e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Nisan 2004  Sayı: 120

 

aradabir...

Prof. Dr. Zafer Öztek*

Sağlık hizmetlerinde ikili model

Sağlık hizmetleri her zaman, her yerde ve herkese verilmesi gereken bir haktır. O nedenle, nerede yaşarsa yaşasın, herkes sağlık hizmetlerine erişebilme ve hizmetleri ihtiyaçları ölçüsünde kullanma yönünden “eşit” şansa ve olanağa sahip olmalıdır. Bu temel ilkeye uymayan hizmet modelleri ne çağdaş olarak kabul edilebilir ne de insanca.

Alma-Ata Konferansı’nda tanımlanıp bütün ülkelere önerilen bu ilkeyi Türkiye, bu toplantının yapıldığı 1978 yılından tam 17 yıl önce benimsemiş ve yasalaştırmıştı. Türkiye, bu ilkenin yanısıra, nüfusa göre örgütlenme, ekip hizmeti, halkın katılımı, koruyucu ve tedavi hizmetlerin entegrasyonu, dar bölgede çok amaçlı sağlık hizmetleri, risk gruplarına öncelik verilmesi, sağlık hizmetlerinin ulusal koşullara uygun ve özgün olması  gibi evrensel ve çağdaş ilkeleri de aynı tarihte yasalaştırmıştı. Ama bu ilkelerin hiç biri, sağlık hizmetlerinin temel bir insan hakkı olması ve herkese hakkaniyet ölçüleri içinde sunulması gerektiği ilkesinden daha önemli değildir. Dolayısıyla, ülkemizde sağlık hizmetleri ile ilgili her ne yapılacaksa, bu ilke hep göz önünde tutulmalıdır.

Ne yazık ki, bu ilkelerin yer aldığı sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi modelinin uygulanmasında bazı ciddi sorunlarla karşılaşıldı. Zaman içinde, sosyalleştirme modelinde öylesine temel değişiklikler yapıldı ki, bu modeli kuranlar bile onu tanıyamaz oldular: Hekimlerin tam süre çalışma ilkesi yok oldu; Hizmetlerin ücretsiz verilmesi ilkesi değiştirildi; Sağlık ocaklarının gezici hizmetleri aksatıldı; Sevk zinciri işletilemedi; Nüfus tesbitleri yok varsayıldı; Kişisel sağlık fişleri kullanılmaz oldu; Sağlık ocağı uygulaması ile taban tabana zıt olan “poliklinik defteri” kullanılması kural haline geldi; Ocak laboratuvarları çalıştırılamıyor; Sağlık evlerinin yüzde 60’ında ebe yok; Hekimler de diğer sağlık personeli de sağlık ocağının ne olduğunu bilmeden yetiştiriliyor ve kendilerinden bilmedikleri bir hizmeti vermeleri bekleniyor; SSK’lıların sağlık ocaklarından hizmet almaları uzun süre sağlanamadı; Hekimlerin evlerinde oturup TUS’a hazırlanmalarını engelleyecek bir otorite bulunamıyor; Koruyucu hizmetlere öncelik verildiği bile artık söylenemez. 

Bütün bu aksaklıkların uygulama hatası olduğunu, asıl kusurun yönetimde olduğunu yıllardır ifade ediyoruz. Çünkü, söz konusu modelin Türkiye için uygun olduğunu ve iyi işletildiği zaman çok başarılı olbileceğini uzun yıllar süren uygulamalarla ülkenin bir çok yöresinde kanıtladık. Fakat, tedavi edici hizmetlere öncelik veren geleneksel anlayış, bu sorunların nedeni olarak hizmet modelini suçladı. Son 15 - 20 yıldır, sosyalleştirme modelinin yerine “aile hekimliği” modeline geçilmesi gerektiği tartışılır oldu. Bu tartışma son bir yıldır doruk noktasına ulaştı. Sağlık ocağı hekiminin zaten bir aile hekimi gibi çalıştığı görmezden gelindi.

Şimdi, çok daha ciddi sorunlara hazır olmalıyız. Çünkü, ülkemizde kurulması önerilen model ne gerçek aile hekimliğine ne de başka herhangi bir modele bezemiyor. Son derece karmaşık ve örneği olmayan bir model önerisi ile karşı karşıyayız.

Sağlıkta Dönüşüm Programı hakkındaki yazılanlardan ve yetkililerin açıklamalarından anlaşıdığına göre sağlık ocakları bazı yerlerde kapatılırken diğer bazı bölgelerde kapatılmayacak. Ancak, bu sistemin yanına (daha doğrusu içine) aile hekimleri monte edilecek. Aile hekimleri isterlerse özel çalışacaklar, isterlerse, sağlık ocağı içinde çalışmayı tercih edecekler. Elbette, özel çalışacak olanlar kırsal bölgelere gitmeyi tercih etmeyecekleri için, sonuçta, metropollerde ve büyük kentlerde “özel aile hekimleri” hizmet verirken, kırsal bölgelerde sağlık ocakları hizmet verecekler. Özetle, eğer yazılanlar ve söylenenler gerçekleşirse, ülkemizdeki sağlık hizmetlerinde “ikili model” dönemine geçiyoruz: Kentlerde aile hekimliği, kısal bölgede sağlık ocakları.

Aile hekimliği modelinin ülkemize uymayan yönleri çeşitli uzmanlarca ve bir çok kez dile getirildi. Kanımca, bu sakıncalar arasında Sağlıkta Dönüşüm Programının en sakıncalı yönü ikili sistem yaratmasıdır. Çünkü, ikili model uygulaması :

1. Örgütlenmenin en temel ilkesi olan eşitlik (hakçalık) anlayışına uymaz.

2. Toplumda ayırımcılık yaratır. Birinci ve ikinci sınıf vatandaşlık duygusu verir.

3. Sağlık çalışanları arasında huzursuzluk yaratır ve tepki çeker.

4. Hizmetin bütünlüğünü bozar, denetimi ve koordinasyonu güçleştirir.

5. Köyden kentlere geçici olarak gelenlerin hizmet almalarını güçleştirir.

6. Bir gün değişeceği beklentisi nedeniyle kırsaldaki hizmetlerin gelişmesini engeller.

Eğer amaç, halkın sağlığını iyileştirmek ve etkli bir hizmet sunmak ise, bunun yolu ille de sistemi değiştirmek olmamalıdır. Bir ülkedeki hizmet modelini tepeden tırnağa kadar değiştirmeye kalkışmadan önce, mevcut sistemin bilimsel bir değerlendirmesinin yapılması gerekir. Bu yapıldığında görülecektir ki, sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi uygulamasında karşılaşılan sorunlar, modelin kendisinden değil, uygulayıcıların kusurlarından kaynaklanmaktadır. Bunların düzeltilerek modelin işler duruma getirilmesi hem daha akılcı hem de daha kolaydır.

Ülkemizde sağlık hizmetlerini değiştirmeyi planlayan bazı kesimler, sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesini savunmayı bir tür tutuculuk ve değişime karşı olmak olarak nitelendiriyor. Bu görüş doğru olmadığı gibi bilimsel de değilidir. Bugün sosyalleştirmeyi savunanların tek dayanağı, bu modelin Türkiye için en uygun model olduğunu görmeleridir.

*Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. Öğretim Üyesi

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön