e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Temmuz 2003  Sayı: 108

 

Dünya Tabipler Birliği Başkanı Dr. Kati Myllymaki sağlık alanı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu

"Etik yasadan önce gelir"

13.jpg (13250 bytes)Türk Tabipleri Birliği'nin 53. Büyük Kongresi'ne katılmak üzere Türkiye'ye gelen Dünya Tabipler Birliği Başkanı Dr. Kati Myllymaki, dünyadaki en önemli sağlık sorununun "yoksulluk" olduğunu söyledi. Sağlık hizmetlerinin kamusal bir anlayışla yürütülmesi gerektiğini kaydeden Myllymaki, sağlıkta özelleştirmenin sakıncalı olduğunu belirtti.

Dr. Kati Myllymaki

Finlandiyalı. 1997’den itibaren Finlandiya Tabip Birliği Başkanlığı’nı yürütüyordu. Bir yıl önce Dünya Tabipler Birliği Başkanlığı’na seçildi. Dünya Tabipler Birliği’nin ilk kadın başkanı değil ama kadın ve pratisyen hekim olması önem taşıyor. Birinci basamağın en iyi uygulandığı ülkelerden biri olan Finlandiya’da, kışın 6, yazın ise 300 nüfusu olan bir köyde halen aktif hekimlik yapıyor. Finlandiya Tabip Birliği’nin yanı sıra uzun yıllar Finlandiya Pratisyen Hekimlik Derneği’nde de faaliyet göstermiş. Bir yıldır yürüttüğü Dünya Tabipler Birliği Başkanlığı görevini ise, önümüzdeki dönemde eş başkan olarak sürdürecek.

Tıp Dünyası - ANKARA - Türk Tabipleri Birliği’nin 53. Büyük Kongresi’ne katılmak üzere Türkiye’ye gelen Dünya Tabipler Birliği (DTB) Başkanı Dr. Kati Myllymaki, sağlıkta özelleştirmenin sakıncalı olduğunu belirterek, sağlık hizmetlerinin kamu tarafından yürütülmesi gerektiğini söyledi. Dünyadaki en önemli sağlık sorununu “yoksulluk” olarak tanımlayan Myllmaki, savaşların önlenmesi gerektiğine işaret ederek, savaş ortamında sağlığın bileşenlerinin oluşturulamadığına dikkat çekti. Myllymaki, hekimlik ve tıp ortamı için etiğin her zaman yasadan önce gelmesi gerektiğini ifade etti.

Myllymaki’nin DTB’nin çalışmalarına ve dünyanın öncelikli sağlık sorunlarına ilişkin olarak Tıp Dünyası’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

n  Sayın Myllymaki, öncelikle DTB ve çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?

DTB 1947 yılında kuruldu. Kuruluş amacı Nazi Almanyası’nda işlenen insan hakları ihlallerine, özellikle de bir grup hekimin de içinde olduğu kişilerin, insanları tıbbi araştırmalar yapmak için kullanmalarına ilişkin olarak, yaşanan olayların vahşeti üzerine bir grup doktor, biraraya gelerek DTB’yi kurdu. 1947’de hekimleri yargılamak üzere Nürnberg mahkemesi kuruldu. Orada hekimler kendilerini savunurken yasaları uyguladıklarını, varolan yasaların böyle yapmalarını gerektirdiğini söylediler. Yaptıkları yasalara uygundu belki ama etiğe değildi. Nazi Almanya’sında ötenazi yasal bir konu idi. O dönemde psikiyatrik hastalar, ağır hastalar ya da naziler tarafından onanmayan kişiler ötenazi adı altında öldürülüyor idi. 9 doktor için idama kadar varan ağır cezalar verildi. Çünkü mahkeme şuna karar verdi; “Evet yasalar vardır ama hekim için önce gelen hastasının yaşamıdır, onurudur ve her koşulda hastasının yaşamını korumak zorundadır hekim. Yasa adı altında ölümlerine neden olmak, yardımcı olmak etik dışı bir davranıştır.”

Ben kuruluş aşamasını anlattım ama bugün de Avrupa’da bazı ülkelerde hala benzer uygulamalar yaşanıyor. Örneğin Hollanda’da hekimlerin itirazına karşın ötenazi yasal, Belçika’da da benzer şekilde; hatta Belçika’da yasaların etiğin önünde olduğuna dair bir yasa da var. Yani insan yaşamını hiçe sayan yasaların olduğu ülkeler bugün de var. Bu sadece ötenazi gibi konularda olmayabilir, insan hakları ihlalleri, öldürmek çok ciddi birşey  ya da yardımlı intihar deniliyor buna. Bunun kadar ciddi olmasa da bugün İzlanda’da örneğin; İzlanda halkının tüm genetik verileri bugün bir Amerikan şirketine satılmış durumda. Bu da aynı zamanda bir toplumun, bir bireyin, insan haklarının ihlali anlamına geliyor.

Tabi yalnızca etikle uğraşmıyoruz, halk sağlığı da bizim önemli ilgi alanlarımızdan biri. Örneğin tütün karşıtı mücadele bir faaliyet alanımız. Kişisel olarak, Türkiye’de ne kadar çok sigara içildiğini görmekten şaşkınlık duydum. Sağlık alanında da tıpta da bazı modalar var. AIDS, kolesterol vs ama bugün dünyada bir numaralı

 

 

öldürücü tütün. Buna karşı doktorlar, hemşireler ve medya çalışanları işbirliği yaparak bir mücadele yürütmeliler.

n  DTB dünyadaki en önemli sağlık sorununun ne olduğunu düşünüyor?

Yoksulluk bir numaralı sağlık sorunudur, çünkü insanlar aç kalmışsa, içecek temiz suları yoksa, iyi bir konutta oturmuyor ise, onun sağlıklı olmasından söz etmek ve sağlık çalışanından bir şey beklemek mümkün değil.

n  Bugün DTB’nin en önemli gündem maddeleri arasında neler var?

İki ana konu gündemimizde. Biri araştırma etiği ile ilgili Helsinki Bildirgesi. Şu anda DTB, özellikle araştırmalardaki deneklerin haklarını korumak için bir takım önlemler alıyor. Çok yoksul insanların yaşadığı bir Güney Afrika ülkesinde örneğin, uluslararası bir firma geliyor, oradaki insanlar üzerinde araştırmalar yapılıyor, oradaki araştırmanın sonuçlarından batılı ülkelerin insanları ve uluslararası büyük firmalar, tekeller yararlanıyorlar. Dolayısıyla bu adaletsizliği gidermek için bir takım önlemler almaya çalışıyor DTB. Bundan sonraki ilk toplantımızda Eylül ayındaki genel kurulda, çok üst düzey uzmanlar, bu denge nasıl sağlanacak,-tabii ki araştırmadan vazgeçilemez- ama insanlar suistimal edilmeden nasıl araştırma yapılacak ve sonuçlarını tüm dünya insanların yararına nasıl sunabiliriz’i tartışacaklar. Bu üst düzey uzmanlar arasında ABD’deki FDA ilaç örgütü, Kanada üniversiteleri, suistimal edilen ülkeler ve Güney afrikadan uzmanlar olacak.

İkinci gündem maddemiz İstanbul Protokolü. Bunu da Eylül’de konuşacağız. İstanbul Protokolü, geçtiğimiz yılların dökümanı, çok yeni bir doküman, bir Birleşmiş Milletler vesikası. Ama bunun oluşumunda DTB, TTB, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) çok aktif rol aldı. Şimdiye kadar, otopsinin standart biçimde yapılması için protokoller vardı ama işkencenin tanımasına ilişkin bir doküman yoktu. Çok bilimsel bir dökümandır. İşkencenin orta ve uzun dönemde etkilerinin tanınmasıyla ilgili bir standardizasyon dökümanı. İster BM dökümanı olsun, ister DTB dökümanı olsun, en istemeyeceğimiz şey iyi bir çalışmanın hazırlanıp raflarda kalması. İstanbul dökümanı için de bunu düşünüyoruz. AB’den 1 milyon euroluk bir destek alındı DTB olarak, 5 ülke pilot olarak seçildi ve buralarda konunun bazı politikaları anlatılacak. Türkiye bu pilot çalışmanın içinde yok, çünkü daha önce bunun çalışması Türkiye’de yürütüldü.

n  Dünya Tabipler Birliği’nin Irak’la ilgili çalışması var mı?

Her zaman savaş karşıtı olmak hekimlerin temel etik sorumlulukları. Çünkü savaşın pekçok olumsuzluğu yanı sıra, insanları yoksullaştırdığını, elektriksiz, susuz bıraktığını, hastalıklara meyli artırdığını en iyi hekim bilir. Bu nedenle DTB de bir hekim birliği olarak diğer sağlık meslek örgütleriyle birlikte bir açıklama yaptı. Savaşa neden karşı olunduğunu ve savaşta insanların nelerle karşılaştığını anlatan bir açıklama yaptılar. Barış sağlığın belirleyici arasında en önde geleni. Barış olmazsa sağlığın belirleyicileri olarak tanımladığımız unsurların hiçbiri olmaz. Dolayısıyla en temel savunacağımız şey barıştır. Kongo’da olanlar unutulmuş vaziyette, ortadoğu’da olanlar unutulmuş vaziyette. Afganistan’ı örnek verebilirim.

Çatışma durmuş gibi görünmekle birlikte, savaşın getirdiği en kötü şeylerden biri ülkelerin tüm yapısallıklarını bozması. Örneğin Afganistan’da bütün sosyal bütünlük bozulmuştur. O dayanışma duygusu. Örgütlülük disiplinle ilgili teşkilatlar ortadan kalkmıştır ve şu anda insanların sağlıklı olduğundan söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla önce savaşı önlemek gerekmektedir. Biz ülkelerin politik durumlarına, kimin iktidarda olduğuna bakmayız. Biz insanların sağlık hizmetlerine ulaşabilmeleri konusunda bir telaş içindeyizdir.

n  DTB’nin Türkiye’nin sağlık sorunlarına ilişkin tespitleri var mı? Varsa önerileriniz neler?

Sağlık sistemleri ile ilgiliyse sorunuz, bu konuda dışardan gelen hiç kimse, hiçbir ülkeye herhangi birşeyi öneremez, bu ülkelerin kendilerinin tercihleri olmak zorundadır. Bizim üyelerimiz içinde Amerikan Tabipler Birliği var. Fevkalade özelleştirmeci bir sağlık sistemi önceliyor. Dünyaya da önerdiği model bu; kendi kaotik özelleştirmeci sistemi. Benim ülkemin de içinde olduğu İskandinav ülkeleri, İsveç, Norveç Finlandiya, daha çok sağlığı sosyal bir hizmet grubu olarak sunan, bir kamu hizmeti olarak algılayan ülkeler var. Örneğin benim ülkemde sağlık hizmetleri tamamen vergilerden alınan parayla, vergilerden oluşmuş bütçeyle karşılanıyor. Benim ülkem, hiçbir başka ülkenin sağlık sisteminden etkilenmek istemez, kendi sistemini de değiştirmek istemez. Çünkü birinci basamağı kuvvetlendirmiş, vergilerden alınmış parayla ücretsiz sağlık hizmeti sunan bir ülke Finlandiya. Bunu hiçbir şekilde değiştirmez.

n  Buradan, genel olarak aslında sağlıkta özelleştirmenin sakıncalı olduğunu ve sağlık hizmetlerinde kamusal anlayışın öne çıkması gerektiği sonucunu çıkarabilir miyiz?

Evet kesinlikle öyle. En azından Finlandiya’da öyle algılanan ve öyle yürütülmesi istenen bir şey.

n  Hekimlerin firmalarla, ilaç şirketleriyle ilişkileri noktasında DTB neler öngörüyor?

DTB’nin bu konuda yayınlanmış bir bildirgesi var. Orada bu konu detaylarıyla yer aldı (15 Mart 2003 Tıp Dünyası). Birincisi hekim bağımsız olmalı. Hekim için öncelikli olan hastasıdır. Bazı şeyler yasal yollarla, yasalarla bile yapılabilir. Ama etiğin dışına çıkıldığı zaman hekimlik yasaları ihlal edilmiş demektir. Burada yasaya düşmüş olmak da önemli değil, mahkemeye düşmüş olmak da, etiğin ihlal edilmesi  daha kapsamlı bir şey. Tabii biz biliyoruz, yalnızca ilaç endüstrisi değil, tıbbi teknoloji endüstirsi de var. Burada en başta gelen şey şeffaflık. Hangi firma ne nedenle hangi fiyatı verdiği için ve neden o firma seçildi bunu bütün toplum bilmek zorunda. Bunun için en önce yapılacak şey ihalelerin bütün açıklığıyla izlenmesi ve bunun topluma duyurulması.

n  Bildirgenin geldiği son aşama nedir?

Biraz önce konuştuğumuz gibi, adi bir suç olan bir şey var ilişkide. Ama gözünüzün önünde cereyan eden bir ilişki boyutu var. İlaç endüstirisi eğitim alanına giriyor. Tıp çok hızlı ilerliyor ve bizim kendimizi sürekli donatmamız gerekiyor. Biz dolayısıyla bu kongreleri yapmak zorundayız. Ama bu kongreleri bir ilaç firması düzenliyorsa, yüzde 50 eğitim içinse, yüzde 50 satış için olabilir. Bunu ortalama bir hekimin anlaması her zaman kolay olmayabilir. Mümkün olduğunca endüstrinin katkısını azaltacağız ve programların organizasyonlarının endüstiri dışı kuruluşlar tarafından yapılmasını sağlayacağız.

n  Küreselleşmenin getirdiği tüm olgular geniş halk kitlelerinin aleyhine işliyor. Küreselleşmeden etkilenme noktasında DTB gibi kamu sağlığını, insanlara sağlık hizmetlerinin götürülmesini sağlamak isteyen örgütler ne yapmalı?

Küreselleşmenin olumlu yanından hepimiz yararlanabiliriz. Uluslararası kuruluşlar biraraya gelirse, yan etki olarak çocuk işçiliğinin, kadınların daha da yoksullaştırılmasının karşısında durabiliriz eğer bir birlik olursa. Mesela mart ayında Japonya’da dünya su forumu yapıldı. Burada içme suyunun giderek pahalılanması oysaki dünya nüfusunun yarısından fazlasının nitelikli içme suyundan yoksun olduğu ifade edildi. Burada Amerika’dan Japonya’dan ve Fransa’dan büyük su şirketleri bu alandaki tek çözümün özelleştirme olduğunu savundular. Ama biz de biliyoruz ki, hem insanların yüzde 50’si temiz suya ulaşamıyor, 1 milyar insan da günde 1 doların altında bir gelirle yaşıyor, nasıl gidecekler de şişelenmiş temiz su alacaklar özelleştirilmiş hizmet olarak? Hindistan’dan Hindu dinine mensup bir delege, “Su Tanrının bu dünyaya ve insanlara bahşettiği birşeydir nasıl bunu özelleştirerek satma cesaretinde bulunursunuz” dedi. Aynı toplantıda, Japon tabipler birliği bir oturum düzenledi, ben de oradaki konuşmamda, suyun ticarileştirilmesinin, sağlığa olacak olumsuz etkilerini anlattım.

n  ABD Başkanı George W. Bush gen teknolojisiyle üretilmiş sentetik gıdaların üçüncü dünya ülkelerine gönderilmesine karşı çıktıkları için Avrupa ülkelerini tutuculukla ve insanların açlığa mahkum edilmesini onaylamakla suçluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Evet bu konuyu biliyorum. Ama uzmanlar bu konuya kesinlikle karşı çıkıyorlar. Dolayısıyla bilimsel olarak uzmanların karşı olduğu bir konuda etik ya da moral bir görüş vermemin anlamı yok. Zaten doğru değil. Aslında eğer içten olsaydı bu ülke, askeri harcamalarına bir baksın, dünyadaki askeri harcamaları ne kadar kışkırttığına bir baksın; bunları yapmak yerine gıda programlarına vs. destek olmak çok daha anlamlı olur.

Dünyada bugün yeterli gıda var ama bunun ihtiyacı olana ulaştırılması konusunda lojistik destek yok. Dolayısıyla bir içtenlik sorunu var. O halde, çözüm gen teknolojisi değil, bir irade oluşturulmasıdır. Bir politik irade göstererek, yoksulların da gıdaya ulaşmasını sağlamaktır. Böyle bir tartışmayı başlatmak yerine gen teknolojisi demek doğru değil.

n  Sayın Myllymaki son olarak, hekimler ve sağlık çalışanları açısından DTB’nin önceliklerinden söz eder misiniz?

Bizim için hekim hakları, insan hakları ve hasta haklarından ayrılamaz. Sağlık sistemi tartışması da aslında hekim hakkı savunmak anlamına geliyor. Ama bazı özel durumlarda, zor durumlara düşmüş hekimler için özel programlar geliştiriyoruz. Türkiye’ye birkaç kez mahkemeye düşmüş hekimler için gelindi.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön