e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Ekim 2003  Sayı: 112

 

İsrail Tabipler Birliği Başkanı’nın Dünya Tabipler Birliği İsrail Tabipler Birliği (İTB) Başkanı Yoram Blachar’ın, Dünya Tabipler Birliği (DTB)

Konsey Başkanlığı’na seçilmesine tepkiler sürüyor. Son olarak British Medical Journal (BMJ) ve Lancet dergilerinde yayımlanan yazılar, işkence ve diğer insan hakları ihlalleri konusunda sessiz kalmakla eleştirilen İTB Başkanı’nın Konsey Başkanlığı’na seçilmesinin, DTB’nin güvenilirliğini zedelediği yönünde yorumlar içeriyor. Eleştirileri yanıtlayan yazarlar ise, çok tanıdık bir söylemle “insan hakları şampiyonları”ndan ve iki yüzlülükten söz ediyorlar. Yanısıra, Britanya Tabipler Birliği’nin yazılanlara verdiği yanıt, örgütün insan hakları ihlallerine karşı genel tavrını bilenler için oldukça şaşırtıcı. Tartışmayı yansıtan makalelerin ilk bölümünü tam metin olarak sunuyoruz. Tartışmanın ikinci bölümü gelecek sayıda sürecek. Konsey Başkanlığı’na seçilmesi büyük tepki yarattı

Tıp etiği, İsrail Tabipler Birliği ve Dünya Tabipler Birliği’nin durumu
Derek Summerfield
BMJ  2003;327:561.

Uluslararası ölçekte tıp etiği savunucusu Dünya Tabipler Birliği’nin (DTB) rolü, özellikle İsrail Tabipler Birliği’ne (İTB) yaklaşımı açısından kaygı uyandırıyor (1). Uzun zamandır İTB başkanlığını yürüten Yoram Blachar’ın DTB Konsey Başkanlığı’na seçilmesi tartışmaları alevlendirdi. DTB, İTB’ye tıp etiğiyle ilgili uzun yıllardır yöneltilen eleştirileri biliyor olmalı. 1996’da Uluslararası Af Örgütü, İsrailli hekimlerin güvenlik güçleriyle birlikte çalıştıklarını, “gözaltına alınanların işkence edildiği ve aşağılandığı bir sistemin parçasını oluşturdukları”nı belirtiyordu (2). Physicians for Human Rights ve Human Rights Watch gibi diğer insan hakları örgütleri de benzer şeyler yayımladılar. İTB, eleştirilerin “politik” olduğunu söylemesi ve DTB üyeliklerini dürüstlüklerine kanıt olarak göstermesine rağmen hiçbir şey yapmadı. Dahası Y.Blachar Lancet’teki bir yazısında, gözaltına alınan Filistinlilere “orta derecede fiziksel baskı” uygulanabileceğini savunuyordu (3): Bir ulusal tıp birliği başkanının bilimsel bir dergide, dünyanın geri kalanının ve BM İşkenceye Karşı Komite’nin “işkence” olarak nitelediği şeyi savunduğuna sık rastlanmaz. Bu nedenle İTB, DTB’nin hekimlerin işkence ve diğer insanlıkdışı ve aşağılayıcı işlemlere katılmasını yasaklayan Tokyo Bildirgesi’ne aykırı davranmıştır. DTB ise bu noktayı vurgulayan tüm metinleri sürekli olarak görmezden gelmeyi seçmiştir.

1999’da yapılan bir söyleşide ise, İTB’nin o zamanki Etik Kurul Başkanı E. Dolev, açıkça “Filistinlilerin soruşturulmasında birkaç kırık parmağın, bilgi için ödemeye değer bir bedel olduğunu” belirtmektedir (4). Bu ifade DTB Genel Sekreteri Delon Human’a gönderildi. Dr.Human, “İTB Tokyo Bildirgesi’ni imzalamıştır ve DTB’nin işkencenin yok edilmesine yönelik çalışmalarına aktif olarak katılmaktadır” biçiminde bir yanıt verdi. Ardından “DTB Konsey üyesi Dr.Blachar’la konuştuğunu, kendisinin İTB’nin yanlış birşey yapmadığı konusunda garanti verdiğini ve askeri kaynaklı olduğunu sandığı bazı materyaller gösterdiğini” ekledi. Dr.Human’ın bununla tatmin olmuş olmasını akla sığdıramıyorum.

Diğer bir temel etik konu, tıbbi tarafsızlık. İsrail güvenlik güçlerinin geçen yılın başlarında Batı Şeria’yı tekrar işgal ederken gösterdikleri kaba ve görünüşe göre sistematik vurdumduymazlık, yaygın biçimde raporlara geçti: Filistin ambulanslarına ateş açıldı (bugüne dek bildirilen olay sayısı 231) ve personelleri öldürüldü, Uluslararası Kızılhaç Federasyonu ve diğer yardım kuruluşları personel ve araçlara yönelen saldırıların artması neden gösterilerek etkinliklerini sınırlamaya zorlandılar, birçok yaralı Filistinli, İsrail askerlerince akrabaları tarafından hastaneye götürülmelerine izin verilmemesi nedeniyle kan kaybından yaşamını yitirdi, gıda ve ilaç nakliyatı için güvenli yollar kapatıldı, su kaynakları, elektrik hatları ve sağlık altyapısına yönelik bilinçli saldırılarda bulunuldu. Blachar’ın geçen sen Lancet’te yayımlanan yazısı, kendisinin ve İTB’nin bu olaylar karşısındaki pozisyonunu belirginleştiriyor (5,6): Dergi editörlerini bir blok oluşturmakla suçluyor ve İsrail ordusunun davranışlarını koşulsuz savunuyor. Filistinli sivillerin ölümünün İsrailli sivillerin ölümüyle ahlaki olarak eşit olmadığını üstü örtülü biçimde ileri sürüyor: Bu insanlık dışı yaklaşım, tıp etiği ve insancıl tıp anlayışının evrensel ilkelerinin uygulanmasına düşmandır.

Physicians for Human Rights - İsrail (PHR-İsrail) örgütü tarafından geçenlerde yayımlanan bir raporda, “İTB’nin, İsrail askeri güçlerinin Filistin sağlık ve kurtarma hizmetleri üzerindeki şok edici tavırlarını engelleme olanağına sahip olduğuna inanıyorduk. Ancak sağlık çalışanlarına ve hastalarının iyiliği için çalışma olanaklarına yöneltilen saldırılara, Filistin hastanelerine düşen İsrail bombalarına, görev başında öldürülen sağlık çalışanlarına rağmen İTB sessiz kalmayı seçti” denilmektedir (7). İTB, PHR-İsrail raporundaki ayrıntılı şikayetlere yanıt vermeyi reddetti. PHR-İsrail’den Hadas Ziv Lancet’te yayımlanan yazısında, İTB’yi sadece İsrail devletinin taşeron bir organı olmakla ve evrensel tıp etiği değerlerini korumak yerine politik buyruklara uymakla suçladı (8).

Bu nedenle Dr.Human’ın ve DTB’deki pozisyonu sayesinde İTB’nin neden üzerine gidilmemesi gerektiğini “açıklamak” olanağına kavuşan Dr.Blachar’ın yargılarını ve İTB hakkındaki inandırıcı olmayan savunmalarını sorguluyorum. Britanya Tabipler Birliği bugüne dek sağduyulu yöntemlere yaslanmıştır, ancak bu sefer böyle olmadı. Geçmişte, ırkayrımı döneminde Güney Afrika Tabipler Birliği’ne ilişkin güçlü bir yaklaşım sergilemiş, Güney Afrika Tabipler Birliği’nin DTB’ye kabulünü protesto amacıyla DTB üyeliğinden çekilmişti. Britanya Tabipler Birliği, DTB yöneticileri ve İTB’ye karşı koymak için ağırlığını koymalıdır. Bu böyle devam edemez: Bizim adımıza davranın! Başlangıç için, Blachar Başkan olarak kalmamalı.

Kaynaklar

1.Summerfield D. What is the WMA for? The case of the Israeli Medical Association. Lancet 2003; 361: 424.

2.Summerfield D. Medical ethics: the Israeli Medical Association. Lancet 1997; 350: 63.

3.Blachar Y. The truth about Israeli medical ethics. Lancet 1997; 350: 1247.

4.Bamber H, Gordon E, Heilbronn R, Forrest D. Attitudes to torture. J R Soc Med 2002; 95; 271-2.

5.Failure to address the health toll of the Middle East crisis. Lancet 2002; 359: 1261.

6.Blachar Y. Health toll of the Middle East crisis. Lancet 2002; 359: 1859.

7.Physicians for Human Rights. A legacy of injustice: a critique of Israeli approaches to the right to health of Palestinians in the Occupied Territories. Israel: Physicians for Human Rights, 2002: 74.

8.Ziv H. The role of the Israel and World Medical Associations. Lancet 2003; 361: 1827-8.

İsrail ve Dünya Tabipler Birliği’nin rolü
Hadas Ziv, PHR-İsrail
Lancet 2003; 361: 1827-8.

Derek Summerfield’in Sağlık ve İnsan Hakları köşesindeki yazısı ve onu izleyen yanıtlar, işgal altındaki bölgelerde insan hakları ihlalleri ve işkenceye karşı savaşım veren bağımsız bir sivil toplum örgütü olan PHR-İsrail’in görüş açısını tam olarak yansıtmıyor. Bu nedenle insan hakları ihlallerine karşı savaşım veren İsrailli meslekdaşlarımızı cesaretlendirmek ve desteklemek fırsatın kaçırıyorlar. Bu hekimlerin çoğu muhalefetleri nedeniyle İsrail polisine kişisel bedeller ödüyorlar.

PHR-İsrail, İTB ile 1992 yılında iletişim kurdu ve soruşturmalarda işkenceye karşı çıkma ve İsrailli hekimlerin işkenceye karışmasını protesto etme çabalarına katılmaya çağırdı. O günden bu yana PHR-İsrail, İsrailli hekimlerin işkenceye katılımına karşı geniş bir kampanya yürütmektedir. Ancak İTB’yi bu savaşımın içine çekme çabalarımız sonuçsuz kaldı.

İTB’nin “orta derecede fiziksel baskı”yı desteklemesini, evrensel tıp etiği değerlerinden çok, uzun bir geçmişi olan “İsrail’in ulusal kaygıları”nın yanında yer alması baskısına bağlıyorum. Bu pozisyon, bölgemizde Eylül 2000’den bu yana yaşanan şiddet salgınından bu yana İTB’nin tepkilerini belirlemektedir. PHR-İsrail, İsrail’deki hekimlerin meslek örgütü olarak İTB’nin, İsrail askeri güçlerinin Filistin sağlık ve kurtarma hizmetleri üzerindeki şok edici tavırlarını engelleme olanağına sahip olduğuna inanmaktaydı. İTB’ye, Filistin sağlık ve kurtarma hizmetlerini işlemez duruma getiren ordu ve polis eylemlerini protesto eden düzinelerce şikayet gönderdik. Ama İTB sessiz kalmayı tercih etti.

2002’deki DTB toplantısından hemen önce bir durum raporu yayımladılar; ancak bu raporda bile İsrail’in ambulanslara saldırılarını kınamadılar. DTB toplantısından dönüşte İTB bunu bir İsrail propaganda zaferi olarak sundu. Bu sunum, bugüne dek ayrıntılı şikayetlerimize hiç bir yanıt verilmemesiyle birlikte düşünüldüğünde, İTB’nin sadece İsrail devletinin “aydınlatıcı işgalci” yüzünü sunmak için çalışan taşeron bir organı olup olmadığı sorusunu sorduruyor. İşgal bölgelerindeki her kontrol noktasında gözaltına alınan ve işkence edilen Filistinli hekimlerin kendilerini korumak için hiçbir şey yapmayan İTB ile işbirliği yapmalarını nasıl bekleyebilirler?

PHR-İsrail’in Filistinli sağlık çalışanları ve insan hakları örgütleriyle ortak çalışmaları işgal, gasp ve şiddetinkinden farklı, insan haklarına dayanan bir söylem ortaya çıkarıyor. Bu farklı sesin işitilmesi ve uluslararası alanlarda kullanılması gerektiğine inanıyoruz. DTB’yi işgal ve bölgemizdeki insan haklarına ilişkin olarak net bir tavır almaya çağırıyoruz.

 

İsrail Tabipler Birliği: Derek Summerfield’a yanıt
Yoram Blachar
The Lancet, 2003;361 (9371): 1827

Derek Summerfield bir kez daha okuyuculara “iyiye karşı kötü” bakışını benimsetmeyi başardı. Summerfield’in sürekli olarak terör tehdidi altında olan bir ülkede yaşamıyor olmasından gerçekten memnunluk duyuyorum. Böylece karmaşık etik sorunlarla boğuşması gerekmiyor, sadece diğerlerine nasıl davranmaları gerektiğini dikte ediyor.

İşkence korkunçtur ve İTB hiçbir biçimde işkenceyi onaylamaz. İTB Tokyo Bildirgesi’nin imzacılarından biridir ve öyle de kalacaktır. Benzer biçimde İsrail Yüksek Mahkemesi 1999’da soruşturma süresince fiziksel baskının kullanılmasını yasaklamıştır ve İTB yasayı desteklemektedir. Bu karardan önce bile İTB kuşku götürmez biçimde hekimlerin işkenceye katılmaması gerektiğini belirtmiştir. Tüm bunlar bizi Summerfield’ın İsrail hükümet politikası ve İTB’nin üyelerini denetleme rolü arasındaki çizgiyi kasıtlı olarak bulandırdığı sonucuna götürmektedir.

Summerfield bir çok kez, İTB’nin “işkenceye katılan üyelerine yaptırım uygulamayı reddettiği”ni belirtmiştir. Boş suçlamalarda bulunmak kolaydır, ancak içerikleri yoktur ve İTB’nin olayla ilgilenmesini güçleştirmektedir. Ayrıca İsrail ve Yahudilere tarih boyunca içi boş suçlamalar yöneltildiğini ve bunun üretken bir tartışma değil sadece nefret doğurduğunu eklemek isterim.

Summerfield ayrıca İTB’nin, İsrail’de süregiden işkence uygulamalarının fiziksel ve zihinsel sağlığa nasıl zararlı olduğuyla ilgilenmediğini belirtiyor. Bu yargı tamamen gerçekdışıdır ve Summerfield İTB’ye ne kadar kara çalmaya çalışırsa çalışsın, yalanlar gerçeğe dönüşmez. İTB işkencenin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini bilmekte ve işkenceyi kabul etmemektedir. Maalesef  Summerfield, bir terörist saldırıyla havaya uçmanın da sağlığa olumsuz etkileri olduğunu unutmuş görünmektedir.

İTB Filistinli nüfusun günlük yaşamlarının iyileşmesi, masum sivillerin son iki yıldır süren terörist saldırıların neden olduğu acılarının dindirilmesi ve sağlık hizmetlerini geliştirmek için savaşım vermektedir. Bu amaçla, terörizmi lanetleyen, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi için çağrıda bulunan ve ortak bir sempozyum düzenleme önerisini içeren bir toplantı için Filistinli meslekdaşlarımızla buluşmaya çalıştık. Ancak, iletişim kurmamıza yardımcı olan tarafsız örgütlerden, amacı Filistinli nüfusun sağlık hizmetlerini iyileştirmek olan Filistin Tabipler Birliği’nin ne toplantıyla ne de bizimle buluşmakla ilgilenmediğini öğrendik.

Reddedilmemize rağmen İTB masum Filistinlilerin yaşamlarını iyileştirmek ve gereksinimi olan sağlık hizmetlerini almalarını güvenceye almak için insani çabalarını sürdürmektedir. Bazıları ücretsiz olmak üzere birçok Filistinli hasta İsrail hastanelerinde tedavi edilmiştir ve birçok Filistinli hekim İsrail hastanelerinde eğitilmektedir. İTB’nin İsrail Güvenlik Güçleri’nin Batı Şeria ve Gazza’daki koordinatörüyle görüşmeleri sonucunda, ordu ve sivil nüfus arasında iletişimi kolaylaştırmak ve sağlık hizmeti sunumunu kolaylaştırmak için bir İsrailli hekim atanmıştır. Ayrıca Uluslararası Kızılhaç Federasyonu ve PHR ile de iletişime geçmiş bulunuyoruz. Bu çabalar basit söylemler ya da bildirgelerin ötesindedir.

Summerfield’in İTB’nin DTB üyeliğinden çıkarılması önerisine gelince; İTB uzun yıllar boyu DTB etkinliklerine büyük katkılarda bulunmuştur. Son olarak, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki silahlı çatışma sürecinde geçerli olmak üzere Sağlık Hizmetlerinin Güvence Altına Alınması önergesinin DTB Konseyi’nde kabul edilmesini sağladık. DTB kadar saygın bir örgütün, bu türden temelsiz ve karalayıcı suçlamalardan etkilenmeyeceğinden eminiz ve bu nedenle İTB’nin DTB’den çıkarılması önerilerini reddediyoruz.

Sonuç olarak, Summerfield boş suçlamalar yerine, İsrailli hekimlerin işkenceye katılımına ilişkin somut kanıtlar göstermedikçe, bu saldırıları kesmesinin zamanı çoktan gelmiş demektir. Eğer bunu yapmazsa, sadece, İsrail’i kınayan uzun makaleler yazma işinin insani değil politik olduğu sonucuna ulaşırız.

İsrail ve Dünya Tabipler Birliği’nin rolü: Yanıt
Derek Summerfield
The Lancet, 2003;361
(9371):1827

Yoram Blachar’ın İTB’nin işkenceye karşı tutumuna karşı çıkmama verdiği yanıt, DTB’ye üyelik başvurusu, Tokyo Bildirgesi ve eleştirilerin anti-İsrail ya da anti-semitik duygularla güdülendiğini suçlaması kadar formülseldir. Uluslararası Af Örgütü ve diğerleri görmezden mi gelinmeli?

Kendisi suçluların isimlerini istemektedir; bir tanesini vereyim: Filistinlilerin soruşturma sırasında parmaklarının kırılabileceğini söyleyen İTB’nin Etik Kurul Başkanı Eran Dolev. 1997’de Gazza’da düzenlenen bir insan hakları konferansında İsrailli bir hekim, bir meslekdaşının ciddi derecede hasta olan gözaltındaki bir Filistinlinin kolundaki intravenöz serumu çektiğini ve yaşamak istiyorsa sorgucularla işbirliği yapması gerektiğini söylediğini kendisine itiraf ettiğini anlattı. Bu olayı derhal Dolev’e aktardım ve harekete geçip geçmeyeceğini sordum. Birçok kez anımsatmama rağmen yanıt alamadım. İTB söyleminin ardındaki gerçek budur ve Filistinli hekimlerin onlara ilişkin kuşkular taşıması hiç şaşırtıcı değildir.

DTB’den Delon Human da yazıma yanıt vermedi. DTB insan hakları alanında yetkin çalışmaların bulgularını niçin dikkate alıp harekete geçmiyor? Human’ın, DTB’nin işkenceye karşı “yorulmadan” çalıştığına ilişkin iddiası, Uluslararası Af Örgütü’nün İsrailli hekimlerin sistematik işkencenin bir parçası olduklarına ilişkin ciddi saptamaları ve İTB’nin sicili ile Blachar’ın DTB’deki pozisyonunu kamuoyu önünde hiç de inanılır olmayan biçimde savunmaya çalışması ile ne kadar örtüşüyor? Tekrarlıyorum: DTB herhangi bir şey yapmayacaksa, niçin var? Şu anda DTB’nin kendi Tokyo Bildirgesi’ne aykırı davrandığı görülüyor.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön