Bu ayki Günlüğümden
sayfalarında, Giresun Görele Devlet Hastanesi Hekimi Dr. Alfert Sağdıç’ın
anılarına yer veriyoruz. Sizin anılarınızı da bekliyoruz. Kendi sorunlarınızmış
gibi görünenlerin pek çoğu aslında hepimizin sorunu. Çözümleri de paylaşalım.
10 Mart Salı
Görele'ye gelmeden önce yine Giresun'un Çanakcı ilçesindeki sağlık
ocağında çalıştım. Meslek yaşamımın en güzel olan dönemlerinden birini
burada yaşadım. Belki de mesleğimin ilk yıllarının verdiği heyecan, sağlık
ocağı çalışanlarının uyumu ve birbirine olan desteği, böyle düşünmeme neden
olmuştur.
Çanakçı yaklaşık 3000 nüfuslu, 7 köyü olan, bir vadi içine kurulmuş
küçük bir Karadeniz ilçesiydi.
Kendimize birinci görev olarak, ilçenin içinden geçen dereye
atılan kanalizasyon ve çöp sorunu ile çocukların aşılanmasını seçmiştik.
Koruyucu hekimliğe öncelik vererek Sayın Nusret Fişek hocamızın yolundan
gitmeye çalışıyorduk.
Sağlık ocağımızda günlük 15-20 hastamız oluyordu. Ben de az sayıda
olan köylere ağırlık veriyordum. İlçede işim olmadığı zamanlar ebe, sağlık
memuru, çevre sağlığı teknisyenini de alıp 1962 model aracımızla köy gezisine
çıkıyorduk. Bu gezilerimiz sırasında hem alanımızı tanıma olanağı bulmuş
hem de bölge halkının yıllık ilaç ve tedavi masraflarını büyük oranda azaltmıştık.
13 Mayıs Çarşamba
Aşı çalışması için Kahraman mezrasına gidip burada ebelerimiz
çocukları aşılayıp, gebe izlemi yaparken biz de çevre denetimi yapıyorduk.
Yanımıza yöre insanlarından birisi geldi. Selam verdikten sonra "Yahu doktor
bey bunca sene okumuşsum gelip burda elalemin bokuyla, çöpüyle uğraşıyorsun.
Git bir muayenehane aç, keyfine bak. Bunlar da hasta olursa gider doktoru
bulur. Senin okuduğun okula da sana da yazık oluyor" dedi.
Önce kızmadım desem yalan olur. Bu kendini bilmeze ağzının payını
vermek isterdim. Oysa adam belki de bu güne değin gördüğünü iyi niyetle
bana aktarıyordu. Koruyucu hekimliğin ne denli kolay o denli de az giderli
olduğunu, çevre sağlığının, en önemlisi de temiz olmayan içme suyunun hangi
hastalıklara yol açabileceğini örneklerle anlattım. Konuyu duyunca "He
tamam ben sağlık konusunun böyle olmasını istiyorum" dedi. Bunun üzerine
"şimdi anladım, Türkiye'nin sağlık işleri benim baktığım gibi bakılırsa
çözülmez, ama senin gibi aklı başında okumuş kişiler uğraşırsa çözer" dedi
ve gitti.
27 Haziran Cumartesi
Sağlık çalışanlarının birbiri ile kaynaşması için hafta
sonları küçük geziler düzenliyorum. Böylece hem eğleniyor hem de
yeni yerler görmüş oluyoruz. Uzun Göl de bunlardan biriydi. Yağmur yağmasına
karşın çok eğlendik.
14 Ocak Perşembe
Görele Devlet Hastanesi acil servisinde nöbetçi doktorum.Gece
saat 2.30 sıralarında hasta var diye çağırılıyorum. Gelenler üç şık giyimli
adam. Güzide bir siyasi partimizin değerli üç üyesiymişler. Giresun'dan
Trabzon'a giderken trafik polisi durdurup alkol kontrolü yapmış ve alkollü
çıkmışlar gerekli tutanak tutulup salıverilmişler.
Benden alkollü olmadıklarını gösteren rapor vermemi istiyorlar.
Alkolmetre olmadığını, fizik muayene ile tam karar veremeyeceğimi anlattıysam
da, alkolün de etkisiyle, insanlar ne anlamaya ne de dinlemeye niyetliydiler.
“Koskoca devletin 20 yıl okumuş doktoru mu doğru söyler yoksa gavurun icat
ettigi el kadar alet mi doğru söylüyor” dediler. Bakıyorum alkolsüzdür
raporu almadan gitmeye niyetleri yok. Ben de hepsinden 5’er ml kan alıp
kapalı tüpe koydum, bir de rapor yazarak ağzı kapalı zarf ile devletin
koskoca Trabzon Adli Tıp Kurumu’na gönderip en garantili raporu almalarını
sağladım.
18 Şubat Perşembe
Gece nöbetteyim. On beş yaşlarında bir kız çocuğunu getirdiler.
İlk bakışta kız normal görünüyor ancak arada bir konversiyona benzeyen
bayılmaları oluyordu. Öykü almak için yanındaki anne ve babasına ne olduğunu
sordum. İsmini bilmedikleri bir fındık ilacını içti diyorlar, başka da
bir şey söylemiyorlar. Kızın fizik incelemesini yaptığımda hiçbir zehirlenme
bulgusuna rastlamadım. Kızın davranışlarını da normal bulunca yalan
söylediklerini düşündüm. Kız, “ailem beni sevdiğime vermeyince ilaç
içtim” diyor. Her olasılığa karşı hastanın midesini yıkayıp, aktif kömür
içiriyorum. Damar yolunu acık tutarak ilk girişimimi yapıyorum. Telefonla
118’den Hacettepe Üniv. Zehir Danışma Merkezi’nin telefonunu aldım. Ortaya
çıkabilecek bulgulara göre danışmak için beklemeye başladım. Gözetim altında
tuttuğum hastanın soğuk terlemesi, miyosizi oluşunca aklıma hemen fosforlu
insektisit zehirlenmesi geldi (Prof. Dr. Kazım Türker Hoca’mın anlattığından).
Hemen Zehir Danışma Merkezi’ne durumu anlatıp atropin vermek istediğimi
söyledim. Zehir danışmadaki görevli, “eğer fosfat zehirlenmesi değilse
hasta hemen ölebilir” dedi. Ben de hastayı Giresun’a sevk ettim.
19 Şubat Cuma
Dün akşam sevk ettiğim hastaya, atropin +PAM verilerek tedavi
edildiğini öğrendim. Zehir Danışma Merkezi bu konuda yetersiz kalmıştı.
İlaç ismi verilince çok iyiler ama klinik bulgudan hareket edince o kadar
iyi değiller.
Acil servislerde her zaman ilginç olaylar olmakta. Önümüz mart
ayı damdan düşmeler sık olabilir, dikkatli olun. Tüm sağlık çalışanlarına
kolay gelsin. Hoşcakalın.
|