e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Kasım 2003  Sayı: 113

 

dışarıdangöz...

Sibel Özbudun*

“Yetti artık!” Sağlıkta da…

Unutmak mümkün değil. 1999 yılıydı. Seçim çalışmaları için Orta Anadolu’nun “kalkınmakta olan” illerinden birindeydik; gelir dağılımındaki adaletsizlikten, işsizlikten, hayat pahalılığından, sömürüden dem vuruyor, potansiyel seçmenlerimizi oylarını barıştan, eşitlikten, özgürlükten, halkların kardeşliğinden, kadınların eşitliğinden yana kullanmaları konusunda iknaya çalışıyorduk. Kahvehanelerde, miting alanlarında, ev söyleşilerinde solgun benizleri, bezgin bakışları, yarı-aç mideleriyle bizleri izliyor, sonra sessizce dağılıyorlardı. Ne bir coşku izi, ne bir umut kıpırtısı, ne de bir özgüven emaresi…

Birgün içlerinden biri yaklaştı yanımıza. “Pekala,” dedi, “diyelim ki sizin partiye oy verdik. Ankara’ya işimiz düştüğünde işimizi görebilecek misiniz? Mesela bir hastamız olsa, hastaneye yatırmamızı sağlayabilecek misiniz?” Beklenti, bu kadardı…

Siyasal ufku, bizimkisi gibi küçücük, parasız-pulsuz, “kodamansız” bir partiden dahi “babalık” beklemeye daral(tıl)mış, katılımı “yap bir güzellik, ben de sana oy vereyim” pazarlığına indirgeyen, demokrasi denildiğinde arkasına “hamil-i kart yakînim olup…” ibaresi çiziktirilmiş kartviziti anlayan seçmen-yurttaş çaresizliği… Doğru. Ama beklentisi tüyler ürpertici ölçüde insanî, bir o kadar da temel hak ve özgürlüklerle ilintili. Hasta olduğunda, ya da bir yakını hastalandığında, aylarca sıra beklemek zorunda kalmaksızın, itilip kakılmadan, hastanede rehin kalmadan, aslî bir insan ve yurttaşlık hakkı olan sağlık hizmetini talep ediyor. Salt parası, ya da devletin üst katlarında bir yerde bir “dayı”sı olmadığı için ölüme, sakatlığa vb… mahkûm olmak istemiyor.

Seçmen yurttaş, DPT’nin “itirafları”na göre, hastanelerdeki yatakların yüzde 40’ının, hekimlerin ise yüzde 48’inin İstanbul, Ankara ve İzmir’de yoğunlaştığı, toplam 5 848 sağlık ocağının 773’ünde hekimin,11 bin 384 sağlık evinden 8 384’ünde ise ebenin bulunmadığı, hastane yataklarının yüzde 20’sinin personelsizlik nedeniyle atıl durumda1  olduğu, Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) açıklamalarına göre kişi başına düşen sağlık harcamaları yılda 108 dolar ile Benin ve Burkina Faso’nun gerisinden kalan, 1000 kişiye 1,2 doktorun düştüğü2 , 2003 yılı bütçesi Dünya Bankası Türkiye temsilcisi tarafından dahi “yoksul karşıtı” olarak değerlendirilerek3  “teftiş fırçası” yiyen bir ülkede yaşadığının bilincinde, kuşkusuz.

ATO başkanı Sinan Aygün’e, “Türkiye’de sokaklarda kimlik olarak Türk, ekonomik olarak Afrikalılar dolaşıyor,” dedirten4, Mustafa Sönmez’in araştırmasına göre de en varlıklı yüzde 1’lik hanenin ayda 13 bin 280 dolar elde ederken en yoksul yüzde 1’lik grubun ayda 56 dolar aldığı, böylelikle iki kutup arasındaki farkın 237 kata ulaştığı5 , 2003-2006 yılları arasında IMF’ye 21 milyar 120 milyon dolar ödemeyi taahhüt etmiş 6 bu “talan cenneti”nde, “resmi verilere göre nüfusun yüzde 80’i sağlık güvencesi kapsamında” denilse de, “varoşlarda ve doğuda bu oran yüzde 50’nin altına düşüyor.” Ve: “yoksul çocuklar menenjit, zatürree ve ishale daha kolay yakalanıyor; kronik açlık beyin dokularında küçülmeye yol açıyor.”7 

Seçmen yurttaşlar, bu ülkenin insanları, tüm bunları, guruldayan midelerini bastırmaya çabalarken, hastalıklarını ertelerken, sabahın köründe devlet/SSK hastanelerinin kapılarında uzayan kuyruklara dizilirken, bir “yatak” kapabilmek için kapı kapı dolaşıp araya “ricacılar” sokarken, hastanelerde rehin kalırken, bebelerinin önlenebilir hastalıklardan kucaklarında can verişini çaresiz gözlerle izler, yetersiz beslenmiş çocuklarının hastalıklarıyla baş edemezken… yaşayarak öğreniyorlar.

Bilmedikleri, öğrenmedikleri, öğrenmekten ısrarla kaçındıkları tek şey, bu bataklıkta geminin artık tek başına yüzdürülemeyeceği… başta eğitim ve sağlık olmak üzere bütün temel insan haklarını tüm yurttaşlar için güvence altına alan başka bir dünyanın, başka bir hayat tarzının mümkün olduğu… ve bu dünyanın, bu hayatın ancak coşkulu, umutlu ve özgüven dolu, kolektif bir “Yetti artık!” haykırışının eseri olabileceği…

Kaynaklar:

1- “Bebek Ölümü AB’nin 9 Katı”, Radikal, 3 Mayıs 2003, s.7.

2-Hacer Boyacıoğlu, “Türkiye Hep En Geride”, Cumhuriyet, 16 Haziran 2003, s.1-6

3-“Halkı Savunmak Dünya Bankası’na Kaldı”, Cumhuriyet, 11 Mart 2003, s.3.

4-“Yoksulluk İçindeyiz”, Cumhuriyet, 26 Mayıs 2003, s.12.

5-“Milli Gelir ‘Dağılamadı’...”, Radikal, 14 Nisan 2003, s.12.

6-“Türkiye IMF’ye Çalışacak”, Radikal, 14 Şubat 2003, s.13.

7-Hatice Yaşar “Yoksulluk Hasta Ediyor”, Radikal, 18 Mart 2003, s.3.

 

*Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön