e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Temmuz 2003  Sayı: 108

 

dışarıdangöz...

Meral Tamer*

Ben cerrahın, ameliyat yapmayanını severim!

Babam doktordu. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde Mazhar Osman döneminin as’larındandı. Dolayısıyla tıp, kendimi bildim bileli evimizin baş konularından biriydi. Zaten Fatih’te oturduğumuz 5 katlı evin bir katı da babamın muayenehanesiydi. Çocukluğumda doktorculuk oynamaya bayılırdım, ama doktor olmak kaydıyla...

O yıllarda doktorlar benim gözümde, her derde deva bulan beyaz gömlekli (hemen hepsi erkek!) meleklerdi. Tümünü bilgili, hastasıyla fevkalade ilgili, mesleğini seven, hastasının gözüne bakınca şıp diye nesi olduğunu anlayan uzmanlar zannederdim.

Sonraki yıllarda önce doktorlarla ilgili tereddütlerim belirdi. Yanlış teşhisler, hatalı ameliyatlar, ilaç şirketleri ve laboratuarlarla danışıklı döğüş tahliller, reçeteler... Derken insan vücudunun ne denli karmaşık bir bilmece olduğunu kavramaya başladım.

Bugün geldiğim nokta şu: İnsan vücudu kapalı kutu. Bir organınızdaki ağrı, bambaşka bir organınızdaki hastalağın tezahürü olabilir. Siz kendiniz hakkında ne kadar çok doğru bilgi verebilirseniz, dokturunuz hastalığınızın tedavisinde o kadar başarılı olur. Özetle hastanın doktora mutlaka yardımcı olması, ama aynı zamanda da doktorun her hastasını can kulağıyla dinlemesi gerekir. Hastayla doktor arasındaki iyi diyalog, tedavinin başarısında en önemli etkenlerden biri.

10 yıl kadar önce problemli bir göz ameliyatı için doktor ararken Alman Lisesi’nden arkadaşım Bülent Eczacıbaşı’ndan isim almıştım. Gözde iddialı Massachusetts General Hospital’ın tanınmış bir dokturundan randevu aldık. Ameliyat günü de belirlendi. Boston’a hareket etmeden önce Bülent telefonla aradı: “Doktor ne kadar ünlü ve konusunun uzmanı olursa olsun, tanıştıktan sonra içinde en ufak bir tereddüt bile kalsa sakın ameliyat masasına yatma. Randevu alındı, ayıp olur falan diye düşünme. Doktoruna yüzde 100 güvenmen, ameliyatın başarısı için de çok önemli!”

Önce Bülent’in ne demek istediğini pek kavrayamadım, ama bu uyarı Bostan’da çok işime yaradı. Tuhaf bir biçimde o ünlü göz doktoruna “benim doktorum” diyemedim. Kendimi ona gönül rahatlığıyla teslim edebileceğimi aklım kesmedi. Ve ameliyat olmadan Türkiye’ye dönüp yeniden doktor aramaya başladım. İkinci durağım Baltimore’da Johns Hopkins Üniversitesi’nin gözde dünyaca ünlü Wilmer Enstitüsü idi. Doktoru görür görmez “Tamam işte bu doktor” dedim ve yanılmadım.

Söz ameliyattan açılmışken, haddimi aşıp cerrahların gerekli - gereksiz ameliyat yapmaya pek meraklı olduklarını, buna karşılık bendenizin de doğal bir savunma mekanizması geliştirerek “ameliyat gereksiz” diyen doktoru buluncaya kadar o doktor senin, bu doktor benim dolaştığımı söylemeden edemeyeceğim.

Üniversite yıllarında göğsümdeki bir kist, Cumhuriyet’te çalışmaya başladığım ilk yıllarda alt çene kemiğimle boynumun arasında zaman zaman büyüyüp küçülen bir kitle, 10 yıl kadar önce de bel fıtığı nedeniyle önce kendimi ameliyata hazırlayıp, ardından değişik doktor turlarıyla ameliyata gerek olmadığına doktoru ve kendimi ikna edip bugüne değin de bir zararını görmemiş olduğumu belirtmek isterim.

Anlayacağınız ameliyat konusunda fevkalade muhafazakar bir hastayım. Her ameliyatın belli bir riski olduğu düşüncesiyle “Başka bir seçenek var mı?” diye sonuna kadar araştırırım. Her ameliyatın küçük de olsa belli bir riski vardır ve ben o riskten mümkünse kaçınmaya çalışırım.

Son bir nokta: İşim gereği yurtdışnda değişik konularda pek çok toplantıya katıldım. Bu arada ünlü doktorlarla da tanıştım. Türkiye’nin dünya çapında uzman doktorlara sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

 

* Gazeteci, yazar

 

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön