e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Nisan 2004  Sayı: 120

 

Dünyadan Haberler...Dünyadan Haberler...

Almanya'daki sağlık reformu hastalar açısından maliyetleri artıracak

 Almanya’da Ocak ayından bu yana uygulanan sağlık reformları, öngörüldüğü gibi primleri azaltmak yerine, ortalama bir aile için yıllık sağlık sigortası maliyetlerini artıracak gibi görünüyor. Yarısı işveren tarafından ödenmekte olan sağlık sigortası primleri şu anda yıllık gelirin %12.6 ile %14.9’u arasında değişiyor. Ancak sağlık ekonomisti Rolf Rosenbrock haftalık Focus dergisine verdiği demeçte, bu oranın hemen hemen aynı kalacağını belirtti. Sağlık sigortası şirketleri ise, toplam 3.2 milyar euro’luk borçlarını ödemeleri gerektiğini ve maliyetleri düşürmeden önce sağlık reformlarının etkilerini görmeyi bekleyeceklerini açıkladılar.

1 Ocak’tan itibaren devlet sağlık sigortası kapsamındaki Alman vatandaşları, hekime her başvurduklarında 10 euro ödemek zorundalar. Bu ödemeyi yapmaya istekli oldukları halde, karmaşık ödeme sistemi birçok kişinin gözünü korkutmuş durumda. Sağlık Sigortası Hekimleri Ulusal Birliği’nin bir sözcüsü, sadece birkaç acil olmayan hastanın nakit ödemem yapamaması nedeniyle evine gönderildiğini söyledi. Hastane acil servislerine her başvuru için artık 10 euro ödenmesi gerekiyor. Hastane çalışanları ise hastalara, o anda ödeyemiyorlarsa ücretini sonra getirmelerini söylüyorlar. Durum eczaneler için daha karışık. Hastalar artık ilaçların %10’unu ödemek zorundalar.

Sağlık Bakanı Ulla Schmidt ise, hastaların yeni sisteme hızla alışacaklarını, sağlık sigortası primlerinin zaman içinde yavaş yavaş düşeceğini ve hastalar ve işverenler üzerindeki ağırlığının azalacağını umuyor. Ancak sağlık sigortası şirketlerinin primleri düşürmeleri için zorlamayacaklarını da ekliyor.

Ancak Sağlık Bakanı, hekimler ve sigorta şirketlerinin oluşturduğu ortak kurul tarafından kronik hastaların durumunu yeniden tanımlamak için alınan karar hakkında daha az umutlu. Gelecekte, hastalar ayda iki kez hekimlerine başvururularsa, geçen iki yıl içinde hastanede sağaltılmışlarsa ya da bir engellilik nedeniyle bakıma gereksinim duyuyorlarsa   ‘kronik hasta’ olarak sınıflanacaklar. Ancak bu birçok kalp hastalığı ve diyabet için geçerli olmayacak.

Diğer hastalar gelirlerinin en fazla %2’sini öderken, kronik hastalar en fazla %1’ini prim olarak ödeyecekler. Ulla Schmidt bu yeni tanımın Bakanlığınca kabul edilemeyeceğini açıkladı. Bakan ayrıca, kronik hasta sınıflamasına girip sağlık harcamalarını azaltabilmek için hastaların gereksiz yere hekime başvuracaklarından ya da sağaltım alacaklarından kaygılandığını ekledi.

Kaynak: BMJ 2004;328:70

Önce ekonomi! Sağlık üçüncü, dördüncü sırada, hatta hiçbir yerde!

Tıp dergilerinin editörleri Economist dergisine saygı ve imrenmeyle bakıyorlar (en azından ben öyleyim). Tüm dünyayı etkileyebilir bu dergi, çünkü politikadan futbola herşey ekonomi tarafından belirleniyor. Ama sağlık da herşeyle ilişkili değil mi? Sağlıkla ilgilenenlerce yayımlanan bir dergi herşeyle ilgili midir? Olabilir, ancak Economist’in etkisine sahip olduğundan kuşkuluyum. Benzer biçimde önemli sorunları konu alan bir sağlık forumu, dünyadaki en güçlülerin ilgisini çekmeyebilir. Buna karşılık her sene İsviçre’nin kayak merkezi Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu birçoğunun ilgisini çekiyor. Bu sene Bill Clinton açılışta konuştu, Dick Cheney ise kapanışta. İkisinin arasında başkanlar, başbakanlar ve bir kral bulunuyordu ve dinleyiciler güçle öylesine dolmuşlardı ki, Avrupa Birliği Başkanı Bertie Aherne neredeyse boş bir salona konuştu. Dinleyiciler, dünyanın en büyük şirketlerinin yöneticileri, parlak akademisyenler, başpiskoposlar, her çizgiden politikacılar, toplumsal girişimciler, yazarlar, sanatçılar ve Nobel ödülü sahiplerinden oluşuyordu.

Forum, “dünyanın durumunun iyileştirilmesi” ve “dünya liderlerine eleştirel içgörü sağlaması” amacıyla düzenlendi. Bu yılki toplantının teması ise “güvenlik ve gönenç için işbirliği” idi. Buradaki sav, gönenç olmadan güvenliğin olmayacağı ve bunun tersi. Sağlık hem güvenlik hem de gönenç için çok önemli bir bileşen ve Forum sağlığı yaygın biçimde gündemine alıyordu. Ancak “büyük adamlar”ın bir kez bile sağlıktan söz ettiklerini işitmedim.

ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, özgürlük kelimesini belki 50 kez, demokrasi kelimesini ise en az onun kadar sık kullandı. Hükümetlerin güvenlik ve refahı sağlamak, terörüzmi yoketmek için üç sorumluluğu varmış: Demokrasiyi geliştirmek, işbirliği yapmak ve diğer yöntemler başarısız olduğunda savaşa girmeye istekli olmak. Konferanstaki yöneticilerin çoğu dünyada bu kadar eşitsizlik varken güvenliğin asla sağlanamyacağını düşünüyordu, ama Cheney yoksulluğun azaltılmasından söz etmedi.

Bertie Aherne, İrlanda’nın Avrupa Birliği’nde rekabeti artırmak için önerdiği planlar üzerine bir gün boyunca konuştu. Ancak bu Forum için fazla özel bir konuşmaydı. İronik olarak, demokrasi modasıyla ilgili parlak fikirler seçilmiş bir liderden değil, bir kraldan, Sayın Majesteleri Ürdün Kralı II.Abdullah’tan geldi. Harvard mezunu Kral, en çok adalet konusunda kaygılanıyordu: “Barış, eşitlik ve adalet, sadece yüksek amaçlar değildir. Onlar, her ulusun başarılı olması için yaşamsaldır. Dünyanın adaleti sağlama girişimlerinin inanılırlığı, şu anda sınavdan geçmektedir”. Sağlık, şimdi ve sonsuza dek yüksek amaçlara hizmet eden bir yere sahip olmalıdır.

Kaynak: BMJ   2004;328

GlaxoSmithKline ekibi, bir ilacın etkisizliğinin gizlenmesini önermiş

  Kanada Tabipler Birliği’nin dergisi CMAJ, ilaç şirketi GlaxoSmithKline’ın (GSK) çalışanlarına 1998’deki bir klinik araştırmasının bulgularını saklı tutmalarını söyleyen bir şirket içi yazışmayı yayımladı. Araştırma, antidepresan paroksetin maddesinin adolesanların sağaltımında etkisiz olduğunu gösteriyordu.

Geçen yıl Kuzey Amerika’da Paxil, Birleşik Krallık’ta Seroxat adıyla pazarlanan ilaç, algılanan özkıyım riskini artırdığı gerekçesiyle birçok ülkede yasaklanmıştı. Ayrıca Birleşik Krallık Tıp ve Sağlık Bakımı Ürünleri Düzenleme Kurulu geçen Haziran’da hekimlere ilacı 18 yaş altındaki hastalara reçete etmemeleri gerektiğini belirtmişti.

CMAJ gizli belgenin, daha sonra GlaxoWellcome ile birleşip GSK şirketini oluşturan SmithKline Beecham şirketinin bir ekibince hazırlandığını belirtiyor. Belgede, Seroxat’ın çocuklar ve adolesanlarda kullanımının onaylanması amacıyla gerekli başvuruyu yapabilmek için, belgede yer alan ifadeyle sonuçları “yeterince güçlü” olmayan iki klinik çalışma (çalışma 329 ve 377) hakkında ne yapılacağı belirtiliyor. Ekip şirkete, “ticari açıdan herhangi bir olası olumsuz etkiyi en aza indirmek için bu verilerin yayılmasının etkin biçimde kontrol edilmesi”ni öneriyor.

1993-1996 arasında ABD’de yürütülen çalışma 329, paroksetinin plasebodan daha etkili olmadığını gösterirken, çalışma 377 ise plasebonun aslında antidepresandan çok daha etkili olduğunu göstermişti.

Ekibin hazırladığı yazıda ayrıca, “ilacın etkinliğinin gösterilemediğinin belirtilmesi, ticari olarak kabul edilemez” cümlesi yer alıyor.

GSK sözcüsü, CMAJ dergisine yaptığı açıklamada, bu belgenin gerçeklerle uyumlu olmadığını, tutarsızlıklar içerdiğini, GSK’nın verilerin gönderilmesiyle ilgili tüm düzenlemelere bağlı kaldığını ve bu verilerin çeşitli yöntemlerle hekimlerle de paylaşıldığını belirtti.

Kaynak: BMJ   2004;328:422

İskoçyalı hekimler ilaç şirketleriyle ilişkilerini açıklayacaklar

İskoçya’daki hekimler, ilaç şirketleriyle olan herhangi bir maddi ya da kişisel bağlantılarını resmi yetkililere bildirmek zorundalar. Böylece kayıtlar gereğinde kamu incelemesine açılabilecek. Birleşik Krallık’taki ilk örnek olan anlaşmanın diğer bölgelerde de benzer anlaşmalar için baskı oluşturacağı düşünülüyor. Londra St.George’s Hastanesi’nden tıp politikası profesörü Dr.Joe Collier, bu anlaşmanın harika bir fikir olduğunu, yayılmasını umduğunu söylüyor.

NHS ile ilaç şirketleri arasındaki bu çalışmayla, aynı zamanda bu bağlantıların denetlenmesi ve sürekli izlenmesi gereği de ayrıca vurgulanıyor. NHS kurulları, tüm NHS çalışanlarının hisse senedi, ders ücreti, toplantıda konuşma ücreti ve araştırma bursları da dahil olmak üzere ilaç şirketleriyle olan tüm bağlantılarını kayıt altına almak için bilgilendirildiler. Ayrıca, ilaç şirketlerinden gelen ve uygulama ilkelerini çiğneyen teklifler ile şirketlerin herhangi bir etkinliğinden kaynaklanan kaygıların NHS’in ilgili örgütüne bildirilmesi de öngörülüyor.

Anlaşma, hekimlerin şirketlerden para, hediye ya da ‘konukseverlik’ kabul etmemeleri yönünde kampanya yürüten “Bedava Yemeğe Hayır” hareketinin sözcüsü Dr.Des Spence tarafından da olumlu karşılandı: “Endüstri ile hekimler arasındaki ilişkileri netleştirmeye çalışmak çok iyi bir girişim. Bu konudaki tek çekincem, bunun nasıl denetleneceği üzerine. Neyin bildirilip neyin bildirilmeyeceği açık değil ve ülke çapında uyuglanmasında farklılıklar olacaktır.” Profesör Collier ayrıca neyin bildirilmesi gerektiğinin ve bildirmeyene karşı yaptırımların tanımlanmasının önemi vurguluyor. Sağlık Bakanlığı’nın bir sözcüsü, şimdilik benzer bir sistemi İngiltere’de uygulamayı düşünmediklerini belirtti.

Kaynak: BMJ   2004;328:69 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön