Şubat sayımızda yayınlanan Dosya 12’yi
anımsatıp görüşlerinizi ve Y.S.Ş.’nin görüşünü sunuyoruz.
Dosya 12:
Sabah saat 10:00-10:30 sıralarında maktül A.F. abdominal bölgede
ateşli silah yaralanması nedeniyle ailesi tarafından İlçe Devlet Hastanesi
acil servisine getirilir (kendi arabası ile).
Acil servis nöbetçi doktoru H.G.’dir. Geçici görevle bu hastaneye
yollanan genel cerrah raporludur, dolayısıyla ile hastanede genel cerrah
yoktur.
Hasta, hasta yakınlarının, doktorun ve hemşirenin ifadesine
göre çok kötü durumdadır. Kan basıncı alınamamaktadır.
Nöbetçi doktor G.H. acil serviste intravenöz serum vermeye
yarayan intraket, anjioket gibi araçlar olmadığından hastaya serum takamadığını
söylemektedir. Nöbetçi hekime “Acil serviste kelebek set normal serum seti
var mı?” diye sorulduğunda, “o anda olup olmadığını bilmiyorum” diye ifade
vermektedir. Ayrıca mahkemedeki ifadesinde “serum şekerli sudur bu hastaya
kan vermek gerekir, burada da bu imkan yoktur.” diye eklemektedir.
Hasta hiçbir girişim yapılmadan İl Devlet Hastanesine yollanır.
Hastaneye 20 dakika kala yolda ölür.
Hastanenin ambulansları bu sırada 19 Mayıs gösterileri ile
görevlidir.
Dr. G.H’nin hatalı olup olmadığı Yüksek Sağlık Şurası’na sorulmaktadır.
Siz olsaydınız kusur olup olmadığına, varsa derecesine nasıl
karar verirdiniz?
Yanıt 1: Doktor acil servisteki malzeme miktarını bilmek zorunda
değildir. Bu konuda hemşire tarafından bilgilendirilmesi gerekir.
Ancak bir doktorun kan kaybı durumunda, volum genişleticileri (SF, Dekstoz,
Ringer Laktat solüsyonları vb.) hastaya mutlaka damar yolu açıp vermesi
gerekirdi.
Fakat hastane ambulanslarının 19 Mayıs gösterilerinde olmaları
hiçbir koşulda doktorun suçu değildir. Bu konuda hastane yönetimi hatalıdır.
Dr. Beril Ünalacak/Ankara
Yanıt 2: H.G’nin suç ortaklığı. Olay baştan kopmaktadır. Yakınlarının
hasta yaralandığı anda arayabilecekleri bir sağlık birimi yoktur. Arasalar
dahi ambulansın gelemeyeceği ya da geç geleceği kuşkusu yaygındır. Aile,
can havliyle karga tulumba iki büklüm halde hastayı ufukta görünen ilk
merkeze, el yordamıyla getirmeyi başarırlar.
Acil servis nöbetçi doktoru H.G’dir.
İnsana “insan” gibi davranılacağını hayal ettiği bir ortama kavuşmak
için tıbbın kapılarını zorlayan Dr. H.G.; zorla, kılı kırk yararak girdiği
tıbtan geri dönme olanağı olmaması, ailesinin isteğini yerine getirme arzusu,
toplum baskısı ile anlayınca; zorlu, bir o kadar da fuzuli yolculuğa başlamıştır.
İstemeyerek tıbbın taşlı yollarını kör topal geçerek doktor olmayı başaran
H.G. kendini içi boş bir balon gibi görmektedir. Her türlü ameliyat çeşidinin,
her türlü literatür bilgisinin politik fakültelerde Çin işkencesi gibi
öğretildiği ancak bir enjeksiyonun nasıl yapılacağı, bir serumun nasıl
takılacağı öğretilmeyen Dr. H.G. dişe diş diyerek inatla doktor olmuş ve
artık kendini hastalarına değil, aç kalmayacağı ya da en ufak bir fırsatta
terk edeceği maaşına adamıştır.
Maaş düzeyi ile beynindeki düşünce düzeyi birbirini tutmayınca
çıkar yolu, soyut olarak uzmanlık sınavlarında ya da ticari işlerde bulan
Dr. H.G., başaramayınca tamamen yalnızlığa bürünmüş, isyankar olmuştur.
Değer verilmeyen, "aspirin doktoru" gözüyle bakılan, garnitür niyetine
kullanılan bir Türk doktoru. Bu psikolojiyle duyarsızlaşmış halde en kritik
yerlerden birinde çalışmaya başlayan Dr.H.G., bir gün karşısına kendisi
gibi garnitür bir vatandaş çıkınca frekanslar çakışmıştır.
Hasta kötü durumdadır. Kan basıncı alınamamaktadır. Hasta ölümle yaşam
arasındadır. Sayısız gözü dört dönmüş akrabalarının baskısı altındadır.
Kabul etse bir türlü, etmese başka türlü. Kabul edip, herhangi bir işlem
yapsa ve o anda hasta ölse belki de ilçe meydanında taşa tutulacaktır.
Büyükşehir örnek hastanelerinde bile en gerekli malzemelerin bulunmadığı
bir ortamda gelişmekte olan bir Cumhuriyet İlçe’sinde en basit bir enjektörün
dahi bulunmayacağı doğaldır. Görev yaptığımız bir çok yerde hastaya yapacak
basit bir ağrı kesicinin yokluğundan kıvranmışızdır. Bakanlık, Üniversite,
YÖK, Fakülte Eğitim Sistemi, hükümetlerin sağlığa, insana verdiği değer
kıskacında o anda beyni durmuştur. Bir hastaya, bir hastane ortamına, bir
hasta yakınlarına, bir maaşına, bir de bilgisine bakan Dr. H.G., çare olarak
hastayı zaman yitirmeden en yakın merkeze sevk etmekte bulmuştur.
Ambulansı olmayan, gerekli aletleri bulunmayan bir merkezden
yola çıkan A.F., özel bir otoyla; kurtarılacağı, deneyimin, bilginin kullanılmak
için yer arandığı! İl’e yollanır. İl'de de olsa, köyde de olsa ne için
yaşadığı belli olmayan bir kul A.F. daha, bu dünyadan göç eylemiştir. Binlerce
figürandan biri daha toprağa karışmıştır. Hükümet uzantıları, ilçe siyasi
parti önde gelenleri belli ki yine kartal kesileceklerdir. Temel taşları
yerine koymak, olayın ekonomik-sosyal-kültürel-psikolojik derinliklerine
inmek yerine Dr. H.G.’ ye ceza yağacaktır. Değişen bir şey yoktur. Toto
A.F. ile Dr. H.G.'ye vurmuştur. Yarın da bize vuracaktır. Sistem böyle
olduğu sürece her kötü olay "ÖTEKİ" nin başına gelecektir.
Suçlu olan devletin hükümetidir. Hükümet mahsülü H.G. yalnızca
engelleyemeyeceği suça ortak olmuştur.
Dr. Ünal Ayrancı
S.B. Ankara Hast. Aile Hekimliği Asistanı
Yanıt 3: Meslektaşım acil serviste anjioket olmadığından serum
takamadığını söylüyor. İşin bu hale kadar gelebileceğini zamanında düşünüp
damar yolu açmaya yönelik gereçlerin sağlanması konusunda girişimleri olması,
bu girişimler başarısız olsa bile kendisini karşılaşabileceği bu tür olaylar
karşısında yasal süreçlerde korunmak açısından çok önemli. Çalıştığı birimdeki
saptadığı eksiklikleri mutlaka yazılı olarak hastane yönetimine bildirmeli,
yazının bir örneğini de saklamalı.
“Serum sekerli sudur.” ifadesi çok yanlış. Acil servise o durumda
başvurmuş olan bir hastaya, ne olursa olsun damar yolu açıp sıvı desteğini
vererek sevk etmek çok önemlidir.
Dr. Yarfer Aytekin/Ankara
Dosya 12'ye İlişkin Yüksek Sağlık Şurası Görüşü:
H.G. cerrah değildir. Ama yaralanmalardaki ilk müdahale prensiplerine
dahi uymamış bir doktordur. Kan kaybı nedeniyle tansiyonu alınmayan bir
hastaya kan dışında verilebilecek sıvılardan, ki en basitleri her hastanede
vardır (ringer laktat, izotonik NaCI solüsyonu gibi) hiç birini vermemiştir.
Ölmek üzere olan bir hastaya hastanenin diğer bölümlerinden damar yoluna
girmeyi sağlayacak malzeminin temini istenirse bir dakika bile sürmez.
H.G asli görevini ihmal etmiştir.
Ancak böylesine bir ateşli silah yaralanmasında zamanında ilk
müdahaleler yapılsa bile hastanın fazla şansı yoktur.
Yeni Dosya: Dosya 14:
Dr. D.A. Erkek, 30 yaşında, Pratisyen, Cezaevi hekimliği yapıyor,
muayenehanesi var.
Dr. D.B. Erkek, 32 yaşında, Pratisyen, Cezaevi hekimliği yapıyor,
muayenehanesi var
Dr. M.K ve Ecz. Y.Ü. tarafından Tabip Odasına verilen şikayet
dilekçesinde, Dr. D.A. ve Dr. D.B.’nin işletmekte oldukları özel sağlık
merkezinde, etik ve yasal yönden birçok usülsüzlük olduğunu belirtmektedirler:
“Sekiz aydır faaliyet gösteren bu merkezde, numune ilaçlar
üzerleri etiketlenerek satılmakta, Sağlık Müdürlüğü ve Tabip Odasına başvuruda
bulunmadan izolasyonsuz röntgen filmi, hatta IVP çekilmekte, sağlık merkezi
ile bitişiğindeki “E. S. Eczanesi” arasında gizli bir kapı yapıp, mesai
saatleri dışında mesul müdür tutup açtıkları bu eczaneden ilaç satmakta,
sattıkları yüksek tutarlı bazı ilaçların küpürleri kesilmekte ve bu kupürleri
E Tipi ve Özel Tip cezaevindeki personel üzerine yazdırılıp bir ilaçtan
iki defa ücret alınmaktadır.
Ayrıca sade vatandaşlara, kendilerini Dahiliye ve Çocuk Hastalıkları
uzmanı olarak tanıtmakta, Cuma günleri ise Kadın Doğumcu olarak çalışmaktadırlar.
Muayenehanelerinde, “Kalp hastalıkları, Deri hastalıkları, Ameliyat, Kadın
hastalıkları, Çocuk hastalıkları” gibi yazılar bulunmaktadır.”
Dr. D.A.’nın Dr. D.B.’nin hatalı olup olmadığı Yüksek Onur
Kurulu’na sorulmaktadır.
Siz olsaydınız kusur olup olmadığına, varsa derecesine nasıl
karar verirdiniz? |