e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Ocak 2004  Sayı: 116

 

aradabir...

Doç. Dr. N. Yasemin OĞUZ*

Yüksek Riskli Bir Mekân: Sağlık Kuruluşu

Günümüzde toplumlar, bilgiye ulaşmanın hızlı ve kolay olduğu, bireylerin kendi yaşam planlarıyla ilgili olarak toplumdan ve onun kurumlarından hak ve hizmet talep edebildikleri yapılar olmak üzere evrimleşmektedirler. Hekimin toplumdaki yeri, hekim-hasta ilişkisindeki tümgüçlü duruşu ve güç kullanımı sorgulanır olmuştur. Bu sorgulamanın sonucunda hekimler gibi, sağlık hizmetlerinin sunulduğu kurumlar da çevrelerini saran kutsallık hâlesinden ve kendilerine duyulan geleneksel güvenden çok şey kaybetmişlerdir. Sağlık sisteminin sihirli sözcüğü olan "şifa bulmak" yerini, "kaliteli sağlık hizmeti alma"ya bırakmıştır. Hasta güvenliğinin sağlanması ve tıbbi hataların önlenmesi, sağlıkta kalitenin temel unsurlarından biri olarak ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalar kullanılma sıklığı ile meydana gelen kaza sayıları karşılaştırıldığında, sağlık hizmeti almak üzere bir sağlık kuruma gitmenin tehlikelilik açısından yüksek dağ tırmanışı ve bunjee-jumping yapmakla aynı kümede, yani yüksek riskli etkinlikler kümesinde yer aldığını göstermiştir.

Tıbbi hataların önlenmesine yönelik klasik yaklaşım "suçlayıcı-cezalandırıcı model" olarak adlandırılan uygulamalardır. Tıbbi hatalarla yoğun olarak uğraşan ülkelerde, bunların engellenmesine yönelik ilk uygulamalar, hata yapanı saptamak ve cezalandırmak biçiminde olmuştur. İlk başlarda etkin görünen bu uygulama, tıbbın doğasında bulunan belirsizlik faktörünü dikkate almadığı, tıbbi hatayı bir meta haline getirdiği ve bu hataların varlığına dayanan bir sektör yarattığı için zamanla önemli olumsuzluklara neden olmuştur. Tıbbi hataları gizlemek, bu amaçla meslek-içi dayanışmayı kullanmak, herhangi bir hata ortaya çıktığında yasal olarak suçsuz kabul edilebilmek için gerekli-gereksiz tıbbi işlemler yapmak ve bunların kaydını tutmak gibi tutumlar sağlık çalışanlarının yaygın tutumları durumuna gelmiştir. Özellikle bu sonuncusu, tıbbi hataların ortadan kaldırılmasıyla elde edileceği umulan ekonomik yararın çok ötesinde bir kayba neden olmuş; tıpta teknoloji kullanımını artırmış ve sağlık hizmetlerinin daha da pahalı hale gelmesine yol açmıştır. Tıbbi hataların önlenmesinde suçlayıcı-cezalandırıcı modeli yetkin biçimde kullanan ülkeler, bu modelin sağladığı yararı aşan olumsuzluklara yol açtığını saptayarak, yeni bir felsefe ve yaklaşımla "bildirici model" olarak tanımlanan uygulama biçimine geçme çabasına girmişlerdir.

Bildirici modelin temel savı, hataların son çözümlemede bir kişi tarafından gerçekleştirilse de aslında sorun içeren bir sürecin sonucunda ortaya çıktığıdır. Ölüm, sakatlık gibi en kötü biçimlerde sonuçlanan hatalar, daha önce olumsuz sonuçlanmamış ancak bu potansiyeli taşıyan hata süreçlerinin gözden kaçırılması, göz ardı edilmesi ya da yeterince dikkatle analiz edilmemesi sonucunda oluşurlar. Bu hataların tazmin edilmesi elbette ki zorunludur; ancak hatanın tüm sorumluluğunu onu gerçekleştirene yüklemek ve hata oluşturan süreci göz ardı etmek hem adalet ilkesine aykırı düşecektir, hem de aynı düzeneğin yeniden işlemesinin ve bir başka uygulamacının aynı hatayı yapmasının önüne geçilemeyecektir. Bu nedenle bildirici modeli savunanların önerisi tıbbi hata meydana geldikten sonra geriye bakılarak yapılan ve yüksek yanılma payı taşıyan yargılamanın yerine, hatayı ortaya çıkaran sürece odaklanan, hatayı yapanın onu bildirmesini destekleyen bir sistem çözümlemesinin getirilmesidir. Bu bildirim gerçekleştiğinde hasta güvenliği ve tıbbi hata konusunda deneyimli bir ya da bir grup gözlemci sorunun ortaya çıkış sürecini izleyerek hem hatanın ortaya çıkış düzeneğini hem de bu düzenekte insan faktörünün yerini saptamaktadır. Amaç, hata düzeneğini uygun önlemlerle ortadan kaldırmak ve söz konusu hatanın bir daha meydana gelmesini engellemektir.

Tıbbi hataların nadiren gündemlendiği ve yaptırımla karşılaştığı ülkemizde, uygulama alanında önemli değişikliklere yol açacak yeni politikaların gerekliliği giderek daha sıkça dile getirilmektedir. Ülkemizde yerleşik bir model olmadığından, daha başlangıçta "bildirici model"in uygulamaya geçirilmesi olanaklıdır. Başka ülkelerce yaşanmış deneyimlerden ortaya çıkan sonuç, "suçlayıcı-cezalandırıcı model"in belirlediği tutumların tıbbi hataları önlemek ve hasta güvenliğini sağlamak açısından yetersiz kaldığı, üstelik bu tutumları değiştirmenin de önemli güçlükler içerdiğidir. Dahası bu olumsuzluklar uygulamadaki yetersizliklerden değil, bizzat hata kavramının kendisine içkin özelliklerden dolayı ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde tıbbi hatalarla ilgili yasal düzenlemeleri yapılandırırken bu bilgileri göz önünde tutmak ve "suçlayıcı-cezalandırıcı model" yerine "bildirici model"e zemin hazırlayacak bir sistemi benimsemek daha doğru olacaktır.

* Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön