e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Ağustos 2003  Sayı: 109

 

aradabir...

Dt. Tonguç Görker*

Prof. Dr. Gazanfer Aksakoğlu*

Sağlık ocakları nasıl işlevsizleştirildi?

Sağlık ocaklarının işlevsizleştirilmesi işlemi politikacılar tarafından yürütüldü. 1961’de Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Sosyalleştirme modeli politikacılar tarafından hiçbir zaman benimsenmedi. Bunun temel nedeni, herkese ulaştırılan ve sağlığı koruyarak hastalanmayı önleyen, hastalık oluştuğunda ücretsiz sağaltım hizmeti sunan modelin serbest pazar ekonomisine aykırı bulunmasıydı.

Sağlığı, daha doğrusu sağlıksızlığı bir kar aracı olarak gören sermaye çevrelerini temsil eden siyasal iktidarlar, özellikle 1965’de kurulan Süleyman Demirel iktidarından başlayarak sistemi ya gönülsüz yürüttüler ya da engellemeye çalıştılar. Bu konuda bir kısım muayenehane hekimi ve tıbbi araç-gereç temsilcisinden de destek gördüler. Sağlık Bakanlığı bürokratları, üniversiteler ve DPT gibi sosyalleştirmeyi ilke edinerek savunan çevreler nedeniyle ilerlemeyi önleyemediler, ayrıca binlerce sağlık ocağı inşaatının müteahhit firmalara getirdiği kazançları da göz ardı edemediler. Ancak sağlık ocaklarını taşıt, yakıt, tıbbi donanım ve personel açısından desteklemediler. Modele en büyük darbeyi 1980 askeri yönetimi vurdu. Sağlık ocaklarında tam süre çalışmayı ve ek ödemeleri kaldırarak hekim ve diğer sağlık personelini modelden kopardılar ve soğuttular. İzleyen Özal hükümetlerinin “reform” girişimleri, özel hastanelere “teşvik” yağdırması ve SSK ile kurulması gereken bağları koparması ile sosyalleştirme karşıtı politika güçlendi. Sağlık hizmetinin engellenmesi, hastalık oluşumunu artıran ve ulaşılan kaos ortamı nedeniyle çok karlı olan sağaltım hizmetlerinde yığılmaya yol açan bir gelişmeye neden oldu. Hastalananlar o hekimden bu hastaneye, o laboratuvardan bu tanı merkezine pek çok gereksiz ve yineleyen başvuru yaparak savurganlığa ve sağlık sektöründe çok fazla gereksiz para dolaşmasına yol açan bir sağlık pazarı oluşturdu.

AKP ise geçmiş hükümetlerden farklı bir yaklaşım getiremedi. AKP’nin hazırladığı sağlık reformu Özal ve Çiller hükümetlerince hazırlananın tümüyle kopyasıdır ve Dünya Bankası’nın dayattığı sistemin sözcüğü sözcüğüne aynısıdır. 58. Hükümet programında açıkça dile getirildiği gibi özelleştirme, yani aile hekimliği; sağaltım hizmetine pazar ekonomisi modeliyle yaklaşım, yani yine aile hekimliği ve özel hastanecilik; özerkleştirme, yani kamu hastanelerinin yerel ticari güçlere teslimi; paralı hizmet, yani Genel Sağlık Sigortası; gibi halkın sağlıksızlığını paraya ve kara dönüştürme ilkelerine dayalıdır. Yoğun ve sert eleştirilerimiz sonucu (örneğin SES 9 Mart Ankara toplantısı) 59. Hükümet programında ayrıntıları gözden gizlenmeye çalışılmış, ancak özü korunmuştur. Aile hekimliği modeli sağlık ocağı modelinin karşıtıdır, biri varsa diğeri olamaz.

“Sağlık Hizmeti” ve “Özel Hastane” karşıt kavramlardır. Sağlık hizmeti insanların sağlığını korumayı, geliştirmeyi, hastalandıklarında en uygun yöntemle sağaltmayı, sakat ve kronik hasta olduklarında yaşama uyumlarını sağlamayı amaçlar. Yani amaç, “topluma hizmet”tir. Özel hastanecilik insanların sağlığının korunmamasını, geliştirilmemesini, kolay hasta olmalarını, sakat ve kronik hasta kalmalarını, tüm bunların oluşumu sonucu elde ettiği hasta toplumdan “kazanç elde etmeyi” amaçlar. Türkiye’de ikisinin birlikte var olmasının nedeni, sosyal devlet anlayışı ile serbest pazar ekonomisi yaklaşımının toplumda birlikte bulunmasından kaynaklanmakta, ancak çelişki ve sürtüşmeleri giderek belirginleşmektedir. Teşvikler özel hastaneleri palazlandırmış, kapitalizmin gereksindiği karmaşa ortamında bir yandan kazanç sağlama avantajı elde ederken öte yandan rekabet nedeniyle birbirlerine zarar vermelerine yol açmıştır. Sayılarının gerekenden çok fazla ve teşvikler nedeniyle donanımlarının modern olması nedenleriyle artık “İngiliz hasta”lara bakar konuma gelmişlerdir.

* 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön