e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Eylül 2003  Sayı: 110

gündem...

Dr. Füsun Sayek

Artık "tanık olmak" yetmiyor!

"Kişinin değiştirme gücüne sahip olmadığı üzücü bir duruma tanıklık etmesi hiç de monoton, renksiz bir faaliyet değildir."

Edward Said*, ayrıca "tanıklık edenlerin" bazılarını çok rahatsız ettiklerini söylüyor ve onların "konuşacak makamları olmadığından eveleyip gevelemeden dobra dobra konuşurlar" diye ekliyor. Örgütümüz Türk Tabipleri Birliği ve hekimler yıllardır pek çok şeye "tanıklık ediyor". Dobra dobra konuşarak da tanıklığı "ifşa ediyor". Hekim mesleğinin bağımsız doğası gereği o iktidar, bu muhalefet diye gözetmeksizin tanıklıklarından ve hayallerinden sözediyor.

Tanıklıklar üzücü, iç acıtıcı. Ülkede tarım çökertilmiş, pancar üreticisi tam sayfa gazete ilanı ile feryad ediyor, okullar satılıyor, ormanlar satılıyor, sat babam sat... Halkın çoğunluğunun aleyhine bu durum sürmekteyken, ülkenin Başbakanı Formula 1 pistinin açılışını yapıyor, sağlıktan, eğitimden sakındığı paraları, devlet kasasından Formula 1'e aktarıyor. Pes doğrusu... bir kez daha.

Sağlık alanındaki tanıklıklarımız daha da derin. Ulusal gelirin yalnızca %3-4'ü sağlık alanına gitmektedir. Bu tüm dünya ülkeleri arasında en düşük oranlardandır. Bu oranın düşüklüğü yanısıra ayrıca kamu alanından özele bolca kaynak aktarılmaktadır. 1989 yılında %1.5 olan bu oran 2000'li yıllara gelirken %25'lere ulaşmıştır. Kamu kaynağının azlığı, sağlık sektörünü genel bütçe dışı kaynakları kullanmaya itmiştir. Koruyucu sağlık hizmetleri, kaynaktan %6 gibi çok düşük bir pay alabilmiştir. Paraların beşte biri yurtdışına tıbbi malzeme ithalatı nedeniyle akmıştır. Devlet hastaneleri, sağlık ocakları yazar kasalı işletmelere dönüşmüş, "para kadar sağlık" sloganı temel alınmıştır. İnsanlar yoksullaşarak bunun sonucu olarak da sağlıksızlaşarak daha çok hizmet beklemek zorunda kalmış  ama hizmetin önündeki  engeller güçlenmiştir. Cepten sağlık harcaması hızla artmakta katkı payları doğal karşılanmakta, açıklanan tasarruf tedbirlerinin yarısından çoğu sağlık alanında olmaktadır. Halkın bir grubu olan hekimler de birer yurttaş olarak bu olumsuz tablodan etkilenmektedirler. Ayrıca onlar, bu sistemi özveriyle ayakta tutmaya çalışırken "tükenmişlik" durumuyla karşı karşıyadırlar. Ülkedeki en düşük ücretin sadece bir üst kategorisindeki maaşlarını artırma (!) adına onlara ikinci (bazen de üçüncü) iş olanakları (!) sunulmuştur(!) O halde ses çıkarmadan o işten öbürüne, herbirinde sömürülerek koşturmalıdırlar. Her yıl 4500 yeni hekim sisteme dahil olmakta ve yaşam derdine düşmektedir.  Plansız bu insangücü artışı pek çok etik sorunu da taşımaktadır tıp ortamına. İşte tanıklıklar böyledir, acıdır.

Değerli düşünce adamı E.Said'le tanıklığın tanımı ve işlevi konusunda hemfikiriz: "Tanıklık sürekli tetikte olmayı, tutkulu bir toplum anlayışını gerektirir." Ama "tanık olmak" tanıklığı ifşa etmek artık bizim durumumuzda yetmemektedir. Hükümet halkını ezmekte, memurlara ücret artışını yapamama gerekçesi olarak gayet popülist biçimde 70 milyonu düşünmek zorundayım demekte (aslında o sırada aklında bir avuç başkası ve uluslar arası kuruluş varken) adalet duygularını zedelemektedir. Bu arada "statükoyu koruyan, herşeyi kabul edilebilir ve onaylamış bir aktüellik perspektifi içinde tutan anlatılar ve iktidarı haklı çıkarma çabalarının" da bombardımanı altına alınmaktadır ülke... O halde bununla da mücadele etmek, "maskeleri indirmek"  yanlış anlatılanı doğruya çevirmek de tanıklık edenlerin görevidir. "Bu hiç de kolay bir iş değildir: tanık her zaman yalnızlık ile saf tutma arasında bir yerde durur." Ama yanlış saf tutmayan tanıkların bir görevi de "unutulanları su yüzüne çıkarmak, alternatif eylem tarzları önermektir".

İşte biz de "sabır taşımız çatlamak" üzereyken, tanıklığın bir ileri sorumluluğuna,  eylemliliğe geçiş dönemine giriyoruz. E.Said'e tanıklığın monoton olmadığını kavrattıran onun doğal ve ateşli biçimde yürüttüğü kapsamlı tanıklıktır. Bu sonbahar bizler için de ateşli tanıklıklar, eylemlilikler dönemi olacaktır. Bu elbette yine onun sözleriyle:"istikrarlı bir gerçekçilik, nerdeyse atletik bir akıl enerjisi ve kamusal alanda yazılar yazmak, konuşmak gereğiyle kişinin kendi sorunlarını dengelemek arasında  karmaşık bir mücadele gerektiriyor". Bu gerçekten zor ama hekim olmakla hekim sorumluluğuyla örtüşüyor ve E. Said "bu zor görevin insanı diri tutuşunu, zenginleştirmesini seviyorum" diyor. Ben de, biz de....

* entelektüel, E.Said, Ayrıntılı Yayınları, 1995.

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön