e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Ekim 2003  Sayı: 111

 

7 yaşındaki HIV taşıyıcısı Y.O.’nun eğitim yaşamına nasıl devam edeceği tartışılıyor...

Dr. Aygen Tümer: Sınıf ortamında HIV bulaşmaz.

8.jpg (17622 bytes)HATAM Genel Koordinatörü Dr. Aygen Tümer, AIDS’in aynı ortamda bulunmakla, aynı çatalı, tabağı, bardağı kullanmakla, aynı diş fırçasını kullanmakla geçmediğine işaret ederek, sınıf ortamında bu hastalığın bulaşmayacağını vurguladı. Tümer,Y.O.’nun okula gitmesinin en doğal hakkı olduğunu belirtirken,toplumun ve ailelerin bu konuda bilinçlendirimesi gerektiğini söyledi

Tıp Dünyası - ANKARA - Hacettepe Üniversitesi AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi (HATAM) Genel Koordinatörü Dr. Aygen Tümer, 20 günlükken Kızılay’dan aldıkları kan nedeniyle AIDS virüsü kapan ve diğer velilerin tepkileri nedeniyle haftalardır ilköğretime başlayamayan 7 yaşındaki Y.O.’nun eğitim hakkının elinden alınamayacağını söyledi. AIDS virüsünün sınıf ortamında bulaşmasının olanaklı olmadığının altını çizen Tümer, psikolojik ve sosyal yönden ciddi sarsıntılar yaşayan Y.O’nun diğer bütün bireyler gibi okuma hakkına sahip olduğunun topluma anlatılması gerektiğini kaydetti.

Dr. Aygen Tümer, Y.O’nun içinde bulunduğu durumun medikal, sosyal, psikolojik ve etik boyutlarını Tıp Dünyası’na değerlendirdi. Tümer’in Tıp Dünyası’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

- Sayın Tümer, herşeyden önce şunu sormak istiyorum; bu hastalığın okul ortamında bulaşma olasılığı var mı?

Bir kere bu hastalığın bulaşma yollarının çok iyi bilinmesi lazım. Avrupa’da ve Amerika’da bu konuda eğitim verildiği için insanlar bunu biliyorlar. Türkiye’de cinsel eğitim çok yeni verilmeye başlandı; zaten AIDS ile ilgili eğitim verilmiyor. Bu olaydaki sorunlar eğitimsizlikten kaynaklanıyor.

AIDS virüsünün bulaşması için 3 yol var: Bir, korunmasız yapılan her türlü cinsel temasla, iki kan ve kan ürünleriyle, üç anneden bebeğe hamilelikte ve emzirmeyle... Bunun haricinde aynı ortamda bulunmakla, aynı havayı teneffüs etmekle, sinek ısırmasıyla, aynı tabaktan çataldan yemek yemekle, aynı bardaktan su içmekle, aynı diş fırçasını kullanmakla bu hastalık geçmez. Buradan da anlaşılıyor ki zaten aslında HIV pozitif olan bir kişinin tüm salgılarında bu virüs mevcut. Ama miktarı çok çok az, geçmesi için yeterli değil. Geçmesi için cinsel salgılar ve kanın bulunması gerekiyor. Dolayısıyla, bu çocuk için cinsel temas söz konusu olmadığına göre, diğer velilerin endişeleri kan yoluyla geçer mi sorusunda odaklanıyor; fiş kullanıyor, makas kullanıyor, kesici aletle bir yerini yaralarsa... Çocuk bir yerini yaralasa, kan bile aksa, sağlam deriden geçmesi söz konusu değil bu virüsün. Yani diğer çocuk gelse elini o kana bulaştırsa bile sağlam derisi olduğu sürece ona bu virüs geçmeyecek. Bizim kan ve kan ürünleri derken bahsettiğimiz, kan verilirken bir torba kanın direkt vücut içine girmesi veya enjektör ortak paylaşılırken içindeki kanın direkt vücut içerisine girmesi. Bu virüs deri sağlamsa girmiyor.

Şu anda hangimizin çocuğunun yanında birisi yaralansa, kesilse bir şey olsa korkudan zaten hiçbir çocuk elini sürmez. Bir de şu var: Y.O.’nun sınıfında çocuğu olan veliler aslında şanslı çünkü Y.O’nun HIV potizitif olduğu biliniyor. Ona göre, bir kanama durumunda daha da fazla önlem alınabilir. Ama bugün için 12 tane okula giden HIV pozitifli çocuk var ve bunlar bilinemiyor. Ki bu sayı çok az. Bu hastalık 8-10 yıl sonra bulgu verdiğine göre, eğer bir şüphe yoksa, erken tanısı konamamışsa 8-10 yıl sonra bulguları ortaya çıkacak. Dolayısıyla aramızda HIV pozitif çok insan var; aynı ofisi paylaştığımız, aynı ortamda bulunduğumuz, yemek yediğimiz. Ama Y.O.’nun olayı gibi, böyle bir dışlanma olursa kimse ortaya çıkmaz. Türkiye’deki en büyük problem zaten bu.

- Dolayısıyla onun talihsizliği, her halde bebekliğinden beri biliniyor olması...

Evet ama ben bunu bir hekim olarak talihsizlik değil bunu talih olarak nitelendiriyorum. Çünkü Y.O. çok erken dönemde tanı aldı, tedavisi başladı, gördüğünüz gibi çok sağlıklı olarak yaşantısına devam ediyor, ama keşke bu kadar medyatik olmasaydı, keşke bu kadar tanınmasaydı. Şu anda düştüğü durum keşke olmasaydı. Hasta hakları, insan hakları, okuma hakları mevcut. Diğer ülkelerde olduğu gibi, her birey gibi okuma özgürlüğü var, çünkü sınıf ortamında bu hastalık bulaşmaz.

Bir de şunu söylemek istiyorum: Y.O.’nun durumuyla ilgili olarak Kızılay’ı suçlamak mümkün değil. Çünkü bu hastalıkta şöyle tanı konuyor; kişi virüsü aldıktan sonra, tanı konabilmesi için, antikorların üremesi ve bunun için de 3 aylık bir süre gerekiyor. Virüsün kapılmasından ancak 3 ay sonrasında tanı konabiliyor. Virüsü kaptıktan hemen sonra yapılan eliza testi negatif çıkıyor ama kanda virüs olabiliyor. Ama maalesef ki hem dünyada, hem Türkiye’de bunun için yapacak bir şey yok çünkü tarama testi eliza ancak 3 ay sonra doğru tanı veriyor; çünkü vücutta bu virüse karşı gelişen antikorları tespit eden bir yöntem.

- Y.O’nun bu virüsü kaptığı anlaşıldığı için hemen tedavi görmeye başlamıştı. Bunun olumlu bir etkisi olması söz konusu mu, kanındaki virüs oranı düşmüş olabilir mi?

Kesinlikle, tabii ki biz eğer erken tanı koyup tedaviye başlarsak kanındaki virüs seviyesini çok düşük miktarda tutuyoruz. Dolayısıyla tedavi altında olanlar için yaşam kalitesi yüksek, yaşam süresi uzun. Bütün medyada “ölümcül bir hastalıktır” diye geçiyor, böyle bir terim geçerli değil bugün. Tamam 20 yıl önce bulunduğunda ölümcüldü, bu  hastalığa sahip olan herkes hayatını kaybediyordu. Ama elimizde çok güzel ilaçlar var. Eğer hasta bu ilaçları temin edip kullanabiliyorsa, yan etkileri az çıkıyorsa, ve hasta doktoruna uyumlu, sürekli gidip geliyorsa yaşam kalitesi çok yükseliyor, normal iş hayatına, okul hayatına devam edebiliyor ve yaşam süresi de uzuyor. Dolayısıyla bugün AIDS için “ölümcül bir hastalık” değil, “kronik, zor bir hastalık” terimi daha uygun. Y.O. için de yaşam kalitesi yüksek, çünkü virüs seviyesi çoğalmadan baskıda tutulabiliyor.

- Bu olayın medikal boyutu dışında bir de sosyal boyutu var... Kekemelik başlamış örneğin; bu sosyal boyutuyla mı ilgilidir?

Kesinlikle, kesinlikle sosyal boyutuyla ilgili. 6 yaşında bir çocuğu düşünün; yıllar önce medyadaydı, geçen yıl anaokuluna başlamadan önce yine medyadaydı. İzmir Valiliği ve Milli Eğitim Müdürdüğü, hasta hakları, insan hakları, okuma hakkı dolayısıyla aynı sınıfta diğer çocuklarla okuyacak diye bir karar alıyor ama Y.O.’nun yerine kendinizi bir koyun; bir gün okula gidiyor, bir gün gitmiyor. Kendisi okula gittiği zaman diğer veliler çocuklarını alıyorlar, sürekli bir dışlanma var. Şayet Y.O. aynı sınıfta olsa, bu çocuklar annelerinin babalarının baskısıyla zaten bu çocuğu itecekler. Şu anda gerçekten zor bir durumda Y.O. ve ailesi bence. Nasıl bir çözüm bulunabilir, bütün uzmanların biraraya gelerek karar vermesi lazım. Ama işte, hakikaten dramatik bir olay, kekemelik başladığı ifade edildi. Yaşadığı olayların belli ki çok etkisinde. Bunun için de psikolojik bir yardım alması mutlaka öneriliyor.

- Diğer velilerin durumunu nasıl değerlendirmek lazım?

Yeterli bilgilendirmeleri olmadığı için bu hastalık kan yoluyla bulaşır dendiği zaman, ya tenefüste düşse, makasla ya da kesici bir aletle kan aksa, milyonda bir bile olsa bizim çocuğumuza bulaşırsa diye bir endişe taşıyorlar. Ama söylediğim gibi kanın çok yüksek bir miktarda kandan, damardan verilmesi gerekiyor. Sağlam deriden bulaşmaz. Dolayısıyla sınıfta okumasında hiçbir sakınca yok. Diğer çocuklarımız nasıl okuyorsa, Y.O.’nun da okuması gerekiyor.

- Anlaşılıyor ki ailelerin tutumları değişmeyecek. Onlara bunu anlatabilmek için ya da tutum değişikliğini sağlayabilmek için neler yapılması gerekiyor?

Bizlere düşen, yazılı basın aracılığıyla ve medyayla bu hastalığın aynı ortamda bulaşmayacağını çok net olarak anlatmak. Milli Eğitim Bakanı’nın bir demeci vardı, “Eğer veliler benim gitmemle ikna olacaklarsa giderim” demişti. Bu bile yeterli. Samsun’dan bir okul ise diğer velilerin de rızasıyla Y.O.’yu davet etti. Böyle şeyler mutlaka çıkacaktır. Bana sorarsanız Y.O. artık o okulda okuyabilir mi; 29 veli çocuğunu okuldan almış, tekrar okula verseler bile bu kez çocuklar da dışlayabilir. Bazı veliler diyorlar ki, rehber öğretmen ve hemşire sınıfa verildi. Bu 8 yıl devam edecek mi?

- Bu arada efendim, bu normal bir şey mi? Yani sınıfta bir hemşire ve rehber öğretmenin olması?

Bu tıbben mantıklı değil, uygun da değil. Çünkü YO’nun bir yeri kanasa zaten her okulda bir hemşire, doktor bulunmak durumunda.

- Bu da bir olağanüstülük katıyor değil mi?

Tabii ki, kesinlikle. Düşünün siz sınıfta bir sınıf öğretmeni, yanında bir hemşire ve yanında bir rehber öğretmen. Velilerin içini rahatlatacaksa olabilir ama hem sınıfta bir olağanüstü durumun sezilmesi gibi bir şey oluşacak. Her an bir şey olacak gibi. Zaten okulda bir hemşire var. Bir kaza durumunda, diğer çocuklara nasıl davranıyorsa -Y.O.’ye biraz daha özenli davranarak- bu sorun çözülebilir. Aynı sınıfta okursa öğrenciler ve veliler kararlarından dönecek mi, o çocuk yine dışlanacak mı? Dışlanırsa psikolojik durumu daha da bozulacak. İlkokul bire başlayan 29 tane öğrenci ne olduğunu bilmeden sağlıklı görünen bir öğrenciyi dışlıyorlar. Aileleri tarafından baskıyla alınıp evlerine götürülüyorlar, ben o çocuklar için de psikolojik açıdan uygun olmadığını düşünüyorum.

- O çocuklara söylenmediği söyleniyor ama?...

Evet ama çocuklar çok küçük değil, kulaktan kulağa duyuyorlar. Televizyon kanalları devamlı orada. Okulda büyük sınıflar var. Onlar televizyon ve gazate takip ediyorlarsa bunları bilmemeleri mümkün değil. Kendi sınıfındakiler ise henüz okuma bilmedikleri için belki AIDS nedir bilmiyorlar ama bir çocuk yüzünden okula gitmiyorlar. Bir sağlık personeli olarak hep deriz ki karşımızda “kanla bulaşan hastalığı olan biri var” diye kabul edip ona göre davranın deriz. Bunun bir de Hepatit B’si var. Tamam AIDS’in tam tedavisi yok ama Hepatit B de küçük bir oranda da olsa kronik bir hastalığa dönüşebiliyor. HIV virüsü yarım saat içinde dış ortamda ölüyor. Ancak Hepatit B günlerce yaşıyor. Bu da kanla bulaşan bir hastalık ve kimin Hepatit B hastası ya da taşıyıcısı olduğunu da bilmiyoruz. Amerika’da veya Avrupa’da bunlar hep eğitim CD’leri olarak gösteriliyor. Bir çocuk  parkta düştü ve yaralandıysa, ona nasıl müdahale etmesi gerektiği anlatılıyor. Bu eğitim 7 yaşından itibaren verildiği için çocuk normal okuma hakkına diğer çocuklar gibi sahip oluyor. Sosyal yönden şu anda dramatik bir durumda. Y.O.’nun o okulda okuması problem, başka bir okula alınması belki daha iyi olabilir. Çünkü dediğiniz gibi veliler çok kararlı.

- Yani siz diyorsunuz ki, kanla bulaşan diğer hastalıklardan, bulaşma riski yönünden bir farkı yok anladığım kadarıyla...

AIDS’in adı korkutuyor, nasıl bulaştığı bilinmiyor çünkü. “Ortada çiğnenmiş bir sakız buldum, çiğnedim AIDS varsa bana geçer mi” diye soruluyor. Böyle bir şey olmaz. Bakın, Y.O. doğduğundan beri ailesi ona bakıyor, ama anne baba negatif.

- Son olarak konuyu bir de etik yönleriyle değerlendirebilir misiniz?

Bir gazetede Y.O’nun yüzü açıldı, bir televizyon kanalında ismi açık olarak ifade edildi. Bunların hiçbiri bizim etik açıdan uygun bulduğumuz şeyler değil. Diğer çocuklarımız nasıl bilinmiyorsa, hastanın adının soyadının söylenmesi uygun davranışlar değildir. Medyayı da bu konuda uyarmak gerekiyor, bu da bizim görevimiz, Tabipler Birliği’nin, tabip odalarının görevleri. Zaten durum onun için o kadar zorlaştı ki, annesi babası biliniyor, tanınıyor, hangi ile hangi okula gitse mutlaka tanınarak okuyacak.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön