e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Ekim 2003  Sayı: 112

gündem...

Dr. Füsun Sayek

Babamdan Havva’ya Genel Pratisyen Hekimlik...

Babam Cronin’in romanlarından fırlamış bir “köy-aile doktoruydu”. 1940’lı yılların Nazi Almanya’sından kaçan uluslararası tanınmış profesörler tarafından yetiştirilmiş, “leyli meccani” okuduğundan mecburi hizmetini yapmak üzere bir Orta Anadolu ilçesine gelmiş... 14 yıl o ilçede; nerdeyse herkesin ismini bilen bir doktor olmuştu. İyi hekimdi... çoğunlukla nitelikli bir ekip arkadaşı olmadan, çok ender olarak bir ikinci doktor arkadaşı ile birlikte; hükümet tabibi olarak çok düşük olan gelirini artırabilmek umuduyla açtığı muayenehanesinde; ilaç alamayan hastalarından ücret almayıp ilaç paralarını da vererek; sürekli eğitimini belki yılda belki birkaç yılda bir çağrıldığı “kurslar”da devam ettirmeye çalışarak hekimlik yaptı. Çağının “iyi hekimiydi” ama önemli birşeylerin eksikliğini hissetti hep... Hekim olmak isteyen üç çocuğuna; meslektaşlarla birarada dayanışmayla, ekip olarak hekimlik yapacakları ortamları önerdi doğal olarak...

Havva... çok isteyerek tıp fakültesine girdi. Prof.Dr.Nusret Fişek’in öğrencisi oldu, hekimliği, genel pratisyenliği yaşam biçimi olarak seçmeye karar verdi. Bugün çalıştığı, pek çok olumsuzluğa karşın sevdiği ortamını; “ocağını” bulana dek birkaç iş değiştirdi. Ocağında, diğer meslektaşları, sağlık ekibinin diğer elemanları, onların bakımından hoşnut olup bir başka kuruma girmemek için direnen hastalarıyla mutlu... Sürekli eğitim gereksinimini alanıyla ilgili yayınlardan, azımsanamayacak sayıda seminer, kurstan karşılıyor, “umut projesi” GPE’de aktif çalışıyor. Mesleki dayanışmanın önemini biliyor, meslek örgütüne katkıda bulunuyor.

Babamın doktorluğundan Havva’ya geçen yıllarda genel pratisyen hekimlik alanında büyük gelişmeler oldu kuşkusuz. Bu gelişmelerin en önemlisi 5 Ocak 1961’de çıkan 224 Sayılı Yasa idi. Yasa, genel pratisyenliğin istihdam biçimi (tam süre); özlük hakları (ek tazminatlar), uygulama yeri (sağlık ocakları), uygulama yöntemleri(ekip çalışması) gibi konuları tanımlıyor, sağlık hizmetinin ücretsiz ve eşit olması gerektiğini belirtiyordu. Yasa çıktığında Avrupa’da yalnızca İngiltere’de benzer bir sistem vardı ve Prof.Fişek hem o sistemden, hem de DSÖ içinde yürütülen tartışmalardan yararlandığını söylüyordu. Sistemin temeli olan sağlık ocakları hızla yapılmaya başlandı... Taa ki politikacılar bu güzel sistemi baltalamaya başlayana kadar....  Bugün bu güzel sistemden elimizde olanlar ne? 6 bine yakın sağlık ocağımız var. Bu ocakların bir kısmı doktorsuz, daha büyük bir kısmı ebesiz... Önemli bir kısmı altyapısız, yani gerekli basit laboratuvar malzemesinden bile yoksun... bir kısmında ısınabilmek için personel ceplerinden odun-kömür parası veriyor... FO19 formları çalıştırılmıyor.... Ücretsiz ilaç verilmiyor.... hekimler isyan ettikçe de yepyeni mevzuatla karşılaşıyor, döner sermaye, ücretli sağlık hizmeti, birleştirilen ikinci basamak kurumlarının bürokratik işlemleri gibi... pratisyen hekim arkadaşlarımız bir yandan “rpt” yapmaya zorlanıyor, bir yandan reçeteleme hakları gaspediliyor. Tüm bu olumsuzluklara karşın onlar ne yapıyorlar? İşte yaptıkları: Yılda sağlık ocaklarında görülen 56 milyon kişi 388.260 sağlam bebek, 44.686 çocuk,  83.452 loğusa izleme, olanaklar olduğunda %10’lara inen sevk oranları.  Bunu kanıtlayan en güzel tablo şudur:

Sağlık ocakları poliklinik ve laboratuvar çalışmaları
tablo.jpg (16981 bytes)

Aslında sevk oranları sağlık ocakları altyapılarıyla ilişkilidir ve basit bir laboratuvar olanağı dahi yoksa sevk artmaktadır.

Sağlık ocaklarını severek isteyerek kullanan milyonlarca hasta.

Bu arada sürekli bir mesleki gelişim çabası. Eğitici eğitimleri, kurslar, kongreler, araştırmalar...

Varolan durumun kabul edilemez olumsuzlukları var, her geçen gün yenileri eklenen... Ama bu durumun iyiye yönelmesi mümkün ve hekimler önerilerini yapıyorlar. Yine politikacılar devreye giriyor ve moda diye bir öneri yapıyor, bir kez daha: “Aile Doktorluğu”. Aile doktorluğu 40-50 yıl önce babamın yaptığı doktorluk. Havva’larsa o dönemi değil, bambaşka bir hekimliği becermişler, daha da iyisini istiyor ve hakediyorlar.

Türk Tabipleri Birliği bu amaç ve hedefte meslektaşlarına katkıda bulunmayı sürdürecek. İnanıyoruz ki, genel pratisyen hekimlik bir sağlık sisteminin belkemiğidir. Hastalarımızın beklentisidir. Ekipleri, altyapıyı güçlendirerek, sağlık ocaklarını nicelik/nitelik olarak geliştirerek, GPE modüler eğitimini yaygınlaştırarak, temel sağlık hizmetleri tazminatını vererek, özlük haklarımızı iyileştirerek bu alanı zenginleştirecek bir kararlığı hep zorlayacağız. Genel pratisyen hekimlik alanında geriye dönüşe izin vermeyeceğiz, daha iyisini isteyeceğiz...

 

 NOT:

Aslında bacağım değil, ruhum acıyor... Yıllardır demokratik hak arayışlarına şiddetle karşılık verilmesine tepki duydum. Tepkimi hep ifade ettim. 7 Ekim 2003 tarihinde barışı istemek, işgalci olmayalım, gençlerimizi yakmayalım diyerek gittiğimiz TBMM önünde (pek önü de değildi ya, yol çok çok ötelerde kesilmişti) kötü muameleye maruz kaldım... Resim ancak acıyan bacağımı gösteriyor. “Geçmiş olsun” diyenlere teşekkür ediyorum. Geçmiş; ancak; daha demokratik, özgür bir Türkiye gerçekleştiğinde gençlerimiz kolları kırılıp orta yerlerde bırakılmadığında geçmiş olacak..

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön