e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Ekim 2003  Sayı: 112

 

dışarıdangöz...

Attila Aşut*

Gerçeğin iki yüzü

Sağlıkçılar yine ayakta’

Tabip odaları, yurdun dört bir yanında art arda toplantılar düzenliyor. Hekim hareketinin yönlendirici merkez örgütü Türk Tabipleri Birliği, yeni bir eylemlilik sürecine girmiş bulunuyor. “Dışarıdan Göz”le bakıldığında bile, etkinliklerdeki olağanüstü yükseliş hemen görülüyor. Çeşitli yoksunluklar ve sıkıntılar içinde halka sağlık hizmeti vermeye çalışan hekimlerimiz, öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki günlerde, “görev”le “grev” arasındaki ince çizgi üzerinde güç bir seçim yapacaklar...

“Dışarıdan Göz...” dedim ama, pek de “dışarıdan” sayılmam galiba... TTB yapılanmasının ve sağlık örgütlenmesinin yıllardır içinde olan bir hekimle evliyim. O nedenle, sorunların yabancısı değilim. Üstelik, mesleğim gereği, sağlık alanını “halk adına” ve de onun açısından gözleyip değerlendirme gibi bir sorumluluğum da var. Yani, “olgu”nun iki yanını da görebilecek bir konumdayım. Halkla hekimi zaman zaman karşı karşıya getiren olumsuzlukların sistemden kaynaklandığını biliyorum. Bu yüzden, hekimlerin süreğenleşmiş sorunlarıyla, nitelikli sağlık hizmeti bekleyen yurttaşların umarsız yakınmaları karşısında olabildiğince yansız ve nesnel davranmaya çalışıyorum.

Öncelikle, TTB gibi etkin bir meslek kuruluşuna sahip oldukları için hekimlere öteden beri imrenerek baktığımı söylemeliyim. Biz gazetecilerin de böyle güçlü örgütleri olmasını hep özlemişimdir. Türkiye’de çok az meslek örgütünde bu sağlıklı yapılanmayı, coşkulu çalışma ortamını ve dinamizmi görebilirsiniz. Örgütteki saydamlık ve demokratik katılımcılık geleneği, herkesin birlikte iş kotarma isteğini özendirip güçlendiriyor. Tartışma ve paylaşım kanallarının her düzeyde açık olması, üyelerin gizilgücünü ve gizli yeteneklerini ortak üretime yöneltiyor. TTB’nin gerçekten müthiş bir temposu ve iş yoğunluğu var. Doğaldır ki, bu yoğunluğun ucu, kişisel olarak bir yerlerde bana da dokunuyor! Sözgelimi, TTB’deki bitmez tükenmez toplantı ve etkinlikler dolayısıyla, eşimin yüzünü çok az görebiliyorum! Bu durum sanıyorum, yakınları hekim hareketinde sorumluluk üstlenmiş pek çok arkadaşımız için de geçerlidir.

Yayın türü ve çeşitliliği bakımından da TTB eşsiz bir örnektir. Tek tek tabip odalarının dergilerini bir yana bıraksak bile, salt TTB’nin merkezi olarak çıkardığı yayın sayısı yine de hayli kabarıktır. Başta on beş günlük Tıp Dünyası gazetesi olmak üzere, değişik uzmanlık dallarıyla ilgili birçok profesyonel yayının altında TTB’nin imzası var.  Örneğin, 1978 yılından bu yana yayımlanan  “Toplum ve Hekim”, işyeri hekimliği alanındaki birikimleri yansıtan “Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi”, “bilimsel ve dostça” içeriğiyle “Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi (STED)”, pratisyen hekimlerin belli bir periyodu olmayan sevimli bülteni “Praksisyen”, bunların başında geliyor... Sağlıkçı olmasam da, bu değerli yayınları yıllardır ilgiyle izliyor ve onlardan yararlanmaya çalışıyorum. Özetle söylemem gerekirse, TTB’nin yayınları ve etkinlikleri konusunda, sıradan bir okurun biraz ötesinde bilgi sahibiyim...

* * *

İnsan kısım kısım, yer damar damar. Hekimler de öyle değil mi?

Hipokrat andına her koşulda bağlı kalan hekimler de var, işkenceci polisleri temize çıkaran hekimler de...

“Hastayı, ödediğine göre değil, gereksinimine göre değerlendiren” eli öpülesi hekimler de var, “Bıçak parası yoksa ameliyat da yok!” diyen esnaflaşmış hekimler de...

“Sosyalleştirme” ve “tamgün çalışma” için savaşım veren hekimler de var, sağlık kurumlarını ticarileştiren döner sermayeden pay kapmak için uğraşan hekimler de...

Hasta ile sağlıkçı arasına paranın girmesinden nefret eden hekimler de var, “müşteri” gibi gördükleri hastalarından aldıkları vizite ücretini entel sakallarına sürterek, “Para veren altın bulsun!” diye sevinç çığlıkları atanlar da...

Hastanelerde, sağlık ocaklarında “zorunlu bağış”a, katkı payına karşı çıkan hekimler de var,  “İstemem, yan cebime koy!” diyerek “under the table” çalışanlar da...

Bu liste uzar gider...

Medya ile sağlık ilişkileri bildim bileli hep sorunludur. Yıllar önce Ankara Tabip Odası Bülteni’nde çıkan “Basın-Sağlık İlişkileri Daha Sağlıklı Olabilir” başlıklı yazımda bu konuya değinmiştim (1). Ayrıca, 1993 yılında TTB Halk Sağlığı Kolu’nca Prof. Dr. Nusret Fişek anısına düzenlenen “Halk Sağlığı Değerlendirme Günleri” kapsamındaki bir tartışma grubunda, “Medyanın Halk Sağlığı Alanındaki İşlevleri” üzerine görüşlerimi açıklamıştım (2). Dr. Zuhal Okuyan (Amato) başkanlığındaki bu ortak çalışmaya katılan kimi demokratik kitle örgütü temsilcileri de, sağlık meslek kuruluşları ile sağlık muhabirleri arasında daha verimli bir işbirliğinin nasıl gerçekleşebileceğine ilişkin yararlı önerilerde bulunmuşlardı. Bugün bu alanda hayli yol alındığını söyleyebiliriz. En azından büyük gazetelerin ve televizyon kanallarının her birinde artık kendi alanında uzmanlaşmış sağlık muhabirleri çalışıyor. Polis-adliye muhabirlerine sağlık haberi yazdırılan dönemlerin geride kaldığını ummak istiyorum.

Dışardan bakıldığında, halkla hekim kuruluşları arasında ciddi bir kopukluğun olduğu gözleniyor. Tabip odaları, istekli davranmalarına karşın, bulundukları çevrede halkla işbirliğini yeterince gerçekleştiremiyorlar. Bu yüzden de “Aile Hekimliği”,  “Genel Sağlık Sigortası”, “özele sevk” gibi sağlıkta dönüşüm projeleri halkımıza çekici gelebiliyor. Çünkü bütün bu düzenlemeler, sermaye güdümündeki siyasal iktidarlarca “reform” ambalajı içinde sunuluyor. Sıradan yurttaşlar, salt adlarına bakarak, söz konusu düzenlemelerin kendilerine yarar sağlayacağını düşünüyorlar. Hekim örgütleri, toplumdaki bu genel bilgisizliği aşma çabalarına hız vermelidir. “Karşı çıkmak”, tek başına yeterli olmuyor. Hükümetin gündeme getirdiği “yeni” sağlık politikaları konusunda toplumu aydınlatarak, var olan yanlış algılamaları hızla gidermek; “ücretsiz, eşit, ulaşılabilir sağlık hakkı” için yürütülen savaşımı tüm olanaklardan yararlanarak ülke geneline yaymak gerekiyor. Toplumsal bir bilinç yaratılmadan, IMF ve Dünya Bankası kaynaklı saldırı politikalarını geri püskürtmek olanaklı değildir.

Tabip odaları ve TTB Merkez Konseyi, toplumsal alanda yaşanan olumsuzlukları kamuoyuna duyurmak, ilgilileri uyarmak ve devletin sağlığı yük saymaya başladığı bir ortamda “iyi hekimlik” değerlerini herkese anımsatmak amacıyla bir kez daha harekete geçiyor. Sağlıkçıların onurlu “Beyaz Eylem” direnişi yeniden gündemde...

Hekimler de bu toplumun bir parçasıdır ve özveriyle halka hizmet etmektedirler. Tüm çalışanlar gibi, onların da emeklerinin karşılığını almaları en doğal haklarıdır. Elbette sağlık emekçileri de meslek odalarında ve sendikalarda örgütlenerek, gerektiğinde üretimden gelen haklarını kullanacaklardır.

Eylemlilik sürecinde dikkat edilmesi gereken önemli bir konu da, hekimlerin direnişiyle halkın beklentilerinin ortak çıkarlar temelinde çakışmasına özen gösterilmesidir. Geniş kesimlerin benimsemediği marjinal eylemlerin başarıya ulaşma şansı yoktur. Bu duyarlı noktanın hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gerekiyor.

 “Dışarıdan...”  falan derken, hekimlerin “ismet-i harim”ine girmeye başladım galiba! İyisi mi, çizmeden yukarı çıkmadan burada keseyim...

“Sürç-i lisan” ettikse affola!

(1) Ankara Tabip Odası Bülteni, Ocak Şubat 1988, Sayı:1-2, s.78-79.

(2) Nusret Fişek Halk Sağlığı Değerlendirme Günleri, 5-6 Kasım 1993, Ankara.

* Gazeteci, yazar.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön