e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Ocak 2004  Sayı: 116

 

dışarıdangöz...

Doğan Tılıç *

Türk medyasında bir mayın tarlası: Sağlık haberciliği

Hekimliğin temel bir ilkesi vardır: Önce zarar verme! Bir doktor hastasına her şeyden önce bu ilke ışığında yaklaşır. Hastaya zarar vermemek, sağlık vermekten daha büyük bir öncelik taşır. Hekimliğin bu temel ilkesi sağlık haberciliği için, sağlık alanında haber yapan muhabirler için de aynen geçerli olmalıdır. Hiçbir şey insan yaşamından daha değerli olamaz ve bir gazetecinin “iyi bir haber” yapma kaygısı yapılan haberden insanların nasıl etkileneceği sorgulamasının önüne geçmemelidir.

Ne yazık ki, iletişim fakültelerinde sağlık haberciliği konusunda ayrı bir ders yoktur ve bizce bu konu zorunlu bir ders olarak programlarda yerini almalıdır. İnsanoğlu sorgulamadan inanmaya son derece yatkındır. Eleştirel aklın süzgecinden geçirilmiş, sorgulanmış ve bilimsel olarak kanıtlanmış bilgilerin kabulü insan topluluklarının büyük çoğunluğu açısından ham inançların kabulünden çok daha zordur.

Medyaya hakim olan sağlık haberciliği anlayışı biraz da sağlık konularındaki cehaletten besleniyor. Tıpla hiçbir ilgisi olmayan, bu konuda birikimi bulunmayan genç muhabirler eğitim-sağlık haberleri yapmak üzere görevlendiriliyorlar. Bu arkadaşlar, medya kuruluşlarının ve editörlerinin “yönlendirmesiyle”, ancak “acayip”, “ilginç”, “mucize” türünden haberler yakalarlarsa yaptıkları haberin gazeteye ya da televizyondaki haber bültenine gireceğini öğreniyorlar. Medya kuruluşlarının sağlık alanında yarattıkları tahribatın farkına varmalarından, tıp eğitimi almış uzman muhabirler veya editörler istihdam etmelerinden, hiç değilse danışmanlar edinmelerinden epey uzak bir noktadayız. Böyle bir çaba, haber maliyetini artıracağı için pek rağbet görmüyor.

1895’te gazetelerde manşete çıkan ilk bilimsel buluş olan Roentgen’in X ışınlarında bu yana hemen her gün medyada tıpla ilgili haber ve yorumlarla karşılaşmaktayız. Bu süreç ne yazık ki tıbbın medyatikleştirilmesi şeklinde işledi.

80’li yıllarda aspirine bağlı olarak bebek ve çocuklarda oluşan Reye sendromu ile ilgili haberlerin abartılı bir biçimde basına çıkması, erişkinlerde aspirin korkusuna sebep olmuştu. Penisiline bağlı olarak milyonda bir oranında görülebilen anaflaktik şok kaynaklı (ve kuşkulu) bir-iki ölümün yıllardır medyada ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilmesi, bu altın değerindeki antibiyotiğin yerini pahalı ve uygun kullanılmayan birçok antibiyotiğin almasına neden oldu. Halkın sağlığıyla oynayan şarlatanların, alternatif tıp ya da biyoenerji adı altında görüntülü medyanın yoğun ilgisini çekmesi, toplumun yanlış yönlendirilmesine neden oluyor.

“Medyatikleştirilmiş tıb”ba teşne olan medyada sağlık haberleri; ilgi çekicilik, sansasyon ve sözde “yeni bilimsel buluş” eksenine oturtulmakta. Haberin yol açabileceği yarar ve zararların hesap edilmemesi bir tür tıp paparazziliği yarattı. Kimi çaresiz, yoksul hastaların ekrana çıkarılarak tedavi ettirilmesini bir reyting alma yolu olarak bulan televizyonlarımız, milyonlarca çaresiz hastayı çözümü asıl aramaları gereken kurumlara değil, “müşfik” medyaya yönelterek onların umutlarını sömürüyor.

Sağlık haberciliği mutlaka bu alanda uzmanlaşmış gazetecilerce ve onların tıp çevrelerinden uzman kişi ve kurumlarla ilişkisi temelinde yapılmalıdır. Bu konuda uzmanlaşma gazetecilerin diğer alanlarında uzmanlaşmalarından çok daha önemlidir.

Çünkü yaptığımız bir haberle binlerce insanda sahte umutlar yaratabilir ya da binlerce insanın umudunu söndürebilirsiniz. Ne yazık ki, ülkemizde sağlık muhabirleri aynı zamanda eğitim veya din konularında da yazan muhabirlerdir.

Sonuç olarak, tüm medyaya ve medya çalışanlarına Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından hazırlanan Gazetecilerin Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi’nin şu maddesini anımsatmakta yarar var:

“Sağlık konusunda sansasyondan kaçınmalı, umutsuzluk veya sahte umut verecek yayın yapılmamalıdır. Tıbbi alandaki araştırmalar kesinleşmiş sonuçlar gibi yayınlanmamalıdır. İlaç tavsiyesinde mutlaka uzmana danışılmalıdır. Hastanelerde araştırma yapan, bilgi ve görüntü almaya çalışan gazeteci, kimliği belirtilmeli ve girilmesi yasak bölümlere ancak yetkililerin izniyle girmelidir. Yetkilinin, hastanın yahut yakınının izni olmaksızın hastane ve benzeri kurumlarda hiçbir yolla ses ve görüntü almamalıdır.”

Yazarın notu: Dr. Bekir Kuru ile birlikte yazdığımız, “Türk Medyasında Bir Mayın Tarlası: Sağlık Haberciliği” başlıklı makaleden özetlenerek alıntılanmıştır.

* Gazeteci, yazar

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön