.......

.........
 
 
 
Kas-İskelet sistemi Yaralanmalarında Temel Yaklaşım


Dr. Gürsel Leblebicioğlu
HÜTF Ortopedi ve Travmatoloji AD El Cerrahisi ve Ortopedik Mikrocerrahi Grubu

 İş ve trafik kazaları ülkemizin sağlık sorunlarında ön sıralarda yer alan, özellikle çalışan ve genç insanları etkileyen, önemli can kayıplarına, sakatlıklara ve maddi kayıplara neden olan sorunlardır. Bu tip kazalarda kas ve iskelet sistemi ögeleri önemli ölçüde etkilenir. Bu nedenle acil hekimliğinin en temel konularından biri kas-iskelet sistemi (K.İ.S)  yaralanmalarıdır. 
 İlk Girişimler 
 K.İ.S. mekanik dayanıklılığı fizyolojik koşullarda oldukça yüksektir. Bu sistemin anatomik bütünlüğünü bozan bir travmanın, diğer sistemler üzerinde de sorunlara yol açması beklenir.
 İlk Yardım 
 Kaza yerinde yapılacak ilk girişim açık bir hava yolunun sağlanmasıdır. Ağız içinde hava yolu daralması yapabilecek materyaller çıkartılmalıdır. Dilin öne alınması yararlı olur. Bilinci kapalı hastalarda tersi kanıtlanana dek boyun omurgasının instabil olduğu varsayılır.  Omurga instabil ise özellikle fleksiyonun omurilik ve kauda ekina için tehlikeli olduğu anımsanmalıdır. Güvenilir ve yüksek debi potansiyeli olan bir sıvı yolu hazırlanır. İlk sıvı yolu açılır iken kan örneği alınmalıdır. Bu kan örneği, verilecek sıvılar ile değişim gösterecek biyokimyasal ölçümlerin ilk durumunun belirlenmesinde yararlı olduğu gibi, adli hekimlik yönünden de önem taşır. Bu ilk örnek ayrıca kan transfüzyonu öncesi çaprazlamanın sağlıklı olarak yapılabilmesi için de kullanılabilir. 
 Açık yara varsa daha fazla kontaminasyonu engellemek amacı ile örtücü pansumanlar uygulanır. Bu sırada yarada aktif kanama görülse bile kanamayı durdurmak için çaba göstermek yersizdir. Kaza yerinde yapılan girişimler sırasında travmanın yol açtığı lezyondan daha fazlasına, hatta onarılması olanaksız lezyonlara neden olmak olasıdır. Ekstremite travmalarında majör arteryel yaralanma olsa bile kompresif bandajlar ve elevasyon ile bu kanamayı kontrol altına almak olasıdır ve doğru olan da budur. Yaygın olarak başvurulan turnike ile boğma, düşünüldüğünün tersine daha fazla kanamaya neden olabilir ve akut kompartman sendromu gibi tedavisi kanamanın kendisinden çok daha sorunlu olan ikincil sorunlara zemin hazırlar. Turnike ile hemostaz ancak hekim kontrolünde, zorunlu durumlarda ve kısa süreli uygulanır. 
 Kırıkların aşırı oynatılması yağ embolizasyonuna ve ek periferik sinir ve damar yaralanmalarına yol açabilir. Anormal hareket, krepitasyon ya da ağrı olan ekstremite tanı konana dek hareketsiz tutulmalıdır. Bu amaç ile tahta ya da çubuklar, borular, çeşitli acil yardım splintleri kullanılabilir. Sağlam bir bacak yaralı diğer bacak için splint görevi görebilir. Torakal lezyon yok ise üst ekstremite toraks kafesine atellenebilir. Ambulansların demirbaşı içinde olması gereken şişirilebilir splintler dikkatlice kullanıldığında oldukça pratiktir. Yaralı ekstremite splint üzerine yerleştirilir ve splint oksijen tüpü yardımı ile sertleşene dek şişirilir. Saydam olmaları nedeni ile ekstremitenin gözlenmesi olasıdır. Ayrıca venöz kanın vücuda dönüşünü hızlandırarak, kısa bir süre için etkin kan hacminde artışa neden olur. 
 İlk yardım, resusitasyon, hemodinaminin düzeltilmesi, idrar atımının sağlanması ile sonlanır. Hastaya uygulanan medikasyonlar ile ilgili olarak yollandığı sağlık kuruluşuna bilgi aktarılmalıdır. 

 Klinik Değerlendirme 
 K. İ. S. yaralanmalarında hangi bölge olur ise olsun bir viseral yaralanma olup olmadığı, sinir lezyonu olup olmadığı ve dolaşım sorunu bulunup bulunmadığı özenli bir muayene ile belirlenmelidir. 
 Komplike Olmayan Kapalı Kırıkların Tedavisi 
 Nerede ve ne tipte bir kırık olur ise olsun tedavide üç temel aşama vardır. Öncelikle kırık redükte edilir. "Redüksiyon" sözcüğü, yerinden oynamış (deplase) bir kırığın ya da çıkmış (disloke) bir eklemin normal anatomik pozisyonuna getirilmesini açıklar. Redüksiyonda üç ana vücut düzlemi göz önünde tutulur. Bunlar koronal, sagittal ve horizontal düzlemlerdir. Daha net söylemek gerekir ise sağyan-solyan ve ön-arka düzlemdeki redüksiyonu ek olarak vücut ya da ekstremite aksisine göre rotasyonlar da redükte edilir. Her vücut bölgesi için farklı sınırlarda redüksiyon yeterli kabul edilmekle birlikte normal anatomik konuma en yakın redüksiyon, genel olarak daha sonraki maksimum işlev ile bağlantılıdır. Ancak tüm kırıklarda anatomik redüksiyonun sağlanması gerekli değildir. Kırığın olduğu bölge ve kırığın geometrisi gözününde tutularak karar verilir. Eklemleri ilgilendiren kırıklarda, metakarp kırıklarında ya da skafoid kemik kırıklarında mutlak anatomik redüksiyon elde edilmesi gerekir iken, örneğin klavikula orta kesim kırıklarında, humerus proksimal diafiz kırıklarında ya da skapula cismini ilgilendiren kırıklarda mutlak anatomik redüksiyon sağlanamasa bile işlevsel sonuçları yönünden sorun olmaz. 
 Redüksiyon konusunda iki kavramın iyi tanımlanması uygun olur. Birincisi "apozisyon" karşı karşıya gelme anlamına gelir. Kırık parçalarının birbirlerine değebilecek kadar yakınlaşmasını anlatır. İkincisi "alignment" kırık parçalarının birbirlerine göre uzaysal konumumu anlatır. Apoze bir kırıkta "alignment" yetersiz kalabilir. Yani kırığı oluşturan parçalar birbirleri ile temasta olsalar bile kemiğin bütünü göz önünde alındığında yeterli redüksiyon sağlanamamış olabilir. Buna karşın kırık parçaları anatomik bir "apozisyon" göstermese bile yeterli bir "alignment" elde edilir ise gerekli tedavi sağlanmış olur. Örneğin transvers bir diafizer tibia kırığında kırık uçları birbirleri ile tam temasta olsa bile rotasyonel "alignment"ı yetersiz olabilir ve bu direkt radyogramlarda gözden kaçabilir. Kemik kaynaması (osseöz konsolidasyon) bu durumu ile tamamlanır ise aksamaya neden olabilen iç ya da dış rotasyon oluşabilir. 
 Redüksiyon ve İmmobilizasyon Yöntemleri 
 Redüksiyon temel olarak kapalı manipülasyon ile, deri ya da iskelet traksiyonu ile ya da cerrahi olarak yapılabilir. Kapalı redüksiyonda yumuşak dokular aracılığı ile kırık parçaları normal anatomik konumlarına getirilmeye çalışılır. Kırık tedavisinde en çok başvurulan yöntem budur ve çoğunlukla başarılı olur. Özellikle distal radius, distal tibia ya da distal humerus gibi deri altı dokusu ince olan bölgelerde kapalı redüksiyon teknik olarak daha rahat yapılabilir. Redüksiyon sonrası dış tesbit amacı ile atel ya da alçılar uygulanabilir. Alçı kalsiyum sülfatın yarı hidrate biçimidir. Suya atılınca hidrasyonu tamanlanır ve eksotermik bir reaksiyon ile sertleşir. Tıbbi alçı çoğunlukla sargı bezlerine emdirilmiş olarak bulunur. Alçı uygulanacak vücut bölümüne eğer başka bir amaç ile uygulanmıyor ise önce çorap, pamuk ya da yün gibi bir yumuşak örtü sarılır. Daha sonra alçı suya bırakılır. Yaklaşık bir dakika kadar suda tutulduktan sonra çıkartılır ve iki ucundan sıkılarak fazla suyu alınır. İlgili bölgeye gerim uygulanmadan sarılır. İstenilen biçim verilir. Sertleşme tamamlanana dek beklenir. Hastanın derisi üzerinde kalan fazla alçılar temizlenir. Nörovasküler muayene yapılır. Sorun var ise alçı yeniden uygulanır. Alışılmış olarak üç günlük bir süre için hastanın bu ekstremitesini kalb düzeyi üzerinde tutması istenir. Yirmidört saat ve yedi gün sonra kontrolleri yapılır. Birinci haftada direkt radyogramlar ile kırık pozisyonu ve alçıdaki bollaşma kontrol edilir. Her kırık için belirlenen zaman geçtikten sonra alçı uygulaması sonlandırılır. Alçı çıkartmak için vibrasyonlu testerelerden ve özel ayırıcılardan yararlanılır. Zorunlu koşullarda alçı su içine sokularak yumuşatılır ve makas ile kesilerek çıkartılır. 
 Traksiyon ile redüksiyonda, kırık bölgesine deri traksiyonu ya da iskelet traksiyonu ya da her ikisi birlikte bir güç uzun süreli olarak uygulanır. Kırığa bağlı gelişen kas spazmı nedeni ile manipülasyon kimi zaman yetersiz kalır. Bu gibi durumlarda traksiyon kullanılır. Deri traksiyonu deriye yapışan adheziv bir band ile bunun çevresine uygulanan kompresif nitelikte bir bandaja ağırlık asılması ile uygulanır. İskelet traksiyonunda her kemik için belirli olan bölgelerden uygun teknikler kullanılarak bir Steinmann pini geçirilir ve bu pinin ucuna yeterli miktarlarda ağırlık asılır. Deri traksiyonuna göre daha fazla ağırlık uygulamak olasılığı vardır. Örneğin çocukluk çağı femur kırıklarında femur distal metafiz-diafiz bileşkesine Steinmann pini uygulandıktan sonra kalça ve diz eklemlerini 90'ar derece fleksiyonda tutacak biçimde traksiyon uygulanır. Kontrol radyogramları alınır. Gerekir ise traksiyon sisteminde makaraların yeri ve uygulanan ağırlıklar değiştirilerek uygun kırık pozisyonu elde edilir. Kallus dokusu oluşana dek yaklaşık 10-15 gün kadar traksiyon sürdürülür ve daha sonra pelvipedal alçı (PPA) uygulanır. Günümüzde erişkinlerde traksiyon süresinini çocuklarda olduğu gibi uzatılmaması yeğlenmektedir. Yatak içindeki uzun süreli traksiyonlar bası yaralarına ve derin ven trombozu ya da pulmoner emboli gibi sistemik komplikasyonlara yol açabilir. Erişkinlerde daha çok ameliyatlar sırasında açık redüksiyona yardımcı olabileceğinden iskelet traksiyonu uygulanmaktadır. Ayrıca hastane yataklarının uzun süre meşgul edilmesini önlemek amacı ile çocukluk çağı kırıklarında bile erken cerrahi girişimin daha fazla uygulandığı görülmektedir. 
 Kapalı yöntemler ile redüksiyon sağlanamaz ise ya da hastanın erken işlevsel mobilizasyonu istenir ise açık redüksiyon uygulanır. Açık redüksiyon çoğunlukla eksternal ya da internal fiksasyon ile kombine edilir. Eksternal fiksasyon amacı ile günümüzde çoğunlukla aksiyel ya da sirküler eksternal fiksatörler ya da bunların kombine biçimleri kullanılır. Aksiyel fiksatörlerde kırık olan kemik çoğunlukla proksimal ve distal uçlarından uygulanan yeterli sayıda pinler ile fiksatörün çoğunlukla tübüler olan ana gövdesine fikse edilir. Ana gövdede çeşitli redüksiyon manevralarına uygun olan eklemler yer alır. İstenilen pozisyon elde edilir ve direkt radyogramlar ya da floroskopi ile pozisyon kontrol edilir. Daha sonra fiksatörün eklemleri sabitleştirilir. Sirküler fiksatörlerde ana gövde uygun sayıda ve büyüklükteki çember biçimindeki üniteleri birbirlerine bağlayan yivli çubuklardan oluşur. Kırık kemiğe uygun aralıklardan uygulanan Kirshner telleri bu ana gövdedeki tutucular yardımı ile iliştirilir. Redüksiyon kontrol edilir. Aksiyel fiksatörler ile sirküler fiksatörlerın tasarım yönünden en önemli farkı, aksiyel fiksatörlerde kalın pinlerin, sirküler fiksatörlerde ince Kirshner tellerinin kullanılmasıdır. Aksiyel fiksatörler acil koşullarda hızla uygulanabilir, ama buna karşılık zaman içinde pin-kemik aralığında sorun ortaya çıkma olasılığı yüksektir. Sirküler fiksatörlerin uygulanması uzun zaman alır, ama buna karşılık pin-kemik aralığında zaman içinde sorun ortaya çıkma olasılığı azdır. 
 İnternal fiksasyonda biyolojik uyumluluk gösteren materyallerden anatomik uyumluluk gösterecek biçimde hazırlanmış implantlar kullanılır. Bu implantlar gerim teli, Kirshner teli, vida, vida-plak kompoziti ya da intramedüller çubuk biçiminde olabilir. Değişen gereksinimler ve gelişen teknoloji ışığında çok sayıda farklı implant üretilmektedir. Bu implantlar kırığın fizyolojik koşullarda yer değiştirmesine engel olur, bir başka değiş ile stabilizasyon sağlar.  Hasta ameliyat sonrası erken dönemde işlevsel hareketlerine başlar. Böylece hem immobilizasyonun olumsuz etkileri azaltılır, hem de artan müsküloperiosteal kan akımıyla kırık iyileşmesi hızlanır. Kas-iskelet sitemi yaralanmalarının tedavisindeki temel felsefeyi belki de en iyi belirten ve çok yaygın olarak kullanılan deyiş "Yaşam hareket, hareket yaşamdır" cümlesidir. Kırık iyileşmesinin yanısıra eklem kıkırdağı biyolojisi yönü ile de erken hareketin önemli avantajı vardır. Eklem kıkırdağı elastohidrodinamik lubrikasyon mekanizması ile kaydırıcılık sağlar. Bu mekanizmada eklemde yüzeyler arası basınç azaldığı zaman sinovyal sıvı eklem kıkırdağı içine diffüze olur. Hareket sırasında eklem reaktif gücü artınca sinovyal sıvı yeniden eklem içine sızarak hem eklem yüzeylerindeki sürtünmeyi azaltır, hem de difüzyon yolu ile beslenen kıkırdak dokusunda interstisyel sıvı dinamiğini sağlar. 
 İnternal fiksasyon amacı ile kullanılan plak ve vida sistemleri özellikle mutlak anatomik redüksiyon istenen koşullarda yeğlenir. Ama uygulama tekniği gereği periostun sıyrılması nedeni ile kemik dolaşımını olumsuz yönde etkilemesi olasıdır. Bu sakıncayı gidermek için yeni plak tasarımları gelişmektedir. İnternal fiksasyonda sıkça kullanılan diğer bir yöntem olan intramedüller çubuk ile fiksasyon, mutlak anatomik redüksiyonun zorunlu olmadığı durumlarda ve özellikle femur, humerus ve tibiada yeğlenen, önkol kırıklarında da kullanımı giderek artan bir yöntemdir. Ameliyat sonrası erken dönemde işlevsel harekete izin verilebilmesi nedeni ile kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Proksimal ve distalde rotasyonel ve aksiyel stabiliteyi artırmak amacı ile kilitleme yapan vidalarında tasarımlara eklenmesi ile endikasyon alanları genişlemiştir. 
Açık kırık yaralanmanın olduğu bölgede kemik yapıların, derinin bütünlülüğünün bozulması nedeni ile dış ortam ile bağlantıya geçtiğini belirtir. Kemik dokusunda enfeksiyonun güçlükle tedavi edilebilmesi ve posttravmatik osteomyelitin lokal ve sistemik komplikasyonları olması nedenleri ile tedavisi özellikler gösterir. Açık kırık oluştuğu anda kontamine olur. Kontaminasyonda o sırada deride bulunan mikroorganizmaların yanı sıra yaralanmanın olduğu yerdeki mikroorganizmalar da bulunur. Açık kırığı olan hastalar çoğunlukla hastanelerde tedavi edildikleri için bir süre sonra kontaminasyonu olasılıkla daha dirençli olan hastane florası da katılır. Bilinçsiz antibiyotik kullanımının da tabloya eklenmesi ile belki de doğal seyri sırasında kendiliğinden iyileşebilecek bir enfeksiyon hastanın genel sağlığını da etkileyen kronik bir sorun oluşturabilir. Açık kırıkların çoğunlukla trafik ve iş kazaları sonrası oluştuğu ve etkilenen insanların nispeten genç insanlar oldukları düşünülür ise işgücü kaybının da çok önemli boyutlara ulaşabileceğini tahmin etmek zor değildir. 
 Açık kırıklara yapılacak ilk girişim hastanın genel durumuna yönelik yapılan işler sonrasında yaranın mekanik temizliğinin sağlanmasıdır. %0.9luk NaCl solüsyonu yara temizliği için kullanılabilecek en ucuz ve kolay bulunabilen solüsyondur. Açık yaralar nasıl oluşursa oluşsun kimyasal maddeler kullanılmamalı, NaCl solüsyonu ile yaranın tümü iyice yıkanmalıdır. Kanamayan dokular kılcal kanamanın gözlendiği sınıra dek debride edilmelidir. Yara içindeki aktif kanamalar klemp ile tutulmamalı ya da bağlanmamalıdır. Bu damarların belki de ekstremitenin kurtarılmasını sağlayacak damarlar olabileceği akılda tutulur. Kanamaların üzerine yapılacak baskılı bandajlar ve elevasyon uygulaması abondan ekstremite kanamalarında bile etkili bir yöntemdir. Turnike uygulamalarındaki kesinlikle kaçınılmalıdır. Yara örtünmesini sağlamak amacı ile yara kenarlarına dikiş koymak, yalnızca sorunları büyütür. İlk girişim sırasında yarayı koruyacak kadar kapama doğru olur. Bu amaç ile monofilaman sütür materyalleri yeğlenmelidir. Örgü materyaller kapiller etki ile yara dışındaki sıvıların yaraya girmesine neden olur. Birincil yumuşak doku örtünmesi ideal ameliyathane koşullarında yapılır. 
 Açık kırıkların tedavisinde eksternal fiksasyon kullanılır. Açık kırıklarda internal fiksasyon enderdir. Eksternal fiksasyon yöntemi seçilir iken açık kırıkların geç kaynayabileceği ve kaynama sürecinde çeşitli yandaş ameliyatların gerekebileceği anımsanır. 
Rehabilitasyonun hiç kuşkusuz kas iskelet sistemi yaralanmalarının tedavisinde çok önemli bir yeri vardır. Bir kırığın tedavisinde mutlak anatomik redüksiyon zorunlu değildir. İmmobilizasyon çoğunlukla gereksiz olabilir, ama rehabilitasyon her zaman temel bir zorunluluktur. Kırık tedavisine başlanıldığı anda rehabilitasyon da başlamalıdır. Rehabilitasyonda aktif egzersiz ve aktif kullanım en temel iki ögedir. Aktif kullanım ile kırık olan bölgenin günlük yaşamın gereklerini yerine getirecek biçimde kullanılması anlatılmaktadır. Kırığın yerine, biçimine ve uygulanan tedavisine göre farklılıklar gösterebilir. Aktif egzersizler, kas atrofisine ve eklem sertliğine engel olmak amacı ile yapılan egzersizlerdir. Çocuklarda bu süreç kendiliğinden ve oldukça hızlı olarak ilerleyebilmektedir. İleri yaşlarda rehabilitasyonun kendine özgü güçlükleri vardır. Tedavi yetkin fizyoterapi uzmanlarınca yönlendirilmelidir. Sürekli pasif hareketler (continuous passive motion) özellikle eklemlere yönelik girişimler sonrası eklem hareket genişliğini artırmak ve bu sürede kıkırdağın beslenmesi sağlamak amacı ile her eklem için farklı tasarlanmış özel bazı makineler ile uygulanan bir yöntemdir. İlgili ekleme makinenin bir bölmesi içinde uzun süreler ile istenilen genişlikte pasif hareket yaptırılır. Yararlı olup olmadığı tartışmalı olmakla birlikte kimi hastalarda en azından erken dönemde yararlı olabildiği kesindir.
 
 Kırık Komplikasyonları 
 Erken dönemde sık rastlanabilenler: Damar yaralanmaları, sinir yaralanmaları, tendon yaralanmaları, eklem yaralanmaları, yumuşak doku kaybı, iç organ yaralanmaları, yağ embolizasyonu, kompartman sendromu, enfeksiyon. 
 Geç dönemde sık rastlanabilenler: Gecikmiş kaynama, kaynamama, avasküler nekroz, kötü kaynama, kısalık, post travmatik osifikasyon, posttravmatik eklem sertlikleri, artrofibrozis, refleks sempatik distrofi, osteoartrit. 
 Kırık komplikasyonları gelecek sayılarımızda irdelenecektir.

         
 

................................................................