e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Aralık 2003  Sayı: 115

gündem...

Dr. Füsun Sayek

24 Aralık

“2 yıl öncesine kadar yılda 2 bin çocuk ailesi tarafından terkediliyordu. İki yıldır bu sayı yılda 8 bine çıktı… Eğer böyle giderse 3 yıl sonra İstanbul’da kimse sokağa çıkamaz.”

Gazete haberi böyle... Kaynağı bir devlet kurumu… Zaten yaşadıklarımızı, hissettiklerimizi doğrulayacak cinsten bir haber…         Aynı haberde sosyal yardım için başvuran ailelerin sayısının da 5 kat arttığı söyleniyor. “Siz de hep böyle haberleri mi okursunuz” diye sormayınız. Evet diğer bazı haberleri de okuyor, ama ne yazık ki yaşadığımız gerçeklerle çok da bağdaştıramıyorum.

Sağlık alanı bizim doğal yaşam ortamımız. Oradan da haberler uzunca bir süredir pek iç açmıyor. “Sağlık kurumlarına ihale ile personel alınacak” diye okuduğumuzda “şaka gibi” derdik önceden… Şimdi gerçeğin “taa kendisi”.

Bugün büyük bazı hastanelerimizde taşeron firmalar aracılığıyla işe alınan hemşirelerin çalıştığını öğrendiğimizde “iş güvencesi” aklımıza takılıyor. Bu veriler, bugün hastanelerde “döner sermayeden hekimler şu kadar”, “şu meslek grubu bu kadar” diye yürütülen tartışmaların ne kadar anlamsız olduğunu, kimimize uzak, kimimize çok yakın duran bir gelecekte hepimizin iş için o taşeron firmalara başvuracağımızı düşündürüyor. Bu gerçek sözleşmeli yaşamın nasıl işleyeceğini de gösteriyor.

Performansa dayalı ücretlendirme; hem siz artık yalnızca döner sermayeye katkıda bulunursanız geçinebilirsiniz, yaşayabilirsiniz diyor, hem de sağlık alanında performansı çok yanlış tanımlayarak çalışma iklimlerini allak bullak ediyor. Hesaplar, kitaplar, matematiğin tüm incelikleri, sonra mesleklerarası, meslekiçi ahengin her gün bozulması… Ne gerek var? Bazı dayatmalara hiç direnmeden, direnenleri suçlayarak yol verenler bu yanlışlarını görecekler… Ama onlara bizim geleceğimizi karartarak yanlışlarını görme fırsatı vermeyelim.

Yanlışlarını 5 Kasım’da söyledik, algılayamadılar, söylemeyi sürdürelim. “Onlara hastaneleri yönettirmeyeceğiz, at binenin kılıç kuşananın” diyen Başbakanlara seslenelim:

O hastaneler, o ocaklar bizim yaşamımız, halkımızın sağlığı…

Biz en uzun, en dertli, en stresli anlarımızı, dostluklarımızı, sevgilerimizi, mesleki doyumumuzu oralarda yaşadık, yaşıyoruz…

Biz orada, uzun süren bir ameliyatın ardından, karanlık bir köşedeki doktor odasında bir bardak çay ile dinlendik, kimsenin dayanamadığı görüntüler, kokularla…

Bir ekibin üyeleri olarak biz doktorlar; hemşire, teknisyen, diyetisyen tüm sağlıkçılarla birlikte oralarda nöbet tuttuk, tutuyoruz.

Biz oralarda hep birlikte, değişen mevsimleri, bayramları fark edemeden şafaktan akşamın   alacakaranlığına dertlere deva olmaya çalışıyoruz.

Biz bir apartmanın giriş katına sıkıştırdığımız, mezarlıkların karşısında yer bulabildiğimiz ocaklarımızda bebeklerimizi sevgiyle aşılıyor, anneleri eğitiyor, başvuran 100 hastanın 85’inin derdine çözüm buluyoruz.

Biz her türlü fedakarlıkla ana çocuk sağlığı merkezlerine, verem savaş dispanserlerine giderek yoksullaşan halkın umudu oluyoruz.

Biz oralarda hükümetlerin ayda 4 milyon TL sağlık harcamasını reva gördükleri yeşil kartlılarla kahroluyor, kuyruklarda sefil olanlarla birlikte üzülüyoruz.

Biz o kurumların, hastalarımız ve yakınlarıyla birlikte gerçek sahipleriyiz.

Bize kimse “Ben iktidarım. Sizleri sağlık kurumlarında işime karıştırtmam” diyemez, dememeli…

Böyle düşündüğüm için 24 Aralık’ta hepinizi “Evet buralarda yaşıyorum, o halde söz sahibiyim” demeye çağırıyorum.

Bir kez daha tanıklıklarımızı söylemek ve çözüm önermek üzere… 24 Aralık’ta.

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön