9 hafta gitmek istemesin? Bu noktada toplumsal bir sorun vardır ve karşımıza hastalık olarak çıkar. Çünkü halk sağlığı biliminde bir sosyal sorun ya da toplumsal kargaşa nedeniyle kişide görülebilecek bozukluklar hastalık sayılırlar.

Ne yazık ki sosyal kökenli hastalıkların tedavisi hekim ve sağlık örgütünün elinde değildir, ama her sosyal sorunda olduğu gibi son çare olan hekimler sonuçta karşılarına hasta olarak çıkan lise son sınıf öğrencilerine iki tepki vermektedirler: 1. Bütün hastaların erişemeyeceği bir tedavi olduğu düşüncesiyle eşitsizlik yaratmamak için öğrenciye istediği rapor(lar) verilmemektedir; 2. Başından böyle bir hastalık geçmiş veya çocuğu bu hastalığa bir zaman yakalanmış hekimler öğrenciye istediği hastalık raporunu vermektedir. Torpilli öğrenciler her yerde ve her zaman olduğu gibi kurul raporu denen dokunulmazlık zırhıyla istedikleri süre (en çok üç ay) bile rapor almakta ve böyle bir rapor öğrenciler için konan söz konusu rapor süresi kısıtlamasına girmemektedir. Çoğu zaman hem rapor alamayanlara haksızlık yapmamak, hem idari baskılar, hem de bir nevi sahte rapor vermenin çekincesi ile ve artan hasta sayısını azaltmak için özellikle toplu çalışılan hekim kurumlarında (devlet hastanesi vb) hekimler böyle öğrenci raporu vermeme kararı almaktadırlar. Türkiye’de torpil işte böyle kararların sürdüğü sisli havaları sever. Herkese kapalı yollar torpillilere açılır, çünkü herkes rapor vermenin yasak olduğunu bildiği için torpilli raporların sahte olabileceğinin kimse sorgulamaz. Bu nedenle böyle (lise son sınıf öğrencilerine rapor vermemek) kararlar öğrenciler arasındaki eşitsizliği ve zaten giderek artan haksız rekabeti daha da arttırır. Aslında gerçek haksızlık rapor alamayan öğrenciye olmaktadır. Çünkü üniversite seçme sınavında alınacak bir fazla puan, öğrenciyi sözelde 10 bin, sayısalda 3 bin eşit ağırlık puanında 5 bin kişini önüne geçirmektedir. ÜSS’na yaşam boyu birkaç kez giriliyor ve yaşamsal bir sınavın öğrencilerdeki yarattığı lise son hastalığının tek çaresi şimdilik sadece devlet hekimlerinin elindedir. Bu nedenle kraldan çok kralcı devlet hekimleri sağlıktaki eşitsizliği eğitime de yansıtmamalı ve verdikleri raporlarda sahte tanılar koyarak salgının anlaşılmasını engellemek yerine doğruyu söyleyerek örneğin ‘majör sınav stresi’, ‘üniversite sınavı öncesi depresyonu’, ‘üniversite sınavı öncesi anksietesi’ ya da en doğrusu ‘üniversite sınavı öncesi bunalımı’ tanılarıyla istenen sağlık raporlarını vererek öğrencinin ve ülkenin bunalımının çözülmesine yardımcı olmalıdırlar.

Ne yapmalı?

Bir halk sağlığı uzmanı kökü eğitim düzenimizde olan bir sorunun çözümünü değil sadece sorunun sağlıktaki boyutunu ve sonuçlarını ortaya koyabilir. Ne var ki hekimin ve öğretmenin bu sorun karşısında ne yapacağı hekim ve öğretmen örgütleri ve milli eğitim ve sağlık bakanlığı yetkililerinin de içinde olacağı tarafların katılacağı bir forum ortamında belirlenmeli ve ulusal boyutta öğrenciler arasında haksızlık ve eşitsizlik yaratan farklı uygulamaları engelleyecek ulusal bir çözüm getirilmelidir. Bir hekim, söz konusu bu hastalığa yakalanan bir lise son sınıf öğrencisine rapor verdiğinde mi vermediğinde mi haksızlık ettiğini düşünmelidir. Devamsızlık haklarını doldurmuş ya da rapor alamamış beş altı öğrenci dışında lise son sınıf derslikleri “Niye boş?” diye öğretmenleri ve okul yöneticilerini sorgulayan eğitim müfettişleri de? Ya Milli Eğitim Bakanlığı ve hükümet? Çünkü salgının nedenleri kısa zamanda yok edilip kökü kazınacak gibi gözükmüyor.

 

Kaynakça:

1.        DİE Eğitim İstatistikleri

2.        Yüksek Öğretim Kurumu web sayfası

*Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D. Öğretim Görevlisi

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön