e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Mayıs 2003  Sayı: 105

 

aradabir...

Prof.Dr. Feride Saçaklıoğlu*

Büyümeyecek Çocuklara Ağıt ya da“Elif’in Kısacık Öyküsü”

10.jpg (54515 bytes)“Adım Elif, Bingöl’ün bir dağ köyünde dünyaya geldim. Bana sorsanız, bizim köyden güzel yer yoktur derim. En çok, bizim evin avlusundan dağlara bakmayı severim. Elimde olsa, her akşam gün batımında, kızıldan mora, mordan karaya dönen renkleriyle resmini yapmayı isterim dağların. Dört kardeşiz, ben en büyükleriyim. Anam, sarı inat bir çakır kadındır. Ben altı yaşımı bitirdiğimde, tutturdu seni okutacağım diye. Okulu televizyondaki filmlerde görmüştüm, köyde okul yoktu. Bana kalsa, anamın dizinin dibinden ayrılmazdım. Ama anam, aklına koyduğunu yapardı. Yatılı bölge okuluna getirdiklerinde çok ağladım. Anamı, ninemi, kardeşlerimi, evimizi, her şeyi özledim. Dağları da...”

Olağan ve olağandışı ne demek? Kuzey Anadolu fay hattında, beklenen bir depremin olması olağandışı mı? Devlete emanet edilen çocukların yatakhanelerinde, seçmedikleri bir uykuya dalmaları olağan mı? Malzemesinden çalınan, denetlenmeyen kamu binalarının hasar görmesi, yıkılması olağandışı mı? Ya yolsuzluğun, kapkaççılığın kanıksanması, acının sıradanlaşması olağan mı? Peki hazırlıklı olmak ne demek? İnsan, yedi-sekiz yaşlarındaki çocukların enkaz altında kalmasına hazırlıklı olabilir mi?

“En çok resim derslerinde mutlu olurdum. Bingöl’ün dağlarının resmini yapmayı, onları ölümsüz kılmayı düşlerdim. Renkli kalemlerimin olması için epeyce bekledim. Sonra dağların resmini yaptığımda, çocuklar benimle alay ettiler, dağ dediğin kahverengi olurdu, bu kızıl, mor, kara dağlar da nereden çıkmıştı? Onlara dedim ki; hele bir yaz gelsin, okul tatil olsun, bizim köye gelin, bakalım dağlar ne renkmiş, görün.”

Yazın, Elif’in köyüne geleceklerdi... Elif ve arkadaşları artık yok. Yoksulluğun ve yoksunluğun kader olarak dayatıldığı bir coğrafyada doğmuşlardı, nelerden yoksun olduklarını bile bilmeden. Onlara, sözün bittiği yerden söz etmek olanaksız. Kimse onlardan özür dileyemez. Altı, yedi, on yaşındaki çocuklarını gözetmeyen, korumayan bir sistemi kimse onlara anlatamaz. Bunun insan eliyle ortaya çıkan bir felaket olduğunu onlara anlatmaya hangimizin cesareti var?

Dağlar, Elif’siz kaldılar. Berger’in dediği gibi, ölüm geçmişi dondurdu, geleceği ise ortadan kaldırdı. Yerküre utandı, insanoğlu utanmadı. Acı olağanlaştı, sıradanlaştı, biz acıya ve tanıklığa yabancılaştık. Nazım usta, ne yazık ki Hiroşima’dan sonra, bir de Elif ve arkadaşları adına sesleniyor:

...”Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar”...

*Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön