e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Aralık 2003  Sayı: 115

 

Meslek örgütleri sus pus mu?

“Gerçeğe aykırı rapor düzenlemek” iddiası kanıtlanan Dr. Nur Birgen’e, TTB’nin verdiği meslekten men cezası uygulanmadığı gibi, Birgen terfi ettirilerek ödüllendiriliyor.

Dr. Osman Öztürk / İstanbul Tabip Odası YK Üyesi - Adalet Bakanı Cemil Çiçek ilginç bir politikacı. Bakanlığının yanı sıra hükümet sözcülüğü görevini de yürütüyor. Böylece Başbakan’dan sonra kamuoyunun karşısına en çok çıkan siyasetçi durumunda. Uzun siyaset yaşamında kazandığı tecrübe sayesinde kolay iletişim sağlıyor. Değindiği konularda yaptığı çarpıcı benzetmelerle dikkatleri üzerinde toplamayı başarıyor. Buğday üreticileriyle süne zararlısı hakkında konuşurken bile konuyu hazine sünelerine ve hortumculara getirebiliyor. Gazeteciler ve televizyoncularla da rahat bir diyalog kuruyor. Katıldığı programlarda açık sözlü ve samimi bir portre sergiliyor. Bu tavrı kendisini dinleyenlerde ikna edici bir etki yaratıyor.

Hükümetin gündemindeki sorunlardan fırsat buldukça asli görev alanı hakkında da konuşuyor. Türk adalet sisteminin tıkandığını, mahkemelerin geciktiğini, vatandaşların adalete güvenmediğini anlatıyor.

İşkencenin bir insanlık suçu olduğundan, hükümetlerinin işkenceye karşı sıfır toleransla davranacağından bahsediyor. Sürekli olarak Türkiye’de bilirkişilik kurumunun kirlendiğinden yakınıyor. Sık sık da meslek örgütlerinden şikâyet ediyor. “Eskiden loncalar vardı. Bir meslekte usulsüz bir şey yapıldı mı, o kişiyi toplum önünde kınar, gerekirse meslekten çıkartırlardı. Şimdi meslek örgütleri sus pus” diyor.

İşkenceye karşı sıfır tolerans... Bilirkişilik kurumunun kirlenmesi... Meslek örgütlerinin sus pus olması... Üçünü art arda dizince aklıma sekiz yıldır sonlandırılamayan bir “hikâye” geliyor. Özetleyerek aktarmaya çalışayım.

13 Temmuz 1995 günü Cem Boyner’in lideri olduğu Yeni Demokrasi Hareketi’nin İstanbul İl Binası işgal edilir. İşgal polis baskınıyla sonlandırılır ve sanıklar gözaltına alınır. 18 Temmuz 1995 günü de mahkemeye sevk edilirler.

Mahkemeye çıkmadan önce adli raporlarının alınması gerekmektedir. Muayene edilmeleri için Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne getirilirler. Görevi bağımsız ve tarafsız bilirkişilik yapmak olan Adli Tıp Uzmanı Nur Birgen yedi sanık hakkında düzenlediği kati raporda “vücutlarında halen darp cebir izi bulunmadığını” bildirir. İlginç olan her bir sanıkla ilgili ayrı rapor düzenlenmesi gerekirken hepsi için ortak bir rapor yazılmıştır. Oysa, sanıklar, gözaltına alındıkları 13 Temmuz günü Taksim Devlet Hastanesi’nde genel cerrahi, ortopedi, beyin cerrahi, KBB ve üroloji uzmanlarınca muayene edilmişlerdir. Her biri hakkında ayrı ayrı düzenlenmiş adli raporlarda vücutlarında “ödem”, “erozyon”, “eritem”,  “ekimoz”, “laserasyon” gibi yaygın “darp cebir izleri” tespit edilmiştir.

İlk muayenede tespit edilen bulguların beş gün içinde tamamen iyileşmesi mümkün olmadığına göre raporlar arasında garip bir çelişki vardır.

Üstelik gariplik bu kadarla da bitmez. 18 Temmuz günü sanıkların kati raporu alınıp DGM’ye götürüldüklerinde saat 17.30 olmuştur. DGM Hakimliği o saatten sonra gerekli inceleme ve araştırmanın sıhhatli şekilde yapılamayacağını gerekçe göstererek sanıkları geri gönderir. 19 Temmuz 1995 günü tekrar DGM’ye getirilen sanıklar, bu kez de İstanbul DGM Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nde görevli olan başka bir Adli Tıp uzmanı tarafından muayene edilirler. Hazırlanan rapordaki bulgular Taksim Devlet Hastanesi’nde düzenlenen rapordakilerle aynı yöndedir. Sanıkların vücutlarında yaygın “darp cebir izleri” tespit edilmiştir, gene.

Şimdi ortada üç tane adli rapor vardır. Birinci ve üçüncü raporlara göre yedi sanığın vücudunda ağır travma izleri mevcuttur. Dr. Nur Birgen’in düzenlediği ikinci rapora göreyse yedi sanık da sapasağlamdır. 13 ve 19 Temmuz günlerinde sanıklarda var olan “ödem”, “erozyon”, “eritem”, “ekimoz” ve “laserasyon”lar, 18 Temmuz günü, her nasıl olduysa, bir günlüğüne yok olmuş ve sonra tekrar ortaya çıkmışlardır. İşin içine “iyi sıhhatte olsunlar” karışmış gibi gözüküyor.

Meslekten men yerine terfi

Sanıkların avukatı Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nde görevli Adli Tıp uzmanı Nur Birgen’i İstanbul Tabip Odası’na şikayet eder. İddia “işkenceyi gizlemek amacıyla gerçeğe aykırı rapor düzenlemek”tir. İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu konuyla ilgili belgeleri toplar ve soruşturma açar. Tabip Odası’nın Onur Kurulu soruşturmayı 11 Şubat 1998 tarihinde bitirir ve Dr. Nur Birgen’in “şahısların muayenesi ve rapor yazımında kusurlu olduğu ve travmatik lezyonlara sebebiyet verenleri koruduğu” kanaatine varır. Verebileceği en ağır ceza olan altı ay meslekten men cezası ile cezalandırılmasına oybirliğiyle karar verir.

Dr. Nur Birgen bu karara karşı önce Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu, daha sonra İstanbul 1. İdare Mahkemesi, son olarak da İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne itirazda bulunur. Yaptığı itirazların hepsi reddedilir. Böylece İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu’nun kararı kesinleşmiş olur. Sıra Adalet Bakanlığı’nın altı ay meslekten men cezasını uygulamasına gelir. Üstelik suçluluğu kanıtlanmış olan kendi memuru hakkında ayrıca idari soruşturma yapması beklenmektedir. Bu hikâyenin de burada bitmesi gerekir. Oysa, hiç de böyle olmaz. Adalet Bakanlığı meslekten men cezalarının devlet memurları için uygulanamayacağını ileri sürerek Dr. Nur Birgen’in cezasını uygulamaya bir türlü yanaşmaz. TTB’nin kararın uygulanması yönündeki bütün isteklerini geri çevirir. Bakanlığa göre, adli muayene ve rapor yazımında kusurlu davranmak ve travmatik lezyonlara sebebiyet verenleri korumak suç değildir, anlaşılan. TTB’nin, altı ay meslekten men cezasını uygulamayan Adalet Bakanlığı hakkında açtığı dava ise beş yıldır bir türlü bitmez. Dahası da var. “Gerçeğe aykırı rapor düzenlemek” iddiası kanıtlanmış olan Dr. Nur Birgen, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu Başkanlığı’na terfi ettirilerek ödüllendirilir ve nereden geldiği belli olmayan bir güçle hükümetler değişse de bu görevine hâlâ devam eder.

İşte size, içinde “işkenceye karşı sıfır tolerans” da, “bilirkişilik kurumunun kirlenmesi” de, “meslek örgütlerinin sus pus olması” da olan otuz iki kısım tekmili birden bir hikâyenin özeti. Adalet Bakanımız Cemil Çiçek bakalım ne diyecek? Sizi bilmem ama, ben, “sus pus” kalmayacağından eminim. Bundan sonra söyleyeceği hiçbir şeye inanmayacağım, yoksa.

16/11/2003

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön