e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Ocak 2004  Sayı: 116

 

hukuk
köşesi

Avukat Mustafa Güler

Asmayalım da besleyelim mi?...

Yazık ki ülkemizde genelgeler anayasa hükümlerinden önce gelir. Hukuksal olarak, üst hukuk kurallarının uygulamasının nasıl olması gerektiğini İdare elemanlarına bildiren ve yeni bir kural koyma gücünden yoksun olan genelgeler, hayatımızı düzenliyor. Bir uygulamanın değişmesi için anayasa hükmünün değişmiş olması yeterli olmamakta, o konu ile ilgili genelgenin yayınlanmış olması gerekmekte. Vergi Yasası değişiyor ama Maliye Bakanlığı tebliği yayınlanmadığı için vergi toplanamıyor... Örnekler çoğaltılabilir.

Türkiye Cumhuriyetinde hukuk kuralları kanunlar hiyerarşisine uygun olarak düzenlenir. Buna göre, en üstte anayasa kuralları sonrasında sırasıyla kanun, tüzük ve yönetmelik yer alır ve hiçbiri üstündeki kurallara aykırı hüküm içeremez. Aksi takdirde düzenleme kanun ise Anayasa Mahkemesi, tüzük veya yönetmelik ise Danıştay tarafından iptal edilir.

Yaşanan kimi olaylar sebebiyle zaman zaman alevlenen bir tartışma yeniden gündeme geldi: AIDS veya Hepatit gibi bir bulaşıcı hastalığa sahip kişileri/kişilere ne yapmalı? Erzurum’da yakalanan Ukraynalı kadının, tuttuğu bildirilen çeteleye göre 1335 kişi ile para karşılığı birlikte olduğu yani izinsiz fuhuş yaptığı, AIDS olduğunun tespit edildiği -kadının da hazır bulunduğu- bir basın toplantısında ilan edildi. İşte bu noktada, suçlanan kadının basın toplantısında teşhir edilmesinin hukuka uygun olup olmadığı / etik olup olmadığı tartışmaları başladı. Avrupa Birliği kurallarından Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na, 1981 tarihli Lizbon ‘Hasta Hakları Bildirgesi’nden 1994 tarihli Amsterdam ‘Hasta Haklarının Geliştirilmesi Raporu’na kadar bir dizi kural ve etik ilke sebebiyle AIDS hastalarının teşhir edilmesinin yanlış olduğu savları karşısında Erzurum Valisi bizzat basın açıklaması yaparak  “Fuhuşla mücadele tüzüğünde diyor ki, ‘Fuhuşla yakalanan kadın, AIDS, frengi ve benzeri bulaşıcı hastalık taşıyorsa teşhir edilir. Bu hastalık taşıyan kadınla ilişkiye girenler, zorunlu olarak tedaviye tabi tutulur.’ Polis, mevzuattan kaynaklanan görevi yerine getirdi.” diyerek teşhirin gerekli ve zorunlu olduğunu savunmaktadır.

Hemen belirtelim ki, sayın Valinin söylediği gibi fuhuş sebebiyle yakalanan kadının AIDS olduğunun anlaşılması durumunda teşhir edileceğine ilişkin bir düzenleme  ülkemiz hukukunda bulunmamaktadır. Bu yönde bir ifade sadece bir tek genelgede mevcuttur. 12.06.2002 tarih  ve B.05.1.EGM.0.65.04.01/897/2002 sayılı  genelgeye göre “Fuhuş nedeniyle yakalanıp da zührevi hastalıklar hastanesince AIDS, frengi ve benzeri hastalıkların teşhisi konulanlar basın yayın organlarıyla teşhir edilecek ve bu şahıslarla teması tespit edilen vatandaşlarımızın zorunlu tedavileri sağlanacaktır.” Ancak üst hukuk normlarında, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda ve anılan genelgenin dayanağı Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşıcı Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğünde zührevi hastalıklar ile ilgili kayıt ve bilgilerin gizli olduğu, bu bilgileri açıklayanların memur olması durumunda Devlet sırrını açıklamak ve görevi kötüye kullanmak suçlarını işlemiş olacakları açık bir biçimde belirtilmiştir.

Teşhiri yasaklayan hukuksal düzenlemeler daha da çoğaltılabilir. Bunların arasına Anayasa hükümleri ile uluslararası sözleşmeler de ilave edilebilir. Ancak bütün bu düzenlemelerin bir tek genelge karşısındaki değeri uygulamaya geçip geçmedikleri ile ölçülecektir.   Ve ne yazık ki uygulama genelgeler üzerinden yürümektedir.

Hukuk, evrensel değerler çerçevesinde insan hak ve özgürlüklerini korumak yönünde düzenlenmeli ve yorumlanmalıdır. Evrensel hukuk ilkeleri, insanlığın yüzlerce yıllık birikiminin ürünüdür. Yönetim biçimi ne olursa olsun bütün devletlerde kurallar vardır. Bu kuralların evrensel hukuk değerlerine uygun olarak yorumlanıp uygulanması durumunda o ülke uygar olarak kabul edilebilir.

Tartışılan konudaki kadının kimliği, toplumun ve yöneticilerin bakışı, kadının fuhuş yaptığı belirtilip tuttuğu çeteleye göre 1335 erkekle birlikte olduğu belirtilmesine karşın hiçbir erkeğin muayeneye sevk edilmemiş olması, gibi pek çok konunun her biri ayrı bir tartışma konusudur. Ancak bütün bunları bir kenara bırakarak, 1930 yılında çıkartılmış olan kurallardaki insani değerleri dahi gözardı eden bir uygulamanın savunulmasının mümkün olmadığını belirtmekle yetiniyoruz.

***

Yeni yılda yeni umutlarımızın olması dileğiyle..

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön