e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Mart 2003  Sayı: 100

 

dışarıdangöz...

Bekir Coşkun*

Demokrasinin yolu sağlıktan geçiyor

Öyle bir yazar seçtiniz ki; daha doğrusu öyle bir yerde yazı yazıyorum ki ben, sağlık son derece uzak ve yabancısı olduğum bir konu.

İçimden aslında bu konuda yazı yazmak geliyor; bu konuyu bilmek, deşelemek, bu konuda insanlara yararlı olmak geliyor. Çünkü ben biliyorum ki, yüzlerce siyaset yazısı yazıp hiç kimseye yararlı olamamaktansa, bu alanda az da olsa insanlara birşeyler aktarabilmek çok daha yararlı.

Ama ben bu konuda çok kötü bir yazarım. Çünkü yeryüzünde sağlığıyla ya da çevrenin sağlığıyla bu kadar az ilginenen bir başka yazar yoktur. Potansiyel yazarınız olabilirim. Çünkü ben hiç doktora gitmem ve sağlığıma hiç dikkat etmem. Bu da gelecekte iyi bir hasta olacağım anlamına gelir ki, belki de ben aslında o zaman size yazı yazmalıyım.

Dedim ya, ben ömrümde pek doktora gitmedim. Bir defa kulağım ağrımıştı. Hastaneye gitmek üzere yola çıktım. Fakat yolda geçti kulağımın ağrısı. Ben yine de gittim ama orada çay içip döndüm.

Kendi sağlığı konusunda bu kadar duyarsız bu insanın aslında bir inancı var... Kafasının içinde verilmiş bir hükmü var. O da şu: Sağlıksız bir toplumla biz sağlıklı demokrasi de kuramayacağız. Yani, bizim şu anda tartışılan ve bir türlü kuruldu-kurulmadı, oldu-olmadı denilen demokrasimizin sakat olmasının nedeni toplumumuzun sağlıksız olmasından kaynaklanıyor.

En baştan başlayalım.

Birincisi, nüfus planlamasından haberdar olmayan ailelerin demokrasiye katkısı çok zor olur. Demokrasinin aileden başladığını hepimiz biliriz ama 9,10,12 çocuklu bir ailede, anne-babanın demokrasi yürütebilmesi kadar zor bir şey yoktur. O çocukları  bir tek şekilde hizaya getirebilir, bir tek şekilde evde tutabilirsiniz... Biraz tokatla veyahut da onları azarlayarak, söz hakkı vermeyerek.

Biraz daha ileri gittiğimizi düşünelim... Çocuklar büyüdüler ve okula başladılar... Çocukların göz hastalıkları bile çok ciddi bir sorundur Türkiye’de. Çocukların göz kontrolünden geçirilmediğini herkes bilir. Ve çocuklar okumayı sevmezler... Tarihi, coğrafyayı... Ben de sevmezdim. Çocuğun gözü bozuk, okumaktan sıkılıyor aslında. Huzurlu okuyamadığı için kitabı, dersi sevmediğini zannediyoruz. Halbuki okuyamadığı için durum böyle.

Birgün Kuveyt’e gidiyorduk uçakta. Ben o zaman Türkiye’nin en çok satan Günaydın gazetesinin temsilcisi ve yazarıydım. Dönemin cumhurbaşkanı bana uçaktaki diğer tüm gazeteci ve yazarların önünde “Günaydın niye çok satıyor” diye sordu. Çok doğru bir soruydu aslında. Cumhurbaşkanına bir meslek sırrını açıklamam gerekiyordu. Fakat yalan da söyleyemezdim, açık açık söyledim: “Büyük harf, büyük hurufat kullanıyoruz da ondan”. “Ne ilgisi var” dedi. “Çünkü” dedim, “Türk insanının yüzde 70’inin gözü bozuktur, bunun farkında değildir. Biz okumayı sevmediğini zannederiz, halbuki gözünün hastalığından dolayı gazete okumaktan rahatsız olur.”

Bu etti iki. Okumayan bir toplum, okumayı sevmeyen bir toplum ve göz hastalığından dolayı okumayı niye sevmediğini de çok bilmeyen bir toplumla demokrasi olmaz; böyle bir toplumda demokrasi oturmaz.

Bütün bilim bugün şunu kabul etti ki; iyi bir beslenme sağlıklı bir beslenme, iyi bir düşünce platformu hazırlar. Vücut iyi beslendiği zaman kafa üretmeye başlar. En büyük çıkmazlarımızdan biri de bu. Türk toplumundaki beslenme bozukluğu, yine demokrasinin önündeki engellerden biridir. Bakın dikkat edin; kıyı şeritlerinde demokrasi daha oturmuştur ve ciddi demokratik hareketler hep kıyı şeritlerinde başlar. Ve buralarda seçmenin bilinci daha yüksektir. Peki niçin? Çünkü oralarda balık vardır; beslenme daha sağlıklıdır. Onun için sağlıklı vücutların ürettiği düşünceler de daha sağlıklıdır. Türk demokrasisi hep kıyılarda yeşerir ama İç Anadolu’ya geldiği zaman kurur.

Çocuklardan başladık, aileye geldik, bir de yetişkinlik dönemine bakalım.

Keşke bir olanağımız olsa ve parlamenterleri bir sağlık kontrolünden geçirsek ve bunlarla ilgili çok detaylı ve köklü raporlar verebilsek. Göreceksiniz parlamenterlerin büyük bölümünde çok ciddi sağlık sorunları ortaya çıkacaktır. Ben parlamento muhabirliği yaptım  7-8 sene kadar. Parlamenterler oturumların ilk saatlerinde daha verimli çalışırlar.

Kanunların oturum başlarına denk gelen maddeleri daha sağlıklı geçerdi. Sonra abur cubur önergeler gelmeye başlardı ve derken kavga çıkardı. Niye biliyor musunuz? Çünkü parlamenterlerin yüzde 70’inde mide sorunu, gastrit ve ülser var. Onlar orada oturup biraz aç kaldıkça gastrit ve ülserleri azıyor; onları sinirli hale getiriyor ve kavgalar çıkmaya başlıyordu.

Büyük bölümü sağlıksız bir toplumdan gelmiş insanların doktordan kaçarak, hastaneye gitmeyerek ya da bunu bir erkeklik göstergesi sayıp kendini ihmal ederek biriken sağlık sorunları, tam parlamenterlik yaşında patlak veriyor. Vücut su koyuvermeye başlıyor. Biz de onlardan kanunların iyi çıkmasını, iş bekliyoruz.

Bunları çok daha fazla genişletebiliriz. Bütün bunlardan dolayı bizim demokrasimizin sağlıklı olması zor. Ancak sağlıklı toplumlarda sağlıklı bir demokrasi oturabilir.

Sonuçta bizim sağlık sorunumuzu çözmemiz aynı zamanda demokrasideki tıkanıklığın çözümü anlamına gelir. Eğer sağlık sorunlarımız çözümlenmezse, bu ülkede sağlıklı bir demokrasinin yerleşmesini hiçbirimiz beklememeliyiz.

 

* Gazeteci, yazar

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön