e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Nisan 2003  Sayı: 103

 

Türk-İş Başkanı Salih Kılıç ve DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, İş Yasası Tasarısı’nı değerlendirdi:

Çelebi: İşçi 19. yüzyıl koşullarına çekiliyor

Hükümetin önerisi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’na sevkedilen İş Yasa Tasarısı, çalışanların sağlığını olumsuz etkileyecek birçok maddeyi içeriyor. 1475 sayılı yasada yer alan ve çalışanların sağlığını korumaya yönelik birçok madde değiştiriliyor ve “işçi sağlığı” adeta yok sayılıyor.

4.gif (6413 bytes)Tıp Dünyası - ANKARA -  Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) de pekçok yönüyle karşı olduğuyasaya Türk-İş ve DİSK de tepki gösteriyor. Hem Türk-İş Başkanı Salih Kılıç, hem de DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi,  tasarının özellikle çalışma saatlerini esnekleştiren, ödünç iş ilişkisini getiren ve kıdem tazminatının alınmasını zorlaştıran maddelerinin kabul edilemeyeceğinin altını çizdiler.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, tasarının çalışma ilişkilerini kökten değiştirecek bir sistem önerisi olduğunu belirterek, tasarıyla işçinin 19. yüzyıldaki çalışma koşullarına çekildiğini söyledi.

Çelebi’nin değerlendirmeleri şöyle:

- İş yasa tasarısına ilişkin genel bir değerlendirme yapar mısınız?

TBMM’nde görüşülmeye başlanan ve Hükümet tarafından Meclis Genel Kurulu gündeminde bekletilen yasa tasarısı, çalışma ilişkilerini kökten değiştirecek dolayısıyla tüm toplumsal yapıyı etkileyecek yeni bir sistem önerisidir.

Bu sistem, işyeri tanımından başlayarak, sözleşme türlerini, çalışma biçimlerini, çalışma ilişkilerini, ücret modellerini, işçi ve işverenin hakları ve yükümlülüklerini, çalışma sürelerini yeniden tanımlamakta ve değiştirmektedir. Bu yanıyla sadece günümüzü değil, doğuracağı sonuçlar açısından geleceği de ilgilendirmektedir. Tasarıda, ülkemiz koşulları ile bağdaşmayan, ekonomimizin gerçekleri ve gelişmişlik düzeyi ile örtüşmeyen bir çok yeni kavram ve kurum, gelişmiş ülke yasalarından yapılan alıntılar, çeviri metinler olarak yer almıştır. Sınırlı ya da istisnai olarak kalması gereken bir çok konu, genel ve yaygın uygulamalara yol açacak hükümlere dönüştürülmüştür.

- Tasarıda emeğin korunmasına ilişkin herhangi bir yaklaşım var mı?

Hayır. Tasarının genel gerekçesinde, insanlığı onurlandıran bir gelişmişlik düzeyini tanımlayan, iş hukukuna çağdaş bir nitelik kazandıran, sosyal hukukun temel ilkesi olan “emeğin korunması” ilkesinden  hiç söz edilmemiştir. Madde gerekçelerinde de, vurgulanan kavramlar, yalnızca işletme gerekleri, işveren gereksinimleri ve rekabet  koşullarıdır. Bireysel ilişkilerde güçlü olan işveren karşısında, güçsüz olan emeğin korunması ilkesi, evrensel bir yaklaşım olmanın ötesinde, işverenler için de emek üretkenliği ve verimliliği açısından göz önünde bulundurulması ve kollanması gereken akılcı bir ilkedir.

Emek, “iş” ve “işyeri” ölçeğinde biçimlenen bir hukuk sistemi içinde işçinin kişiliğinden soyutlanarak, 19. yüzyıl koşullarına çekilmiştir. Tasarı ile gerçekte yeni, “güvencesiz”, iş, işyeri, ücret, çalışma koşulları ve hatta işverenin sürekli değiştiği ve farklılaştığı bir bireysel çalışma ilişkileri sistemi oluşturulmak istenmektedir. İşçinin yapmakla yükümlü olduğu iş, işçinin kişisel özelliklerinden, yaşam beklentisinden, yeteneklerinden, kariyer isteğinden soyutlanmaktadır. İş, işveren ve işyeri, işçi açısından değişken ve belirsiz kavramlara dönüştürülmektedir. İşçinin işverene bağımlılığı, sermayenin tahakkümüne dönüşmekte ve emek için 19 yy koşullarındaki bağımlılık ilişkisine geri dönülmektedir.

“İş” kavramı çevresinde biçimlenen süreçler oluşturulmakta, işinin sürekliliği ve güvencesi olan bir çekirdek işgücü ile  merkeze giriş çıkışı denetlenebilen, (engellenen ya da desteklenen)  yedek işgücünün oluşum koşulları yaratılmaktadır.

- Tasarıda günlük çalışma süresinin 11 saate çıkarılması ve esnekleştirilmesi öngörülüyor. Bunun yaratacağı sakıncalar ne olabilir?

Tasarıda öngörülen çalışma biçimleri ve sözleşme türleri, işçinin gelir güvencesini tehdit etmektedir. Bu nedenle oluşacak piyasa ücreti, yeterli ücret düzeyine yükseltilmesi gereken asgari ücretin de uygulanmasını engelleyecek, asgari ücretin sosyal niteliğini ortadan kaldıracaktır. Çalışma süresi, işçinin yaşama süresi ile iç içe geçmekte, esneklik uygulamaları ile, işçinin yaşama süresi ve çalışma süresi tanımlanamaz olmaktadır. İşçinin toplumsal kimliği göz ardı edilmekte, toplumsal alışkanlıkları değiştirilerek yaşam biçimine müdahale edilmekte ve tatil ve  dinlenme süreleri kısıtlanarak ya da kullanılamaz hale getirilerek, emeğin kendini yeniden üretim süreçleri sınırlandırılmaktadır.

Tasarı ile asıl işin bölünerek alt işveren uygulamasının yaygınlaştırılmasına olanak tanınmakta, sendikal hakların kullanılması önündeki en önemli engellerden birini oluşturan alt işveren yargı içtihatları ile ulaşılan noktadan daha geri bir noktaya taşınmaktadır. Bir işyerinde, mavi yakalı ve beyaz yakalı işçi ayrımının ötesinde; taşeron işçisi, ödünç işçi, kısmi süreli çalışan işçi, iş paylaşımı ile çalışan işçi, çağrı üzerine çalışan işçi, devir sözleşmesi ile bir başka işverene devredilmiş işçi aynı anda bir arada bulunabilecektir. İşyerinde işçiler, farklı sürelerde çalışabilecek, işe başlama ve bitirme süreleri farklı olabilecektir.

Getirilen sistem, emeği bölmekte, parçalamakta ve işveren karşısında yalnızlaştırmaktadır. Bu durumda, “işyeri”nin toplumsal işlevi ve niteliği de ortadan kalkmış olacağından, çalışma koşulları, sözleşme türleri ve içerikleri, ücret durumları birbirinden farklı olan çalışanları, sendikalarla buluşturmak, farklı çıkarları ortaklaştırmak, ortak çıkarlar temelinde bir araya  getirmek, bugünden daha zor ve karmaşık olacaktır. Gerçekte amaçlanan da işçinin işveren karşısında güçsüz ve yalnız bırakılması ve dayanışma duygusunun ortadan kaldırılmasıdır. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununda kökten bir değişiklik yapılmadan bu sistemin yürürlüğe girmesi, sendikal hakların kullanımını uygulamada olanaksız kılacaktır.

- Tasarı işçi sağlığı açısından iş hukukuna ve uluslararası sözleşmelere aykırılık içermekte midir?

İş Yasası Tasarısı, 4773 sayılı Kanunla yürürlüğe girmiş bulunan iş güvencesine ilişkin hükümleri, kanunun bütünlüğü bakımından aynen tekrar düzenlemektedir. Konfederasyonumuz, 4773 sayılı İş Güvencesi Kanunu yürürlüğe girmeden önce , tasarı üzerine yapılan tartışmalarda, iş güvencesinin kapsamını belirleyen “on ve ondan fazla işçi” kriterine itiraz etmiş ve en az on işçi  kriterinin ülkemiz gerçekleri bakımından, önemli ölçüde işçinin iş güvencesinin kapsamı dışında kalacağını bunun da 158 sayılı ILO sözleşmesinin 2. maddesinin 5. fıkrasına aykırı olacağını ifade etmiştik. Zira, sözleşmenin bu düzenlemesi, işçilerin özel istihdam şartları bakımından veya istihdam eden işletmenin büyüklüğü veya niteliği bakımından esaslı sorunların bulunduğu   hallerde sınırlı kategorideki bir işçi grubunun iş güvencesinden istisna tutulabileceğini düzenlemektedir. On işçi kriteri ülkemiz gerçekleri bakımından istisnai bir kategori teşkil etmemektedir. Bu neden düzenleme 158 sayılı ILO Sözleşmesine aykırıdır.

- Tasarı ile ilgili olarak DİSK’in görüşüne başvuruldu mu? Meslek birliklerinin görüşlerine başvurulmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tasarı ile ilgili olarak DİSK ve diğer işçi konfederasyonlarının yanı sıra işveren konfederasyonlarının da görüşlerine başvurulmuş olup, gelinen süreçte sosyal taraflar arasında aktif bir müzakere sürecinin yaratıldığı söylenebilir. Uzmanlık gerektiren konularda TOBB, TESK gibi bir kısım odaların görüşlerine başvurulduğu halde TMMOB, TTB ve TBB gibi bir kısım meslek birliklerinin görüşlerine başvurulmaması hükümetin bir tercihi olduğu kadar ülkemizde sosyal diyalogun yerleşmemiş ve yeterince kurumsallaşamamasının da bir sonucudur.

- Tasarıdaki, işyeri hekimleriyle ilgili düzenlemeyi nasıl buluyorsunuz?

Konfederasyonumuz işyeri hekimi kavramının İş Kanunu Tasarısı ile kurumsallaşmasını olumlu bir girişim olarak değerlendirilmektedir.  Ancak bu  düzenleme yapılırken, İşyeri Hekimleri ile ilgili sertifika eğitimi, sürekli eğitimleri, özlük hakları, ücretleri gibi konularda Türk Tabipler Birliği ve Tabip Odalarının etkin ve görevli kılınmasının olumlu olacağını düşünüyoruz.

 

Kılıç: İşçiyi değil, işletmeyi koruyor

5.gif (15820 bytes)Türk-İş Başkanı Salih Kılıç’ın iş yasa tasarısı ile ilgili olarak Tıp Dünyası’na yaptığı değerlendirmeler ise şöyle:

- İş yasası tasarısına ilişkin genel değerlendirmeniz nedir? Tasarıdaki düzenlemeleri nasıl buluyorsunuz?

Öncelikle iş yasa tasarısı, yapısı itibarıyla işletmeleri koruyan ve işçiyi ikinci plana atan bir özellik taşımaktadır. Yapısına bizim itirazlarımız da var biliyorsunuz. Bu yasanın iş güvencesi ile beraber çıkması öngörülmektedir. İş güvencesi yasası taktir edersiniz ki 8.5, 9 ay evvelinden çıkmış bir yasadır. Bu yasanın uygulanması konusunda biz kararlıyız. İş yasa tasarısının bazı maddelerine itirazımız olmakla beraber bu yasanın da parlamentodan çıkmasını arzu etmekteyiz. Tasarıda bizim itilafımız 32 maddeden 18’e, sonra da 11 maddeye düştü.

İş güvencesi ile iş yasa tasarısı arasında ne fark var diyeceksiniz. Zaten 1475’in yeniden yapılandırılmasını isterken, orada iş güvencesinin getirmiş olduğu müeyyideleri biraz daha hafifletmek istiyorlar. Yeni ve çağdaş iş kanunu olarak nitelendiriyorlar ancak işçi orada daha da zor şartlarda çalışmak zorunda kalıyor. Çalışma şartlarının, çalışma hayatının biraz daha esnekleştirilmesine ağırlık veren, demin de söylediğim gibi öncelikle işletmeleri koruyan işçiyi ikinci plana atan bir yapısı var.

- Tasarının hangi maddelerine karşı çıkıyorsunuz?

Mesela ödünç iş ilişkisi var. Bir işyerinde bir işçinin işinin bitmesi halinde başka bir işyerine devredilmesi gibi. Taşeronlaşmanın yaygınlaşmasına yol açabilecek bir maddedir bu. Sözleşme devirlerini yerine getirirken işçinin sözleşmesinin devredilebileceği bir yapıyı ortaya koyan bir anlayışı kabul etmemiz mümkün değil. Çalışma sürelerinin esnekleştirilmesi, artırılması, mesai saatlerinin değişkenlik arz edecek şekilde düzenlenmesi -bu çok sakıncalıdır- işçinin sosyal şartlarını, sosyal yaşamını altüst edebilecek bir yapısal durumdur, düzenlemedir diyelim. Burada şöyle diyelim, işveren, kişi eğer devam etmiyorsa, işçiyi eve göndermek, istediği zaman işçiyi yeniden çağırmak gibi bazı düzenelemeler var ki, bunlara evet demek mümkün değil. Bu nedenle tasarıdaki bazı maddelerin çıkarılması, bazı maddelerin de mutlaka düzenlenmesi gerektiği kanaatini paylaşıyoruz ve bu konuda da kesinlikle kararlıyız. Sözleşmenin belirli hizmet akdi ile çalışma şartlarının, ayrıca işçinin ücreti ödenmemesi halinde işi bırakma hakkı getiren 35. madde gibi bir takım düzenlemelerin mutlaka hayata geçirilmesinden yanayız. Ayrıca bu iş kanunun ekinde kıdem tazminatı fonunu içeren bir yapısı var. Bu kıdem tazminatı fonunun bir takım güvensizlikleri var. Bunlara da sıcak bakmadığımızı söylüyoruz.

- Tasarı işçi sağlığı açısından iş hukukuna ve uluslararası sözleşmelere aykırılık içermekte midir?

Evet. Yasanın ağırlıklı bölümü aykırılıklar içeriyor. İşçi sağlığı ve işgüvenliği şartlarının uluslararası normlara uygun hale getirilmesinin ve biraz da cezai müeyyidelerinin ağırlaştırılmasıyla ilgili düzenlemeyi işverenler ortadan kaldırmak istiyor. Biz de buna evet demiyoruz. 

- Tasarı ile ilgili olarak Türk-İş’in görüşüne başvuruldu mu?

Şu ana kadar biz, iş yasa tasarısında yapılan çalışmalarla bakanlıkla işçi-işveren hemen hemen 7-8 kez biraraya geldik. Bazı maddelerde uzlaşma sağlandı, bazılarında sağlanamadı. Demin de söylediğim gibi, şu anda parlamentoya da sevkedilmiş, 8 maddesi geçmiş olan iş kanununda bizim evet diyemeyeceğimiz 7-8 tane madde var.

- Uzmanlık gerektiren birçok maddesi ile ilgili olarak TMMOB, TTB, TBB vb. gibi meslek birliklerinin görüşüne başvurulmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yasanın en büyük eksikliklerinden bir tanesi de budur. Her ne kadar bilim kurulu marifetiyle hazırlanmış olsa da...  Onların birikimlerine, kariyerlerine saygı gösteriyoruz, uzmanlık gerektiren konular mutlaka orada değerlendirilmiştir ancak ilgili sosyal kesimlerle sağlıklı biçimde tartışılmadan getirilmesi büyük eksikliktir. Bu taslağın kesinleşmesi noktasında tekrar onların görüşlerinin alınmasında yarar var diye düşünüyorum.

- Tasarının işyeri hekimlerine ilişkin düzenlemesini değerlendirir misiniz?

İş yeri hekimliği, mutlaka ki bu alanda uzmanlaşmış kişiler tarafından yapılmalıdır. 3 aylık sertifikayla işyeri hekimliği olmaz, nisaiye doktorundan işyeri hekimi olmaz. Tabii ki Tabipler Birliği’nin bu konuda sertifika düzenlemesi var. Ama bana göre bunun düzenlenmesi lazım. 50’den az işçi çalıştırılan orta ve küçük işletmelerde de işçi sağlığı ve iş güvenliği ünitelerinin ortaklaşa kurularak devamlılık arzedecek şekilde hizmet vermeleri, buralarda da ihtisaslaşmış, kendi alanlarında yetişmiş elemanların görev yapmaları gerekmektedir. Sanayiinin gelişimine bağlı olarak, tıp fakültelerinde de bu kürsünün kurulması gerektiği kanaatindeyim. Bir alanda hem emek, hem can, hem zaman kaybı varsa, bunların kaybolmaması için bu alanda ihtisaslaşmış insanların yetiştirilmesi ve işyeri hekimliğinin geliştirilmesi gerekir.

- Konuyla ilgili olarak, hükümete önerileriniz nelerdir?

Genel olarak şunu söylüyorum ben, iş güvencesi yasasının -üzerine basa basa söylüyorum- çıkmış şekliyle uygulanmasından yanayım. Ertelendi; Cumhurbaşkanı geri gönderdi yasayı. bu yasa tekrar Cumhurbaşkanına aynen geri gönderilmemelidir. 1475 sayılı yasada da rahatsız eden, taşeronlaştırmayı yaygınlaştıran, esnekleştiren, ödünç işyeri uygulamasını düzenleyecek ve ortadan kaldırabilecek, devir sözleşmelerini işçinin rızası olmadan ve tamamen işverenlerin kendi inisiyatifinde işçiyi alınır satılır gibi gören bir işçi alışverişine evet dememiz mümkün değil. Çalışma saatlerindeki, mesai saatlerinni düzenlenmesindeki esnekliğin de mutlaka düzeltilmesi gerekir. İşçinin ivedi hakları olarak kabul edilen, hak grevi dediğimiz, ücretinin ödenmemesi halinde eylem yapma hakkının da mutlaka muhafaza edilmesi gerekmektedir. Toplam olarak yasaya baktığımız zaman, zaten bizi rahatsız eden bu konuların düzeltilmesi durumunda yasanın çıkmasında bir sakınca yok.

- Siz şu ana kadar hükümetle görüşmelerinizde, temaslarınızda bunun düzeltilebileceği izlenimini aldınız mı?

Düzeltilebileceği izlenimini vermiş olsalardı hem iş güvencesi yasası ertelenmezdi hem de iş yasası çıkardı. Şu anda iş güvencesi yasası ertelendi duruyor. Yasa çıktı sadece uygulanması ertelendi dolayısıyla yürürlükte.Şu andaki yapı itibarıyla bu yasa uygulanabilir.

- Sizin eklemek istedikleriniz var mı?

İş güvencesi yasasının parlamentoya gönderilmesi veyahut tekrar Cumhurbaşkanına gönderilmesi halinde konfederasyon olarak buna tepkimiz son derece büyük olacaktır. Bunun bilinmesini istiyoruz.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön