e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Haziran 2003  Sayı: 106

 

Özel sağlık kurumlarında tedaviye  olanak sağlayan düzenleme özel sektöre kaynak aktarma için yeni bir yol daha açıyor...

Neden özel sektör?

Sağlık ve Maliye Bakanlıklarınca imzalanan ortak protokolle, 1 Haziran 2003’den itibaren devlet memurlarının ve bakmakla yükümlü oldukları yakınlarının kamu sağlık kuruluşları yanında özel poliklinik, özel tıp merkezi ve özelhastanelerden de sağlık hizmeti alabilmelerinin yolu açıldı.

2.gif (3722 bytes)Yeni uygulama ile sağlık ocakları, devlet hastaneleri ve hatta üniversite hastaneleri “iyice” çökertilecektir. Zaten çok güç koşullarda hizmet sunmaya çalışan kamu hastanelerini daha da zor, hatta kötü koşullarda hizmet sunmaya itecektir. Bundan sonrası malum; kamu hastanelerinden duyulan hoşnutsuzluk artacak ve “Satalım kurtulalım, hastaneleri özelleştirelim” söylemi daha yüksek sesle dillendirilecektir.

Tıp Dünyası - ANKARA -  Sağlık Bakanlığı, Kamu sağlık hizmetlerini güçlendirmek yerine devlet memurlarının ve bakmakla yükümlü oldukları yakınlarının özel poliklinik, özel tıp merkezi ve özel hastanelerden de sağlık hizmeti alabilmelerinin yolunu açtı. Sağlık ve Maliye Bakanlıklarınca imzalanan ve 1 Haziran 2003 tarihinden itibaren yürürlüğe giren düzenleme 30 Mayıs 2003 Cuma günlü Resmi Gazete’de yayımlandı.

Düzenlemeyi Tıp Dünyası’na Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kayıhan Pala değerlendirdi:

Bu uygulamanın gerekçesi nedir?

3.gif (24252 bytes)Yeni uygulamanın gerekçesi “hastane ve hekim seçme özgürlüğü” olarak duyurulmaktadır. Kamu sağlık hizmetleri sunumunda dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bir kavram Türkiye’de uygulanmaya çalışılmaktadır. Sağlık hizmetlerinin kendine özgü bazı nitelikleri (hastanın hizmetin boyutu ve kapsamı hakkında karar verememesi, hizmete ne zaman ve nerede gereksinim duyulacağının önceden bilinememesi, sağlık hizmetinin ertelenememesi vb) sağlığı diğer hizmet alanlarından ayırmakta ve klasik sunu/istem dengesinin geçerli olamayacağı ve “eksik rekabet” kurallarının geçerli olduğu bir alan olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle “hastane ve hekim seçme özgürlüğü” ABD ve İngiltere dahil, dünyanın hiçbir ülkesinde geçerli bir yaklaşım değildir. Her ne kadar sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi sürekli gündemde tutulmaktaysa da, sağlığın bir gereksinim değil “en temel insan hakkı” olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu ön kabul aynı zamanda sağlıkta eşitsizlikleri azaltmak için her iktidarın uğraş vermesi anlamına gelmektedir. Ne yazık ki, AKP iktidarının kamu kaynaklarını özel sektöre aktarma girişimi sağlıkta eşitsizlikleri azaltmak bir yana, artıracak gibi görünmektedir.

Hekim seçme özgürlüğü mü ?

Paranın egemen olduğu toplumlarda “hastane ve hekim seçme özgürlüğü” olmaz; hastanın (serbest çalışan) hekimini özgürce seçebilmesinin yolu paradan geçer. Parası olan, bırakın yaşadığı yeri, Türkiye’nin her hangi bir kentindeki bir hekimden ya da sağlık kuruluşundan da sağlık hizmeti (satın) alabilir. Hastane seçme özgürlüğü ise genellikle söz konusu değildir, çünkü ancak yatarak tedavi görmesi gereken hastalar (sevk zinciri ile) hastanelere başvurabilir. Hastaların acil bir durum ya da birinci basamaktan sevk olmaksızın, doğrudan hastanelere başvurması sağlık hizmetinin maliyetini artırdığı için, hiçbir sağlık sisteminde kabul edilmemektedir. 

Sağlık Bakanlığı yeni uygulama ile hastaların hekim seçme özgürlüğüne kavuşacağını savunuyor ama burada yanıtlanması gereken iki önemli soru karşımıza çıkıyor :

1. (Bir an için hekim seçme özgürlüğünün gerçekleştirebileceği varsayılsa bile) Hekim seçme özgürlüğü toplumun ne kadarını kapsayacak ? Devlet memurları ve bakmakla yükümlü olduğu yakınları toplumun onda birini bile bulmuyor, halkın geri kalan büyük çoğunluğu ne olacak ?

2. Madem hastanın hekimini özgürce seçebilmesi temel ilke olarak benimseniyor, o zaman özel muayenehaneler neden kapsam dışında bırakılıyor? Bu büyük bir çelişki değil mi ?

Üstelik hastanın hekimini özgürce seçebilmesinin boyutu, sanıldığından daha geniş olabilir. Sözgelimi göğüs ağrısı çeken bir kişi, aynen rahmetli Turgut Özal gibi, sağlık hizmetini ABD’de Houston’daki bir hastaneden almak isteyebilir. Maliye Bakanlığı hekimini özgürce seçmek isteyen her devlet memurunu Houston’a gönderecek midir ?

Uygulamanın olası sonuçları

Yeni uygulama (eğer kısa sürede vazgeçilmezse) kamu sağlık hizmetlerinde kaynakların kötü kullanımına yeni bir örnek oluşturacaktır. Üstelik yeni uygulama ile getirilen yalnızca hastaların özel sektörden hizmet alması değil, aynı zamanda evrensel olarak kabul edilen “sevk zinciri” ilkesinin de yok edilmeye çalışılmasıdır. Protokole göre hastalar her hangi bir birinci basamak sağlık kuruluşuna başvurmadan doğrudan yataklı tedavi kurumlarına başvurabileceklerdir.

Bu uygulama ile Tabip Odaları tarafından belirlenen asgari ücretler de devlet tarafından bir kez daha delinecektir.  Özellikle muayenehane hekimlerini (daha) sıkıntılı günler beklemektedir. Çünkü daha önce cepten sağlık harcaması ile özel muayenehanelere başvurabilen (memur ve yakınları) hastalar, artık yeni düzenleme ile cepten harcayacakları parayı kamu olanakları ile başvurdukları özel poliklinikler ile özel hastanelere aktaracaklardır. Bu nedenle devlet memurlarının ve yakınlarının cepten sağlık harcamaları da artabilir. Bu iddia çelişki gibi görünmesine karşın, yeni uygulama ile özellikle özel hastaneler   sundukları sağlık hizmeti için ek olarak bir miktar para talep edebileceklerdir. Protokol bu yaklaşıma uygun olarak hazırlanmıştır. Özel hastaneden hizmet alma uğruna , memur ve yakınları cepten harcama yapabilir. Özellikle özel sağlık kuruluşlarında yazılan reçetelerin devlet tarafından karşılanması, özel poliklinikler ve özel hastaneler için bir avantaja dönüşürken, muayenehanesi olan hekimler için bir dezavantaj olabilir.

Yeni uygulama ile sağlık ocakları, devlet hastaneleri ve hatta üniversite hastaneleri “iyice” çökertilecektir. Devlet hastaneleri gelirlerinin % 14,8’i  ve üniversite hastaneleri gelirlerinin % 19,4’ü devlet memurlarından gelen tedavi harcamalarından oluşmaktadır. Üstelik bu para sıcak bir paradır, yani kamu hastanelerine hemen aktarılmaktadır.  Bu oranın azalması, zaten çok güç koşullarda hizmet sunmaya çalışan kamu hastanelerini daha da zor, hatta kötü koşullarda hizmet sunmaya itecektir. Bundan sonrası malum; kamu hastanelerinden duyulan hoşnutsuzluk artacak ve “Satalım kurtulalım, hastaneleri özelleştirelim” söylemi daha yüksek sesle dillendirilecektir.

O halde neden ?

59. Hükümet, özel sektörün uzun bir süredir istediği “Devlet memurlarına hizmet sunma” isteğini kabul etmiştir. Hesaplamalara göre devlet memurlarına bütçeden  tedavi ve ilaç giderleri için yaklaşık olarak yılda 800 milyon dolar ayrılmaktadır. Özel sektör bu paradan pay almaya çalışmaktadır. Bilindiği gibi özel sektör “kar maksimizasyonu” ilkesine göre hizmet etmektedir ve   devlet memurları için bütçeden ayrılan tedavi harcamaları ödeneğinden  (en azından bir süre için)  pay almak istemektedir. Burada ilginç bir nokta, özel sektörün bütçe uygulama talimatındaki ücretleri alarak nasıl kar edeceğidir. İnsanın aklına iki seçenek geliyor; ya bütçe uygulama talimatındaki ücretler “kar” etmeye yetecek kadar yüksektir ya da özel sektör girişimcilerinin bir bölümü  başka yollara saparak kar edeceklerdir. Bunun nasıl yapılabileceğine ilişkin çarpıcı örnekler İzmir’de “Beyaz Gömlek” ve Ankara’da “Neşter” operasyonları ile ortaya konmaktadır. Kanımca “ciddi” özel sağlık kuruluşları ya bu protokol ile hiç ilgilenmeyecekler, ya da ücretin geri kalan kısmını hastadan talep edeceklerdir.

Hepimizin yüksek sesle sormaya devam etmemiz gereken soru şudur : “Hükümet neden birinci basamağı güçlendirmek yerine özel sektöre kaynak aktarmaktadır ?” 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön