.......

.........
 
 
 
 
Depremlerde Çocuklara Bütüncül Sağlık Hizmetleri


Dr. İlgi Ertem*
Dr. Gülbin Gökçay **
*Uz.;Ankara Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.D. 
** Prof.; Istanbul Üniv. Çocuk Sağlığı Enstitüsü, Istanbul Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.D.

(Eylül 1999 STED’de  yazının ilk bölümüne erişebilirsiniz) 


 
 


 Her yüksek ateşte mutlaka antibiyotik kullanmamalıyız.
 Ateşin yüksek olması mutlaka antibiyotik kullanımını gerektirmez. Koltuk altı ateşinin 38 derecenin üzerinde olması çocuğun ateşli olduğu anlamına gelir. Susuzluk, aşırı güneş altında kalma durumlarında da çocuklarda ateş yükselebilir. Ayrıca antibiyotik gerektirmeyen viral enfeksiyonlarda da ateş yükselebilir. Ateşin 39 derecenin üzerinde olması ya da üç günden uzun sürmesi ya da ateşle birlikte dalgınlık, öksürük gibi başka sorunların olması doktora başvuru yapılmasını gerektiren durumlardır. 

 İshal ve alt solunum yolu hastalıkları korunma ve sağaltımı
 Çocukları ishalden korunmanın yolu çevre sağlığını, besinlerin sağlıklı ve temiz kullanımını, el yıkama alışkanlığını ve anne sütü ile beslenmeyi sağlamakla olur. 

 İshali olan çocuklarda su ve elektrolit gereksinimini karşılayalım.
 Günde üçten fazla su gibi kaka yapılmasına ishal denir. Anne sütü ile beslenen bebekler günde üçten daha çok kaka yapabilirler  ancak  bu bebeklerin kakaları merhem kıvamındadır. Bu durum ishal ile karıştırılmamalıdır. İshalde temel tedavi noktası sulu dışkı  ile yitirilen su ve elektrolitin yerine konmasıdır. Bu amaçla 24 saat süre ile her kaka yapışta bir çay bardağı şeker-tuz eriğinden (ORS) içirilmelidir. Eczanelerde toz olarak satılan şeker ve tuz eriyiğinin hazırlanması için kaynatılmış su kullanılmalıdır. Bu karışımın bir günden fazla kullanılması ya da ishali olmayan çocuklarda kullanılması önerilmez. 
  Bazı çocuklar tadını sevmeyerek bu karışımdan içmezler. Bu durumda ayran, süt, yeni sıkılmış meyva suları, çorba verilerek çocuğun yitirdiği sıvı ve elektrolit gereksinimi karşılanmaya çalışılır. İshalde perhiz önerilmez  çocuğun az ve sık olarak beslenmesi iyileşme sürecini hızlandırır. İshali olan çocuklara yağsız tuzsuz besinler vermeye çalışmak doğru değildir.  Ancak çok şekerli gıdalar ishalin artmasına yol açabileceğinden verilmemelidir. Anne sütü ile beslenen çocukların emzirilmesi sürdürülmeli ve birlikte susuzluk belirtileri varsa yukarıda belirtilen şeker-tuz eriyiğinden verilmelidir. 
 Ağızdan beslenemeyen, dışkısında kan görülen, 39 derecenin üzerinde ateşi, dalgınlığı olan çocuklar ya da ishali iki haftadan uzun sürenler ayrıntılı değerlendirme gerektirir.

 İshali olan çocuğu rehidrate olmadan göndermeyelim. 
 İshalli çocuğa yaklaşım aşağıdaki tablolarda özetlenmiştir. 

 Yukarıdaki  tabloda ilk sütunda (A) bulunan bulgulara sahip çocukların ORS tedavisine gereksinimleri yoktur. İshal bitinceye kadar sık aralarla ve bol sıvı verilerek beslenmeleri yeterlidir. Tabloda  ikinci sütunda (B) bulunan, asterisk işaretli bulgulardan en az biri olmak koşulu ile 2 ya da daha fazla bulgusu olan çocukların orta derecede dehidratasyonu vardır. Bu çocuklara 4-6 saat süre ile gözlem altında ORS başlanır. Gözlem sırasında verilecek ORS miktarı aşağıda belirtilmiştir. Gözlem altında durumu düzelmeyen çocuklara ORS tedavisi yinelenir ya da damariçi sıvı tedavisi başlanır. Aşırı kusma nedeni ile ORS içemeyen çocuklara ORS yavaş bir biçimde nazogastrik sonda ile  aşağıda belirtilen miktarlarda verilir. Bu tedavi ile 3. saaatin sonunda düzelmeyen çocuklara damariçi sıvı tedavisine geçilir. Tabloda  üçüncü sütunda (C) bulunan, asterisk(*) işaretli bulgulardan en az biri olmak koşulu ile 2 ya da daha fazla bulgusu olan çocukların ağır derecede dehidratasyonu vardır. Bu çocuklara 4-6 saat süre ile gözlem altında ORS tedavisi uygulanabilir ancak genellikle  damariçi  sıvı tedavisi başlanması gerektiği unutulmamalıdır. 

 Alt solunum yolu enfeksiyonu olan çocuklara uygun tedaviyi uygulamalıyız.
 Alt solunum yolu enfeksiyonu (ASYE) geçiren hastanın  ağırlığına göre olguyu değerlendirmek, sevk endikasyonlarını bilmek, antibiyotik seçimi yapmak ve destekleyici tedaviyi düzenlemek önemlidir. 
 Soğuk algınlığı ya da üst solunum yolu enfeksiyonunda etken viruslar olduğu için destekleyici tedavi ile tam düzelme sağlanır. Üst solunum yolu enfeksiyonu olan bir çocukta birden  kulak ağrısı, huzursuzluk, kusma gelişirse akut otitten kuşkulanılmalıdır. Bu durumda  en az beş gün genelikle on gün antibiyotik verilmelidir.  Seçilecek antibiyotik   amoksisilin  50 mg/kg/gün ağızdan 8 saatte bir ya da kotrimaksazol 8mg/kg/gün 12 saatte bir (trimetoprim ile birlikte) verilir. 
 Boğaz ağrısı ve kızarıklık boyun lenf bezlerinde ağrılı şişme ile birlikte ise streptokok enfeksiyonundan  kuşkulanılmalıdır. Bu durumda 50 000 Ü/kg/ gün ağızdan penisilin verilmelidir. 
 Burun kanadı solunumu, taşipne (yaşı <2ay, dakikada 60 ya da daha fazla solunum  sayısı; 2-11 ay, dakikada 50 ya da daha çok; 12 ay-5 yaş, 40  ya da daha fazla), göğüs çekilmesi, siyanoz gibi durumlardan   herhangi birisi olan çocukların mutlaka bir sağlık kuruluşunda durumları düzelene kadar  tutulmaları gerekir. Bu çocuklardaki  alt solunum yolu hastalığının durumuna göre  antibiyotik tedavisi ve destek tedavisi  yapılmalıdır. 
 Akut solunum yolu hastalıklarında biyokimyasal dengenin sağlanması ve hastanın rahatlatılması için destek tedavi çok önemlidir. Bu amaçla:
 a) Ağızdan alabilen çocukların  bol sıvı almalarına dikkat edilmelidir. Damar yolu ile sıvı verildiğinde aşırı sıvı vermekten kaçınılmalıdır. 
 b) Bebek anne sütü ile besleniyorsa anne sütü verilmesi sürdürülmelidir. Ememeyen çocuklara süt sağılarak bardak ya da kaşık ile verilmelidir. Çocuk zorlanmamalı ve sık aralarla beslenilmelidir. 
 c) Çevre ısısı 22-24 derece arasında tutulmalı, çocuğa hafif  giysiler giydirilmelidir. 
 d) Koltukaltı ateşi 38.5 derecenin üzerinde ise parasetamol 10-15 mg/kg/doz 6 saatte bir verilmelidir. Soğuk uygulamayla ateşin düşürülmesi çok etkili değildir ve çocuğa zarar verebilir. Yüksek ateşli çocukların üzerindeki giysileri hafifletmek, oda sıcaksa çıplak tutmak ve koşullar uygunsa ılık banyo yaptırmak yararlı olur. 
 e) Burun temizliği çocuğun nefes almasını rahatlatır. Çocuğun burnuna 2-3 damla serum fizyolojik damlattıktan sonra nemli bir tülbent  parçası ya da kağıt mendil bükülerek fitil  biçimine sokulur ve bu fitil burun deliklerine sokulup çıkartılarak burun delikleri temizlenir. Gerekirse iğnesiz enjektörler ya da burun pompası ile burun sekresyonları temizlenir. 
 f) Kulak temizliği özellikle kulak akıntısı olan çocuklarda yapılmalıdır. Tülbent ya da kağıt mendil fitil biçiminde bükülür ve kulağa sokulur. Bir dakika bekletildikten sonra çıkarılır. Kağıt kuru gelinceye kadar bu işlem yinelenir. 
 g) Kuru öksürüğü olan çocuklarda  odaya buhar üreten bir düzeneğin yapılması yararlı olur. 
 h) Çocuğun bulunduğu ortamlarda is ve sigara dumanı  bulunmamalıdır. Oda/çadır sık  olarak havalandırılmalıdır. Solunum  güçlüğü olan olgulara durumları düzelene kadar  oksijen verilmesi gerekir 

Gelişim ve ruh sağlığını destekleyici ortam
 Ailenin güçlenmesi çocuğun yaşatılması ve geliştirilebilmesi ile çok yakından ilgilidir.  Ailelerin her bir bireyinin ve bütününün güçlülüğü için çalışmalıyız. Çocuklara bakım veren kişinin ("anne") bedensel ve ruhsal sağlığının korunması hem o kişinin hem  ailenin hem de çocukların geleceğini etkiler. 

    Ailelerin güçlü yanlarını desteklemeliyiz. 
 Ailelerin güçsüz değil, güçlü yanlarını vurgulayalım, anımsatalım, kutlayalım. 
 "Bebeğinize ne güzel bakmışsınız"     "Çocuklarınızın  oynamasını sağlıyorsunuz bu onlara güç veriyor" 
 "Bebeğinizi yanınızdan ayırmıyorsunuz bu çok önemli." 

 "Anne, baba"nın durumunu değerlendirip gereğinde ruhsal yardım için yönlendirmeliyiz.
 Çocuklara "annelik-babalık" eden kişi/kişilerin bedensel ve ruhsal durumunu sorgulanmalıdır. "Anne, baba" ruhsal durumu kısa bir görüşme ile değerlendirilebilir: 
 "Yakınlarınızdan kaybınız var mı?" (Varsa, ailenin istediği kadar bu kayıpların konuşulması, kayıplara ve anneye değer verildiğinin anneye hissettirilmesi); "Sizin sağlığınız nasıl? Ya ruhsal durumunuz? Uyku uyuyabiliyor musunuz? Yemek yiyebiliyor musunuz?" 
 Bu sorular ile annenin kaybının büyük, ruhsal durumunun sorunlu olduğu saptanırsa anneye bir psikolog ya da ruh sağlığı uzmanı ile görüşmesinin çok yararlı olacağı, pek çok kişinin böyle bir yardım aldığı, hem kendisine hem ailesine yarar sağlayacağı konusu görüşülmeli, anneye böyle bir kişiyi bulup getireceğiniz söylenmeli, bunun için izin istenmelidir. Psikologlar, ruh sağlığı uzmanları sağlık merkezleri bünyesinde olabileceği gibi her çadırkentte psikososyal destek hizmeti veren birimler de bulunmaktadır. Aileler ruh sağlığı hizmeti ile buluşturulduktan sonra da izleme sürdürülmeli, "anne"nin bu hizmetten nasıl yararlandığı gözlenmeli, özellikle çocukların güvenli, şefkatli bakım ortamı sağlanıp sağlanamadığı değerlendirilmelidir.  Bu ortamı sağlamak ve desteklemek için ailenin geniş ailesinden, yakınlarından, komşularından, gerekirse gönüllülerden oyun ve kreş çadırlarından destek almasına yardım edilmelidir. Çocukların yeterince güvenli ve sağlıklı ortamlarda bakılamadığı durumlarda ise hızla SHÇEK ile işbirliğine geçilmelidir.   Ayrıca TSH veren sağlık çalışanları bu ortamda çocukların bakım veren kişiler tarafından örselenip, ihmal edilip edilmediğini mutlaka izlemeli, bu durumlarda SHÇEK ile işbirliğine geçmelidir. 

 Annelerin kaygılarını konuşmaları için desteklemeliyiz
 Her anne, yaşadığı ortam ne denli rahat olursa olsun, "Bebeğimi besleyip büyütebilecek miyim, onun gereksinimlerini karşılayabilecek miyim? Onu yeterli emzirebilecek miyim? Bebeğime yetecek miyim?" gibi kaygılar taşıyabilir. Bu kaygılar doğaldır. Bunu tanıştığımız bebekli annelere söyleyelim. Zor ortamda bu kaygılarında artma fark etmiş olabileceklerini, bu kaygılarını bebeğin babası, başka anneler, yakınları ve anneye destek veren diğer kişiler ile konuşmasının onu rahatlatacağını anımsatalım. Zaman zaman da anne bunları yakınları ile konuştuğunda onların da kaygısı artacağından rahatlama hissedemez. Bu durumda kaygılarını bizimle paylaşması için onu destekleyelim. 

 Depresyonu olan "anne"leri saptamalı, destek olmalıyız.
 "Anne" ve diğer bakım veren kişilerin depresyon (aşırı durgunluk, donukluk, aşırı hareketlilik, çocuklarına ilgi gösterememe, uyku sorunları, sık ağlama, bitkinlik, iştahsızlık) gibi durumlarını mutlaka değerlendirilmelidir. "Anne"deki depresyon bebeğe yansıyacaktır. Bu durumda bebek bakılamamaktan dolayı beslenme bozukluğuna girebilir, donuklaşabilir, bebeklik dönemi depresyonunu yaşayabilir, bu gelişimi çok olumsuz etkiler, ya da bebek bakımsızlıktan yitirilebilir.  "Anne" de böyle bir durum varlığında mutlaka bir ruh sağlığı uzmanı tarafından değerlendirilmesini sağlamalıyız. Bu değerlendirme ve tedavi sırasında annenin yakınında olmalı, sık ziyaret etmeli ve çocukları sürekli izlemeliyiz. Annelerin tanımlanan bu durumu çocukların gerek ruh sağlığı gerekse yaşamda kalması açısından büyük risk taşımaktadır. Anne depresyonda diye çocukları ondan ayırılmamalı ancak anneye çocuklara bakabilecek bir yardımcı bulması (akraba, komşu) konusunda yardımcı olunmalıdır.  Böyle bir durumdaki "anne" adım atacak gücü bulamayabilir. Bu gücü kazanması çevresindeki destek veren kişilerle olacaktır.  Bu kişileri bulmasına yardım edebiliriz.  Çocuklar ve gerekirse bebekler için oyun çadırları ve gönüllülerden yararlanması konusunda anneye yol gösterebiliriz. 

 Gebe kadınları saptamalı, değerlendirmeli, yönlendirmeli ve desteklemeliyiz.
 Bu zor ortamda gebe olan kadınlar gerek bedensel gerekse psikososyal açıdan riskli bir grubu oluşturmaktadır. Yeni anne adaylarının daha önceki gebelikleri, varsa çocukları, çocuk yitimleri, gebe olunan çocuğu annenin ve ailenin kabulu, anne adayının deprem sırasında kayıpları, kendi geniş ailesinde ayrılmaları ve sağlık durumu sorgulanmalı, sağlık denetimi yapılmalıdır. Anne adayları ile erken dönemde kurulan destekleyici ilişki, gebeliğin daha güvenli ve daha az sorunlu geçmesine yol açar. Gebe bu zor ortamda normal kontrol sıklığından daha sık izlenmeli, sağlığı olduğu kadar ruhsal durumu ve gebeliğin ilerlemesine uyumu, korkuları, kaygıları, bebekle ilgili düşünceleri sorgulanmalıdır. Gebe en çok bu karmaşık riskte olduğunu bilir. Bu ortamda en çok kendi sağlığı ve bebeğinin sağlığı için korkmakta, bu karmaşada güvenli ellerde doğuma yetiştirilemeyeceğinden endişe duymaktadır. Bu kaygının en kısa sürede ve en erken dönemde yatışması gebeliğin seyrini olumlu etkileyecektir. Özellikle anne adayını tanıyan ebe bu konuda ona yardımcı olabilir.     Doğumu nerede, nasıl yapabileceği, oraya her an nasıl ulaşabileceği, orada karşılaşabilecekleri sorunlar adım adım konuşulmalı ve açıklığa kavuşturulmalıdır.  Özellikle bu ortamda, komplikasyonsuz doğum en istenilen durumdur. Bu ortamlarda yapılan çalışmalar, doğum eylemi başlamasından bebeğin emzirilmesine dek (olabilirse daha uzun) annenin yanında tanıdığı ve güvendiği, doğumda deneyimli bir kadının onun elini tutmak, terini silmek, dudaklarını ıslatmak, güç vermek için bulunmasının doğum komplikasyonlarını ve girişimli doğumları anlamlı ölçüde azalttığını göstermiştir. Gebeyi izleyen ebe ve hekim gebeliğin erken dönemlerinde böyle bir kadını (varsa gebenin ailesinden bir yakını) doğumda "dula (doula=yardımcı kadın)" olarak seçebilirler. Bu yaklaşım gerek gebeliği, gerek doğumu rahatlatacaktır. Bu kişi ebenin kendisi de olabilir. Travmatik bir gebelik (deprem sırası ve sonrası) yaşamış bir kadın yapayalnız, destek sistemlerinden kopmuş olarak doğuma alınmamalıdır. 

 Anne adayı karnındaki bebekle ilgili duygu, düşünce ve hayallerini dile getirebilirse bu ilerdeki bebekle başetmesine yardımcı olur.  İstenmeyen gebelikler, deprem sırasında gebe olup ayrıca diğer bir çocuğunu yitirmiş olan anneler ya da başka bir nedenle bebeğe atfedilen ağır ve bazen olumsuz yükler gebeliği ve ilerdeki anne-bebek ilişkisini sorunlu kılabilir. Bu durumlarda bir ruh sağlığı uzmanından destek almak büyük önem taşır. 
 Gebelik sonrasında depresyon son derecede sıktır ve deprem sonrası koşullarda daha da sık olabilir. Yeni anneleri doğum sonrası ilk bir ay içinde mutlaka bu açıdan da izlemde tutulmalıdır. Annenin duygu durumunda değişiklikler sezinlediğimizde ruh sağlığı hizmeti almasını sağlamalıyız. 

 Çocukları deprem sonrasında gelişimsel ve ruhsal açıdan izlemeliyiz. 
 Çocuğun felakete verdiği yanıt daha önceki yaşam koşullarına ve içinde yaşadığı kültüre bağlı olarak değişebilir. Çocuklar için insan tarafından gerçekleştirilen felaketler  (örneğin: savaş), doğal afetlerden daha yıkıcıdır. Çocukların doğal afetlerde gördükleri psikolojik yıkım, çevrelerinde güvenebilecekleri, şefkatli ve yardımcı erişkinler olduğunda çok daha az boyuta indirgenebilir. Çocuklar doğal zamanlarda olduğu gibi, deprem sonrasında da gelişimsel ve ruhsal açıdan izlenmelidir. Bu izleme aileye yöneltilen sorular ile olduğu gibi, sağlık çalışanlarının sağlık merkezlerinde muayeneler, çadırkentlerde ve mahallelerde, oyun çadırlarında ve merkezlerinde oynayan çocukları gözlemeleri ile sağlanır. 
 Aileden öykü alırken ve gözlemde gelişimsel dönemlerine göre çocukların depremden ya da bu olağan dışı yaşam koşullarından etkilendiklerini gösteren bulgular bilinmelidir. 
 Ailelere çocukları ile ilgili değişiklikleri sormalıyız. 
 Ailelerle tanışma görüşmelerinde ya da sağlık kontrolleri sırasında sorular ile çocuğun ruhsal durumu irdelemeliyiz: 
 "Bebeğinizin/çocuğunuzun davranışlarında deprem sonrasında değişiklikler fark ettiniz mi?"
 "Bebeğiniz/çocuğunuz sanki aklı karışmış, huzursuz gibi davranıyor mu?" 
 "Bebeğiniz/çocuğunuzun sık sık ağlama ya da çok sessizleşme gibi bir durumu var mı?" 
 "Kafa sallama, kafa vurma, ya da başka türlü kendisini uyarma davranışları var mı?" 
 "Fiziksel olarak dokunulmaya, okşanmaya karşı duyarsızlaştı mı?"
 "Gelişimsel olarak edindikleri basamaklarda geriledi mi? (Örneğin: yürürken emeklemeye dönmek, konuşabilirken sözcük unutmak, tuvalet eğitimi bitmişken çiş-kaka kaçırmak gibi)" 

 Bebekleri ve küçük çocukları aile içinde ve oyun alanlarında gözlemeliyiz.
 Çocuk "anne" si ile ilişkilerinde sıklıkla göz teması kuruyor, gülümsüyor, karşılıklı sözcükler ya da sesler ile isteklerini anlatıyor, kolay yatıştırılabiliyor, yabancıyı ayırt ediyor mu? Oyun ortamında ilgili, coşkulu mu? Diğer çocuklarla ilişki kuruyor mu? Konuşuyor mu? Depremle ilgili olayları yineliyorlar mı? 
 


 Çocukların gelişimlerini ve ruh sağlığını destekleyen girişimleri ailelere anımsatmalıyız.
 Çocukların "dayanıklılıklarını" desteklemeliyiz 
 "Dayanıklılık" bir kişinin grubun ya da toplumun herhangi bir zorluğu önlemesi, zararlarını en aza indirmesi ya da yenmesi olarak tanımlanır. Kültürü ne olursa olsun tüm toplumlarda yaşayan çocuklar için geçerli olan "Dayanıklılık Kazandıran Özellikler (Dr. Edith Grotberg)" şöyle tanımlar: 

BEN
Ne olursa olsun güvendiğim ve beni seven; 
Tehlike ya da sorun çıkmadan sınırlarımı çizen 
Hasta olduğumda, tehlike olduğunda, öğrenmem gerektiğinde bana yardım eden; 
KİŞİLERE SAHİBİM

BEN
İnsanların sevebileceği, 
  Başkaları için güzel şeyler yapmayı isteyen ve yardım eden, 
Kendime ve başkalarına saygı duyan, 
Yaptıklarımdan sorumlu olan, 
Pek çok şeyin yoluna gireceğine inanan, 
BİR KİŞİYİM

BEN
Beni korkutan ya da rahatsız eden şeylerle ilgili başkaları ile konuşabilirim. 
Önüme çıkan sorunları çözebilecek yollar bulabilirim. 
Doğru olmayan ya da tehlikeli birşey yapmak içimden gelse, kendimi durdurabilirim. 
Birisiyle yapmak istediklerimi konuşmak ya da bunları doğrudan yapmak ne zaman gerekli bunu anlayabilirim. 
Bana yardımcı olacak bir kişiyi gerektiğinde bulabirim. 
YAPABİLİRİM.


 


 Felaketlerde çocuklar kendilerine sürekli destek olacak ve kendilerini gözetip koruyacak erişkinler bulamayabilirler. Bu zor durumda erişkinlerin yardımı ile sorunlarını çözememeleri, kendilerini kontrol etmeyi öğrenememeleri, güvendikleri erişkinlerle korku ve kaygılarını ve geleceklerini konuşamamaları o anda ve büyüdüklerinde zorluklar ile başetmelerini zorlaştırır, "dayanıklılıklarını" azaltır. Bu durum felakette yakınını yitirmiş çocuklar için olduğu kadar felaket nedeniyle düzeni tümüyle değişen ailelerin çocukları için geçerli olabilir. Felaket anında bile çocukların "dayanıklıklığı" desteklenebilir. 
 Çocuğa ya da aileye hizmet götüren her kişi, ulaşabildiği her bir çocuğu sevecen, güvenilir bir erişkin ile birleştirmelidir. Bu kişiler çocuğun ailesi içinde olabilir. Ancak bu olanaklı değilse (aile kendi sorunları ile başetmeye çalışıyor ve çocuğa yönelemiyor ise) bu bir öğretmen, bir gönüllü olabilir. Olanaklıysa bu kişiler çocukla uzun süre birlikte olabilecek kişiler olmadır (KİŞİLERE SAHİBİM). Çocuklarla çalışan kişiler ise çocukların başarılarını kutlayabilir, sevgi ve anlayış gösterebilir, umut ve güvenlerini pekiştirebilir (BEN BİR KİŞİYİM) ve onlara pek çok beceriyi öğretebilir (YAPABİLİRİM). 

 Çocukların ve ailelerin dayanıklılığını arttırmak için çalışmalıyız.
 Ailelerle ilişki kuralım, ilişkimizi sürdürelim.  Felaket ortamında çocuk yetiştirme konusunu konuşmak üzere destek grupları kurabilir. Toplum liderlerini belirlemeliyiz. Deneyimli ve bu ortamda bile bebeğine, çocuğuna şefkatli bakım verebilen aileler, anneler, babalar, aile büyükleri grup liderleri olabilir. Bu kişiler diğer aileler ile ilişki kurarak çocukların bakımlarının oyunlarının, eğitimlerinin sürmesini sağlayabilir. Ergenler işe yaradıklarını bilmekten çok yararlanırlar. Onlar arasında gönüllülerin seçilmesine, yapabilecekleri işleri düzenli ve organize bir biçimde yürütmelerine yardımcı olabiliriz. Bu işler çocukları çadırlarından toplayıp oyun çadırına, okula götürüp getirmek, su, yiyecek dağıtmak, daha küçük çocuklara kitap okumak, tuvalet temizliği için malzeme hazırlamak çadır çadır dolaşıp gereksinim saptamak gibi pek çok iş olabilir. Kendini sorumlu ve amaçlı hissetmek bireyin kişisel yetilerinde, becerilerinde ve umutluluğunda artmaya neden olacaktır. 

 Çocuklar için günün düzeninin kurulmasını desteklemeliyiz.
 Zor ortamlarda bile çocukların bir düzeni olmalıdır. Bu düzen ve yinelenen etkinlikler özellikle bebeklere ve küçük çocuklara güven verir, çevrelerinde gelişen olayları anlamalarına yardımcı olur. 

 Travma sonrası stres bozukluğunu tanımalı ve uygun yönlendirmeliyiz.
 Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) bebekler ve küçük çocuklarda da tanımlanmıştır. TSSB gelişmekte olan bebeklerin son derecede olumsuz etkilenmelerine neden olabilir. Bebeğin öğrenmesi dikkatini ve öğrenme yetilerini serbestçe kullanabildiği sürece olabilmektedir.  TSSB ile uğraşan bebeğin öğrenmesinde, gelişiminde de duraklamalar olabilir. TSSB bulguları bebeklik dönemindeki gelişimin farklılığı nedeniyle daha büyük çocuklardan bazı farklılıklar gösterebilir. Aşağıda sıralanan bulgular depremden sonra başlamış ve bir aydan uzun süre sürmekte ise bebek ya da küçük çocuk için bir çocuk ruh sağlığı uzmanına danışılmasını sağlamalı ya da kendimiz bu konuda bilgi alıp aileyi bilgilendirmeliyiz. 

 TSSB Temel Bulguları
 Travmatik olayı yeniden yaşama: bebeklerde bu durum genellikle korkulu rüya görme ya da travmayı içeren oyun oynama biçiminde görülür. 
 Post-travmatik oyun: Bebek bu oyunda travmayı simgesel olarak ya da doğrudan yineler, oyun güdüsel olarak sanki otomatik olarak başlar, yineleyicidir, bebeğin kaygısını azaltmaz, düşsel boyutu zengin değildir. 
 Travmayı anımsatan olay ve durumlardan kaçınma: hareket kontrolleri çok kısıtlı olması nedeniyle bebekler bu bulguyu gösteremeyebilirler. Ancak çok şiddetli sallanma ardından bu travma yaşandığı için bebek sallanmaya karşı korku geliştirebilir.  Küçük çocuklar ise olayın konuşulmasından, olayla ilgili yerlerden kaçınabilirler. 
 Donuklaşma: Bebekler ve küçük çocuklar duygusal olarak donuklaşabilir, az ilişki kurabilir, oyunları kısıtlılaşabilir (oyun alanını, oyuncakları kullanamaz, oyun mekanikleşir, düş gücü ve sembolik oyun azalır). 
 İrkilmede artma: Bebekler ve küçük çocuklarda bu bulgu, sürekli tehlike varmışcasına açık gözlerle çevreyi tarama, irkilme reflekslerinde artma, gece korkuları ile kendisini gösterir. 

 Diğer bulguları:
 Olayı büyülenmişcesine yeniden anlatma, sorular sorma; 
 "Flashback" ya da dissosiasyon bulguları (nereden geldiği belli olmayan, çocuğun bilinci dışında gibi görülen, travmayı yeniden yaşadığını düşündüren davranışlar); 
 Gelişimlerini sürdürmeye yönelik çabalarında azalma; 
 Daha önce kazanılmış gelişimsel basamaklarında gerileme (örneğin: tuvalet eğitimi, dil, insanlarla ilişki) 
 Dikkatini verememe, konsantre olamama, (yoğunlaşamama) 
 Travmadan önce olmayan korku ya da öfke bulguları 
 Kardeşler, arkadaşlar ya da başka canlılara karşı saldırganlık 
 Anneden/bakım veren kişiden ayrılma kaygısı 
 Tuvalete yalnız gidememe 
 Karanlık korkusu, diğer yeni korkular 
 Kontrolü yeniden kazanabilmek için sürekli bir şeyler isteme, tutturma, "parmağında oynatma" 
 Bakım veren kişilerde öfke, cezalandırma, örseleme uyandıracak davranışlar 
 Çocuğun yaşı ile uyumlu olmayan cinsel ya da saldırgan davranışlar 
 Bedensel belirtiler: ağrı, deri döküntüleri, tik benzeri garip duruş ya da hareketlerdir. 

Deprem Bölgesindeki Rehberin İş Listesi  için bakınız  Hasta Rehberi:.

  Kaynaklar
 1- Mandalakas A, Torjesen K, Olness K, Eds: How to help children in complex humanitarian emergencies: A practical manual.  In Press, Johnson and Johnson Pub., 1999
 2. Neyzi O. "Anne ve Çocuk Sağlığında Öncelikler" Nobel Tıp Kitapevleri, 1994 İstanbul
 3. IBFAN "Crucial Aspects of Infant Feeding  in Emergency and Relief Situations" International Baby Food Action Network, 1996 Götingen.
 4. WHO "HIV and Infant Feeding" World Health Organization, 1998 Geneva
 5. WHO "Infant feeding in emergencies" World Health Organization, Regional Office for Europe. Copenhagen 1997
 

.....................................................................